1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Rana Sarro olayı ve basın özgürlüğü
Rana Sarro olayı ve basın özgürlüğü

Rana Sarro olayı ve basın özgürlüğü

Geçtiğimiz hafta Pazar günü (9 Aralık), Haberal Kıbrıslı gazetesi, “Ya sil ya tutuklarız” başlığıyla verdiği manşet haberinde, muhabir Rana Sarro’nun bir haber yaparken yaşadıklarını aktarmıştı. Gazetede aktarılan habere göre olay şöyl

A+A-

 

 

Geçtiğimiz hafta Pazar günü (9 Aralık), Haberal Kıbrıslı gazetesi, “Ya sil ya tutuklarız” başlığıyla verdiği manşet haberinde,  muhabir Rana Sarro’nun bir haber yaparken yaşadıklarını aktarmıştı.

Gazetede aktarılan habere göre olay şöyle gelişmişti: Türkiye Büyükelçisi Halil İbrahim Akça, KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar, Türkiye’li bazı milletvekilleri ve bazı bürokratlar bir restaurantta yemekteydiler. Muhabir Sarro da aynı restaurant gitmiş, yemektekileri görünce deklanşöre basmıştı.  Gazetede, tartışmalara yol açan fotoğraf da yayımlandı. Haberde aktarılan bilgiye göre, Büyükelçilik korumaları önce “çektiğin fotoğrafları sil” dediler muhabire. Muhabirin fotoğrafları silmeyeceğini söylemesi üzerine, bu kez korumalar, “ya sil ya tutuklatırız” tehdidinde bulundular. Muhabir direnince, Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne haber verildi.  Muhabirin bilgilendirmesiyle gazetenin genel müdürü Hasan Altaylızade ile genel yayın yönetmeni Kartal Harman da olay yerine geldi. Lefkoşa Polis Müdürlüğü’nden gelen ekip, muhabiri, ifade vermek üzere müdürlüğe davet etti, ancak tutuklama girişiminde bulunmadı. Gazete yöneticileri muhabiri alarak restauranttan uzaklaştılar. 

OLAYA TEPKİLER

Haberin gazetede yayımlanması sonrasında, meslek örgütleri basın açıklamalarıyla olayı değerlendirdiler.

KTGB açıklaması: Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanı Hüseyin Güven, TAK’a yaptığı açıklamada, “Kamuya açık ve herkesin girebileceği bir mekânda fotoğraf çekmek ne zamandan beri suç oldu anlayabilmiş değiliz” dedikten sonra, yaşanan olayın “en hafif tabiriyle basın özgürlüğüne müdahale” olduğunu, “siyasilerin ve bürokratların saklayacak-gizleyecek bir şeyleri olmaması halinde fotoğraflarının çekilmesinden rahatsız olmamaları gerektiğini” ifade etti.

Basın-Sen açıklaması: Basın Emekçileri Sendikası Başkanı Kemal Darbaz, Haberal Kıbrıslı gazetesi muhabirinin “kamusal alanda” haber takip ederken engellenmeye çalışıldığını ifade ettikten sonra, “halkın haber alma hakkından kaynaklanan gazetecilik görevinin engellenmesinin kabul edilemeyeceğini” belirtti.   

Basın Konseyi açıklaması: 12 Aralık tarihinde Basın Konseyi Başkanı Doç.Dr. Şule Aker tarafından yapılan ve TAK’ın haberleştiridiği açıklama, diğer meslek örgütlerinin açıklamalarından farklıydı. Aker, “basın mensuplarının değişik ortamlarda rastladıkları olayları haber yapmak istemelerinin doğal olduğunu ve bu çalışmalarının teşvik edilmesi gerektiğini” ifade ettikten sonra, “ancak, basın mensuplarının görevlerini yaparken kendilerini tanıtmaları ve tercihen basın kartlarını görülebilecek bir şekilde taşımaları” gerektiğini de söyledi. Aker ayrıca, basın etik ilkelerine de dikkat çekerek, “basın mensuplarının gerektiği gibi davranmaması halinde, hangi niyetle davrandıklarının anlaşılamayacağını ve engellenmek isteneceklerini” ifade etti.   Şule Aker, gazetecilerin, “özel hayata saygı ilkesiyle davranarak yayın için ilgililerin rızasının alınmasının doğru ve etik bir görev yapma anlayışı olacağını” söyledi.

