1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Kuzey Kıbrıs’ta sisteme alternatif düşünmenin toplumsal ve ahlaki engellerini anlamak Muhafazakarlık - 3 -
Kuzey Kıbrıs’ta sisteme alternatif düşünmenin toplumsal ve ahlaki engellerini anlamak Muhafazakarlık - 3 -

Kuzey Kıbrıs’ta sisteme alternatif düşünmenin toplumsal ve ahlaki engellerini anlamak Muhafazakarlık - 3 -

Mustafa Ongun: Bilindiği üzere bir kez daha ekonomik pakete imza atıldı. Halkın önemli bir kesimi ve özellikle de sol kesimler pakete genel olarak karşı olsa da alternatif bir öneride bulunduklarına pek de rastlamadık.

A+A-

 

 

Mustafa Ongun

[email protected]

 

 

 

Bizim işimiz gücümüz ağlama sızlama, başka bir şey bildiğimiz yok…

 

Bilindiği üzere bir kez daha ekonomik pakete imza atıldı. Halkın önemli bir kesimi ve özellikle de sol kesimler pakete genel olarak karşı olsa da alternatif bir öneride bulunduklarına pek de rastlamadık. Dahası birçok yazar ve toplumda önemli sayılabilecek kişi, işimizin gücümüzün ağlama ve şikayet etme olduğunu; iş alternatif üretip bir şeyler yapmaya geldiğinde ise herkesin kaçıştığını dile getirdi. Bu genel kanı da yine alternatif üretme ile ilgili yaşadığımız problem ile ilgilidir diyebiliriz. Bu yazı serisinin önceki iki yazısı gibi, bu yazıda da alternatif üretme probleminin toplumsal kökenlerine dair olacaktır. Tekrar etme riski alarak kısaca bir özet geçmek gerekirse, diğer iki yazı, aileden ve eğitim sisteminden kaynaklanan muhafazakarlık üzerinde durmuştu. Muhafazakarlığı bitirmeden önce geriye, serinin ilk yazısında bahsedilen, üniversite düzeyinde muhafazakarlığı besleyen etkenlerden bahsetmek kaldı. Burada ortaya atacağım iddia üniversitelerin eleştirel düşünceden uzak ve toplumla oldukça sınırlı bir ilişki içinde oldukları ve bunun sonucunda muhafazakar bir toplum yapısına hizmet etmeleridir[1]. Bunun önemli ve ağır bir iddia olduğunu fark etmekle birlikte sanırım çok da yanlış olmadığını gösteren bazı örnekler mevcuttur. Örneğin bazı yazarlarımızın ve siyasilerin yazılarına/açıklamalarına bir bakın ve ‘üniversite’ kelimesini çıkartıp yerine ‘otel’ kelimesini koymayı deneyin. Göreceksiniz ki, yazılanlarda ve söylenenlerde pek bir anlam kayması olmayacaktır[2].

Üniversite denildiğinde popüler medyadaki yazarların veya birçok siyasi (ve hatta bazı akademisyenlerin) kafasında canlanan birkaç konu vardır. Bu konular da genel olarak ‘otel’ denildiğinde de kafalarda canlanan konulardan pek farklı değildir. Bu konuşulanlara ve yazılanlara bakılırsa, bir üniversite için önemli olan ‘gelen öğrenci sayısı’, bu öğrencilerin ekonomiye olan katkısı, istihdam vs. gibi konulardır – en azından ben üniversitelerin, bu konular dışında popüler medyada gündeme geldiğine pek de şahit olmamışımdır. Kabaca söylemek gerekirse, üniversitelerin toplumla olan ilişkisi herhangi bir işletmenin toplumla olan ilişkisi gibi düşünülmektedir - ve ne yazık ki bazı muhaliflerde bile bu düşünce yapısı hakimdir.

Belki bazılarımız burada büyütülecek bir problem olmadığını düşünecektir ancak, üniversitenin diğer kurumlardan farklı olduğunu ciddiye almamak, alternatif üretme bağlamında önemli bazı sorunlar doğurmaktadır. Burada özellikle vurgulamak istediğim mesele üniversitenin bilgi üretmek gibi bir misyonunun olması gerektiğinin veya olduğunun unutulmasıdır.

Üniversitelerin, ekonomik büyümeye veya öğrencilerin iş bulup toplumun bir parçası haline getirilmelerine katkı koydukları kadar, toplumun ihtiyacı olan bilginin üretilmesine de katkı koymaları gerekir. Bu bilgi ihtiyacı toplumun değişmesine ve alternatifler üretilmesine yönelik ihtiyaçlarla da yakından ilişkilidir. Sağlık, ekonomi, siyaset, kültür gibi konularda değişime yönelik bilginin ortaya çıkabileceği önemli bir alandır üniversite. Bu özelliğin genel olarak gözden kaçması (veya yeterince ciddiye alınmaması diyelim), üniversitelerin bilgi üretme kapasitenin toplumun ihtiyaçlarına ve faydasına yönelik olup olmadığının sorgulanmamasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda ise, üretilen bilgi genel olarak iktidarın işine gelecek biçimde kullanılabilmektedir. Oysa bilginin üretimi siyasi anlamda farklı şekillerde kullanabilir.   

