
Ölümün karşısında
İşte böyledir ölüm…
Tüm farklılıklar, ihanetler, bencillikler, ayrılıklar unutulur…
“Dün” bir takvim yaprağında kalır…
Derin bir “pişmanlık” sarar bugünü…
“Sus” diyenler “konuşmanıR
İşte böyledir ölüm…
Tüm farklılıklar, ihanetler, bencillikler, ayrılıklar unutulur…
“Dün” bir takvim yaprağında kalır…
Derin bir “pişmanlık” sarar bugünü…
“Sus” diyenler “konuşmanı” bekler…
“Git” diyenler, kalmanı…
“Hassiktir” çektiklerin dahi insafa gelir, pişmanlıklarını yazar satır satır…
***
Ölümler karşısında, tüm hırslarımız, ihtiraslarımız gizlenir toprağın altına…
Belli ki “yenilir” insan ölüm karşısında…
Kim bilir, belki her ölüm, kendi ölümüyle yüzleştirdiği içindir, herkesi…
“Yaşamaktan utandırdığı” için belki, tıpkı Nazım’ın dediği gibi...
***
Arif Hoca, bayraksız, duasız, kefensiz uğurlandı dün…
Ne Müslüman, ne Hristiyan...
Ne Türk, ne Rum, Kıbrıslı.
“Din, dil” ayırmadan taşıttı bedenini…
Ne varsa üzerinde, ne giyiyorsa, kolundaki saate kadar öyle çıkmak istedi son yolculuğuna…
İyi bir tercihti.
En anızından, cami önünde yalancı kalabalıklar oluşmadı, “görünsün” diye araya karışmadı pek çokları...
Bu vasiyetin tek ürküten yanı, tabut içerisinde gömülmek oldu galiba.
İnsan bedeni toprakla buluşmalı oysa, yağmur suyu dokunmalı üzerine, bir ağacın köklerini besleyebilmeli özü…
***
Dini tören yoktu belki ama yine konuşmalar vardı…
“Kıbrıslılık” halleri, kimi anlarda ifrata kaçsa da, Arif Hoca’ya “gesi bağları” çalındı, “Ölüm var da şu dünyada zulüm var” diye tınladı sazın teli...
Arif hocanın mesajlarını “düşmanlığa” varan bir öfke gibi okumadım hiç...
“… Ey Kıbrıs’ın insanı, aynı dili konuşmasanız da fark etmez, aynı kaderi paylaşıyorsunuz… Neyi pay edemiyorsunuz ki? Savaşmayınız, barışınız, yaşayınız birlikte… Ve siz ana dedikleri, bizi bırakınız kendimize” der gibi geldi hep bana…
***
TMT’de komutanlık yaptı, dağda ‘sürgün başı’ydı adeta, savaştı.
Makiliklerin içinde “aykırı” bir Dilliro olarak anıldı…
Özünde “Kıbrıs”ı bütün istese de, “KKTC’nin ilanı”nı destekledi; “egemen” bir yapı özledi, Türkiye’ye dahi karşı…
Sonra “esir düzeni” dedi, bu düzene…
Arif Hoca, ölümünden önce Denktaş’ı aramış, “kendisini sevdiği” mesajı vermişti..
Sonra… Çok kızgın, çok kırgın olduklarını affetmişti birer birer…
Hesaplaştı…
Öylece vedalaştı…
“Önce bir hesaplaşınız bakalım siz de, kendinizle” dedirterek

