Olay, birçok başka gazetede de gündeme taşındı ve eleştirildi. Afrika gazetesi, 10 Aralık tarihinde, “Bu ne tehdit” manşetiyle olayı haberleştirdi. Volkan gazetesi, sürmanşetten verdiği haberine, “Akça’ya büyük tepki” başlığını attı. Haberdar gazetesinde, Gürdal Hüdaoğlu, “Tartışılan fotoğraf” başlıklı köşe yazısında, özel yaşam tartışmalarına girdi. “İlkesel olarak, lokantada yemek yiyen birisinin, sırf ‘çok bilinen’ bir kişi olduğu için fotoğrafını çekmek doğru değildir” dedikten sonra, “ahlâki ilkeler, büyük bir kamu yararı olması halinde yeni bir forma bürünür” ifadesini kullandı. Hüdaoğlu’na göre, “kişinin kamuya mal olması değil ama araştırılan konunun kamu yararı içermesi halinde özel yaşamın sınırları zorlanabilir”. Hüdaoğlu, yemeğe katılanların görüntülenmesinin kamu yararı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ettikten sonra, basın özgürlüğüne değindi. “Basın özgürlüğü, modern dünyayı otoriter dünyadan ayıran en önemli kavramdır” diyen Hüdaoğlu, yetkilileri etik kadar özgürlük konusunda da duyarlı olmaya davet etti.

Star Kıbrıs gazetesinde Özcan Özcanhan, “Ne ilktir ne de son olacaktır” başlıklı yazısında (12 Aralık), kendi yaşadığı benzer olaylardan örnekler verdikten sonra, kamusal alanlarda gazetecilerin görüntü almak için izin almaya ihtiyaçları olmadığını, yaşanan olayın bir sansür girişimi olduğunu ifade etti.

Afrika gazetesindeki, “Keşke herkes Rana kadar cesur olsa” başlıklı başyazıda (10 Aralık) da olay ele alındı ve Ranna Sarro’nun direnerek “tam bir gazetecilik dersi” verdiği ifade edildi.

Elçilik açıklaması

TC Lefkoşa Büyükelçiliği’nden 10 Aralık’ta yapılan ve TAK tarafından haberleştirilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Gazetecilerin görevlerini yaparken mesleğin saygınlığını gölgeleyecek tutum ve davranışlardan uzak durmaları basın etik kuralları arasında öncelikli bir konuma sahiptir. Söz konusu olayda da basın mesubunun en azından nezaketen görüntü alınması konusunda yemeği düzenleyen sivil toplum örgütü yetkililerinden izin istemesi beklenirdi. Gazetelerde kamuoyuna farklı şekillerde yansıtılmaya çalışılan olay, izinsiz olarak rahatsız edici bir şekilde fotoğraf çeken ve gazeteci olduğu sonradan anlaşılan şahsın Büyükelçilik korumaları tarafından uyarılmasından ibarettir.”

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin değerlendirmesi

Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici’ye, olayla ilgili haberleri ve tepkileri aktararak bir değerlendirme yapmasını istedim. Önce onun değerlendirmesini aktarıyorum:

“Öncelikle Lefkoşa Büyükelçiliği’nin kendisini ‘basın meslek etiği’ konusunda yetkin bir kuruluş olarak görmesini ve açıklamada bu yönde görüş belirtmesini yadırgadığımı vurgulamak isterim. ‘Basın meslek etiği’ biz gazetecilerin işidir, onların işi ise diplomasi. Yemeği izleyen gazetecinin kendisini tanıtması gerekirdi; bunu yapmaması eksiklik olmuş. Ama izin istemesi, izin verilmediğinin söylenmesi halinde o yemeğin fotoğrafını çekememesi sonucunu doğururdu ki, bu yanlış bir gazetecilik davranışı olurdu. Zira yemeğe katılanların tümü resmi kişilikler ve kamuya açık bir alandalar. Dolayısıyla faaliyetleri de kamuyu ilgilendirir. KKTC Maliye Bakanı ile Türkiye Büyükelçisi’nin de aralarında bulunduğu kişilerin KKTC Meclisi’ndeki bütçe görüşmeleri öncesinde bir araya gelmesi o yemeğin önemini artırıyor. Kaldı ki, haberden anladığım kadarıyla, fotoğraf çeken gazeteciye tepki gösterenler de haber yapılmamasını isterken ‘özel bir yemek’ gibi bir gerekçeye sığınmıyor; doğrudan, ‘İstemiyoruz, sil fotoğrafı yoksa tutuklatırız’ diyorlar. Ortada, gazetecilik faaliyetinin tehditle engellenmeye çalışılması, Kıbrıs Türk halkının bilgilenme hakkına saygı gösterilmemesi gibi bir garabet var.  Unutulmaması gereken şu; gazeteciler, izinle faaliyet gösteren, izin verilmediğinde ‘Tamam o zaman’ diyen kapıkulları değildir. Şimdi Kıbrıslı Türk gazetecilere düşen, o yemeğin perde arkasını yazmaktır.”

OKUR TEMSİLCİSİNİN DEĞERLENDİRMESİ

Olayı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından geliştirilen, Gazetecilerin Hakları ve Sorumlulukları Bildirgesi çerçevesinde değerlendireceğim. Bildirgenin, gazetecinin hakları başlığı altındaki 1. maddesi, “Gazeteci tüm bilgi kaynaklarına serbestçe ulaşma ve kamu yaşamını belirleyen, halkı ilgilendiren tüm olayları izleme, araştırma hakkına sahiptir. Gazetecinin karşısına çıkarılacak gizlilik ve sır gibi engeller kamusal işlerde yasaya, özel işlerde açık ve ikna edici gerekçelere sahip olmalıdır” demektedir.

