
ÖLÜMÜN ARDINDAN
Ayağının tozuyla cenaze töreninden gelmiş halde başlıyorum bu yazıya. Rauf Denktaş öldüğünde “Üvey babam öldü. Aramız kötüydü; onun yüzünden evden kaçtım.” diye yazmıştım. Bugün onun karşısındaki kişiyi siyasi anlamda gerçek babamı, Kıbrıslılı
Ayağının tozuyla cenaze töreninden gelmiş halde başlıyorum bu yazıya. Rauf Denktaş öldüğünde “Üvey babam öldü. Aramız kötüydü; onun yüzünden evden kaçtım.” diye yazmıştım. Bugün onun karşısındaki kişiyi siyasi anlamda gerçek babamı, Kıbrıslılığın teorisyeni, yılmaz barışçı Arif Hoca’yı ( Arif Hasan Tahsin)’i gömdük. Galiba ilk kez dini tören yapılmayan, böylesine sivil bir cenaze törenine katıldım. Arif Hasan Tahsin vasiyeti üzere başında dua okunmadan kıyafetleriyle gömüldü. Cenaze törenleri gidenden çok kalanlar içindir. Gidenle vedalaşırken seninle benzer duyguları hissedenlere sarılarak teselli bulursun. Ölenin ardından birlikte dökülen gözyaşları acıya katlanmayı biraz kolaylaştırır. Uzayıp giden dini ritüeller geride kalanları oyalar. Ölenin yakınlarını bir meşguliyet içine sokar, dolayısıyla yastan kendilerini kahretmelerinin biraz önüne geçer. Ölümden sonra da bir yaşam var; sevdiğim sadece toprağa gitmedi diye avuntular bulmuş, cennet ve cehennemi yaratmıştır insanlık. Ölenin mezarı onun gerektiğinde ziyaret edilebileceği yeni mekanı gibidir. Kayıp yakınları bu yüzden acı çekerler. İnançlıysalar sevdiklerini dini törenle uğurlamadıkları için azap duyarlar. Aslında cenaze töreni yapılmamış, mezarı olmayan yakınlarının öldüğüne inanmazlar. Birgün çıkıp gelebileceğine dair hep bir umut taşırlar. Bir türlü vedalaşamaz ve yası tamamlayamazlar.
Ölümün yaklaştığını düşünenlerin yakınlarına yaptıkları sözlü vasiyetler vardır. Kendilerine yapılacak vedayı önemser pek çok insan. Ölümden sonrası için daha çok da yakınları açısından kaygı duyarlar. İnancı olmayan, hatta böylesi ritüellere tepki duyan pek çok dostumuzu imamın duaları eşliğinde gömmüşüzdür. Kimileri buna aldırmazlar. Bunun geride kalanların avuntusu olduğunu düşünürler. Dindar aile yakınları bu yolla avunacaktır sonuçta… Kimileri ise ilkesel olarak karşı çıkar böyle bir cenazeye. İdeolojik duruşu yüzünden kendisine yakışmayacağını düşünür.
Ölürken içine doğduğu dini anımsayıp onun gereklerine göre gömülmek isteyen insanlar vardır. Eski Lefkoşa’da Müslüman olan bir Rum annenin ölürken oğlundan papaz getirmesini istediği anlatılır.
Kendi cenazesini hayal etmiştir pek çok insan… Acı verir ama böyledir. Ölümden büyük meselesi yoktur insanlığın. Bazı ölümler insanları ateşler; sokaklara döker. Öldürülüş biçimleriyle destanlaşan kahramanlarımız vardır. Hrant Dink böyledir mesela… Hrant’la ilgili Türkiye’de gösterilmeyen bir belgesel var. Nouritza Matossian yapmış belgeseli. Müthiş bir Hrant var belgeselde… Doğallığıyla, düşüncelerinin netliği ile… Ama beni en çok etkileyen annesinin ölümünü anlattığı bölüm… Hrant’ın annesinin ölümüyle öldüğünü bilmiyordum. Annesinin balkondan kendini attığını, eve girerken kaldırımda yatan üzeri gazetelerle örtülü halde onu gördüğünü anlatıyor belgeselde. Kendi ölümünü anlatır gibi.
Ölenler bizimle yaşamaya devam ederler. Bazı ölüler için daha geçerlidir bu… Gitseler bile rüzgarlarını bırakırlar geride…
Ölen yakınlarının mezarları başına gidip onlarla sohbet etmeyi seven insanlar vardır… Bütün ölümler ani ve “erken ölüm”dür ama bazen büyük bir haksızlığın getirdiği ölümlere isyan eder insan.
Herkes bağışlanabilir. Her farklı düşünce saygıyı hak eder ama ölümü örgütleyen ırkçı, antagonist, faşist düşünceler affedilemez. Başkalarının ölümüne duyarsız kalıp bunu örgütleyenlerden başka ideolojik düşman düşünemiyorum. Irkçılık bir ezber olabilir mi emin değilim bundan. Tek bildiğim hayatta bir mücadele olacaksa buna karşı olması gerektiği…
Bir cenaze dönüşü içim acıyor… Aynı hayalleri taşıdığı kişiler ölürken gerçekleşmeyen o hayal için de ağlıyor insan. Ölümün kendisi, hayatın adaletsizliği için de... Peşimde sivil polislerle dolaştığım günler kendi ölümü düşünüp alttaki şiiri yazmıştım. Onunla bitireyim bu yazıyı.
ÖLÜRSEM
Ölürsem
bir çiçek açmak isterim
beni gömdükleri yerde
Ölürsem karanlıktan korkarım en çok
keşke uçabilseydim gökyüzüne
Çiçekler çiçekler arasında
ölürsem şiirler açmak isterim
İnsanların yüreğinde
Ölürsem
o yasak bahçeye gömülmek isterim
sınırın ötesinde
Ölürsem
ölmemiş gibi yaparım
sen üzülmeyesin diye

















