
‘Mandıra’dan kurtulmanın yolu ne?
Yurt dışına çıkıp farklı konularla ilgilendikten sonra memlekete her dönüşte insan aynı psikolojiyi yaşıyor.
Kıbrıs’tan uzaktayken ve başka dünyaları keşfetme gailesine dalmışken, buradaki rutin sorunların ‘günlük hayatın prangası’ hali
Yurt dışına çıkıp farklı konularla ilgilendikten sonra memlekete her dönüşte insan aynı psikolojiyi yaşıyor.
Kıbrıs’tan uzaktayken ve başka dünyaları keşfetme gailesine dalmışken, buradaki rutin sorunların ‘günlük hayatın prangası’ haline geldiğini daha iyi anlıyorsunuz.
Ama gelin görün ki ülkeye geri döner dönmez o pranga gelip yeniden sizi teslim alıyor.
Gündemi meşgul eden ve içinden çıkılmaz hale gelmiş, dağ gibi büyümüş sorunların ortasında boğulma hissi yaşıyorsunuz.
Sanki birileri nefes borunuzu kapatmış gibi, kendinizi oksijensiz hissediyorsunuz.
Ve yurt dışından bakıldığında öyle çok da büyük olmadığını farkettiğiniz sorunlardan oluşan pranga yeniden elinizi, ayağınızı teslim alıyor.
Bu durum hiç de sürdürülebilir değil...
**
Toplumun genel ruh hali, yukarıda anlatılana üç aşağı beş yukarı uyuyor. Tek tek bireylerle konuşunca ‘mutsuzluk-umutsuzluk-umursuzluk’ gibi birbirini tetikleyen bir psikoloji içinde olduğunu farkediyorusunuz.
Bu ruh halinin vardığı nokta pesimizmdir.
Yani kaderine razı olma durumu...
Elbette herkes bu modda değildir, ama farklı kesimlerden insanların bugünü algılama ve davranış biçimi böyledir.
Sosyolojik bakımdan bu durumun çok da şaşılacak bir yanı yoktur. Zira yaşamın kendisi, umutsuzluğu umuda, mutsuzluğu mutluluğa, umursuzluğu motivasyona çevirecek halde değildir.
Aksine, insanı ambale eden, verimlilik ve yaratıcılığını körelten, “Ağzıma kuş tutsam bir işe yaramıyor” algısı yaratan bir yaşantı kurgulandı çünkü bize...
Siyasal, ekonomik, kültürel altyapısıyla, Kıbrıslı Türklerin yaşamakta olduğu ruh halini ‘prangalı yaşam algısı’ diye nitelemek sanırım yanlış olmaz.
**
Pranga... Yani tutsakların kaçmasını önleyen mekanizma...
Kaçmasın, yürüse bile koşamasın, fazla uzağa gidemesin diye ayaklara takılan, demir veya tahtadan yapılan, eski dönemlere ait bir hapishane mekanizması...
Kıbrıslı Türkler olarak ayaklarımızda değil, ama beynimizde prangalar oluştu sanki...
Bizi mutsuz eden, umtsuz kılan, umursuzlaştıran prangalar...
Özgürlüğü elinden alınan insan nasıl ki mutlu olamaz, yarına umutla bakamaz, dünyayla ilgili beklentisi olamaz, Kıbrıslı Türkler de bu durumu yaşıyor işte...
Nedenleri belli...
Tekrara lüzum yok.
**
Prangayı tasvir etmek ve nedenlerini konuşmak değil, o ‘prangalardan kurtulmanın yolu ne’ sorusuna yanıt bulmak önemli!..
‘Mandırada yaşıyoruz’ demek, bir anlam ifade etmiyor çünkü...
Marifet, o mandıranın dışına çıkabilmekte!
Dışarı çıkıp, içeridekilere ‘çıkış yolu var’ diyebilmekte!
Yoksa istediğiniz kadar bağırın, ağlayın, sızlayın siz içeride...
Mandırada yankılanan sesi, o mandıra içindekiler duyabilir yalnızca...
Başkaları değil!
Prangalardan kurtulmak, mandıradan çıkmak için başkasından, başkalarından medet ummak yerine, kendimize şu soruyu sormak zorundayız:
“Kurtuluşun bedelini ödemeye hazır mıyız, değil miyiz?”
Cevap ‘evet’se, bu iş bitmiştir!
Değilse, prangalarla yaşamaya devam...

