Dünyada basın özgürlüğü raporları hazırlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, bir ülkedeki basın özgürlüğünü ölçerken kullandığı sorular arasında, gazetecilerin haber yaparken resmi veya özel kişiler tarafından engellenip engellemedikleri, sansüre, baskı ve tehdide maruz kalıp kalmadıkları da bulunmaktadır. 

Basın özgürlüğü açısından bakıldığında, gazeteci Ranno Sarro’ya “ya sil ya tutuklatırız” şeklindeki tepkinin açık bir basın özgürlüğü ihlâli olduğunu belirtir, demokratik yaşamın olmazsa olmazının özgür bir basın olduğunun altını çizmek isterim. Bir ülkede basın özgürlüğü güvence altında değilse, demokrasi de tam işlemiyor demektir.

Gazetecilik etiği açısından olaya bakarsak; gazeteci, fotoğraf çekmek için izin istemeli midir? Eğer yemek, özel yaşam alanı içinde değerlendirilebilecek bir yemekse, gazetecinin izin alması gerekir. Örneğin, bakan ailesiyle bir restaurantta yemek yese, bu yemeğin görüntülenmesi için gazetecinin izin istemesi beklenir.  Kişiler, sırf kamusal bir alanda bulunuyorlar diye özel yaşam haklarından mahrum edilemezler. Ancak söz konusu yemeğe katılanlar açısından böyle bir argüman kullanmak mümkün değildir. O yemeğe katılanların resmi kişilikleri dışında orada bulunduklarını söylemek, bana pek mümkün görünmedi doğrusu. Özel yaşam, “kamu yararı” söz konusuysa sınırlanabilir. Üstelik söz konusu olay, gazetecinin engellenmesi noktasına ulaştığı için, etik boyutu aşmış, özgürlük tartışmasına dönüşmüştür.

Kuzey Kıbrıs’ın (raporlarda böyle geçiyor), basın özgürlüğü raporlarında daha üst basamaklara çıkabilmesi için, gazetecilerin özgür bir biçimde görevlerini yapabilmesinin koşullarının oluşturulması gerekir. Basın özgürlüğü, otoritelerin hoşuna giden haber ve görüntülerin yayımlanmasından çok, hoşlarına gitmeyen haber ve görüntülerin yayımlanmasına gösterdikleri tahammülle ölçülür.

 


Gazeteci Emre Diner’den açıklama

Geçen hafta, Takvim gazetesinde yayımlanan “mezar açma” konulu bir haberde Yenidüzen’e atıf yapılmadığı için, Yazı işleri Müdürü Cenk Mutluyakalı’nın istemine yer vermiştim. Haberi yapan, Takvim gazetesi Lefkoşa muhabiri Emre Diner’den aşağıdaki açıklama geldi: “Bugün köşenizi okudum. Haberi Yenidüzen duyurmuştur. Tebrik ederim. Anlaşılmayan bir nokta vardır ki, ‘ben aynı zamanda KANAL T'de çalışmaktayım. Kameramanı alıp olay yerine gittim. Fotoğraf çektim. Ve röportaj aldım. Yazınızda, emeğe saygı göstermiyorum anlayışı konusunda size katılmıyorum. Eğer sizin kullandığınız fotoları alsaydım, hakkınız var. Türkiye ve dünyada bir gazetenin haberleri başka bir basın kuruluşu tarafından genişletilebiliyor. Örnekleri vardır. Bu yazdığımı size cevaben yazdım. Saygılarımı sunarım.”

Ben de Emre Diner’e, eğer Yenidüzen’de, sözünü ettiği şekilde bir haber yayımlanmışsa, onu da değerlendirmeye hazırım diye mir mesaj gönderdim. Emre Diner, TC eski büyükelçisi Kaya Türkmen’in eşi Nurdan hanımın Fransa pasaportuyla güneye geçtiği ve şarap aldığı haberini kendisinin yaptığını, sonra Cenk Mutluyakalı’nın kendi haberinden hareketle röportaj yaptığını söyledi. Habere baktım.  Cenk Mutluyakalı haberinde TAKVİM'e gönderme yapmış: "Lefkoşa’nın eksi Büyükelçisi Kaya Türkmen’in eşi, Nurdan hanıma dün ulaştım... ‘Fransa pasaportu ile 4 kez güneye geçti, şarap ve viski aldı, içti’ diye TAKVİM’in haberi üzerine..."

 Her gazete, kendi yaptığı özel haber, başka bir gazetede ya da başka mecrada kullanıldığı zaman, kendisinden söz edilmesini bekler. Doğru olan da budur.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2010 defa okunmuştur