Bir toplumun alternatif bir politika üretmesi, sistematik bir bilgi üretimi ve donanımını gerektirir. Alternatif ekonomik politikaya dönüşen birçok akımın üniversitelerle yakından veya uzaktan bir şekilde alakalı olduğunu unutmamakta fayda vardır. Unutanlar için, bugün neoliberal veya “ekonomik akıl” dediğimiz akımın öncelikle üniversitede alternatif olarak ortaya çıkmış ve daha sonra dünyaya yayılmış olduğunu hatırlatabiliriz.  Kısaca söylemek gerekirse günümüzde alternatif üretmenin önemli merkezlerinden biridir üniversite. Dolayısı ile bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların kendi ekonomi, sağlık, eğitim vs. politikalarını üretmesi üniversitelerle birlikte hareket etmesini gerektirir.

İşler de tam bu noktada karışmaya başlamaktadır zaten, çünkü böyle bir birlikteliğin oluşması için üniversitenin toplumla iç içe olmasını ve toplumun ne türden bilgiye ihtiyacı olduğunu bilmesini gerektirir. Bu da doğal olarak daha sosyal ve insan temelli bir ideolojiyi benimseyen bir üniversiteyi gerektirir. Görünen o ki, bizim üniversitelerimize biçilen hedef bu değildir çünkü üniversiteleri yönetim biçimimiz üniversiteyi otelden çok da fazla ayırmayan bir ekonomik akla dayanmaktadır. Yönetimsel olarak birincil hedef, üniversitelerin mümkün olduğunca fazla öğrenci (müşteri bile desek olur), para ve istihdam sağlamalarıdır. Bu hedeflere ulaşırlarsa zaten gerisine gerek yoktur. Bu hedeflerin her şeyin üstünde tutulması ise üniversiteleri “apolitik” diye tanımlanan ama hiç de apolitik olmayan “ekonomik aklın” hizmetine sokmaktadır.

Sonuç olarak yazının başında alıntıladığım söze gelecek olursak şunu söyleyebiliriz: evet, “bizim işimiz gücümüz ağlama, başka bir şey bildiğimiz yok” çünkü bizim alternatif üretmemize ve değişmemize katkı koyacak üniversitelerimiz yok! Bizim sadece ekonomik büyüme ve iş imkanı sağlama “potansiyeli” olan bazı kurumlarımız var ve bu kurumlar da toplumdan uzak, insanı temel almayan neoliberal aklın buyrukları doğrultusunda yönetilmektedir. En azından söylenenlere, yapılanlara ve yazılanlara baktığımızda durum böyledir. Günün sonunda serinin diğer yazılarında bahsedilen aile ve eğitimde değişmeye ve alternatif üretmeye değil de muhafaza etmeye yönelik toplumsal yapı üniversitelerimizde de mevcuttur. Üniversiteler toplumdan soyutlanmış birer işletme gibi algılanmakta ve bunun sonucunda da bilginin üretimi, toplumun değişmesi için gerekli olan alternatiflere katkı koymak yerine, ekonomik aklın buyruklarını muhafaza etmek işlevi görmektedir.

Kuzey Kıbrıs’taki muhafazakarlığın alternatif üretmemizi engellediği üzerine sanırım yeterince durmuşuzdur. Serinin ilk üç yazısından çıkarılacak sonuç kısaca şöyledir: Alternatif üretmemizi engelleyen ve toplumun farklı yerlerine dağılmış bir muhafazakarlıktan söz edebiliriz. Bu muhafazakarlık ailede, eğitim sisteminde ve üniversitelerde kendini göstermektedir. Dahası, bu kurumlarımızda kök salmış muhafazakarlık alternatiflerin düşünülmesini zorlaştırmakta ve hatta alternatiflerden rahatsız olmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde gerekli olan alternatifin üretilmesi ve radikal değişimin sağlanması aile, eğitim ve üniversitenin değişmesine bağlıdır. Bu kurumlar değişmedikçe muhafazakar toplumsal yapı kendini tekrar tekrar yaratacaktır.

Bu yazı serisini herhangi bir sonuca bağlamadan önce, muhafazakarlığın da yakından ilişkili olduğu, pragmatist ahlaki yapıdan bahsetmemiz gerekmektedir. Daha önce vurgulandığı üzere, pragmatist ahlaki gelenek de alternatif üretmeye önemli bir engeldir. Bu nedenle serinin gelecek yazılarında pragmatist ahlaki geleneğin ne olduğu ve alternatif üretmeyi nasıl engellediği üzerinde durmamız gerekmektedir…

(devam edecek)

 

 



[1] Burada akademisyenlerden çok üniversite yönetimini düşündüğümü de bildirmek istiyorum.

[2] Burada otelleri küçümseme niyetinde olmadığımı da sanırım belirtmem gerekiyor. Oteller turizm sektörünün temel taşıdır ve toplumla önemli ilişkileri vardır. Otelcilik genel istihdam sağlama, ekonomik büyüme, yatırım gibi alanlarda topluma önemli yarar sağlayabilecek bir sektördür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 974 defa okunmuştur