1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmek ya da Türkiye’ye bağlanmak alternatif değil”
“Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmek ya da Türkiye’ye bağlanmak alternatif değil”

“Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmek ya da Türkiye’ye bağlanmak alternatif değil”

“Yapılan yaklaşımlar bugüne kadarki Türk tarafının klasik yaklaşımının çok ötesinde bir şeydi…

A+A-

Garantiler ve güvenlik konusunda, asker ve toprak konusunda, bugüne dek nerede iki lider oturup bunları konuştu ve bu kadar net bir aşamaya gelindi? Hiçbir yerde, hiçbir zaman bu çok nettir… Guterres’in  raporunda dahi, ‘altıncı noktada olan güvenlik ve garantilerin masada görüşülmüş olması tarihi bir aşamadır’ denildi”

Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs müzakerelerinde bugüne dek görüşülmeyen konuların dahi masaya yatırıldığına dikkat çekerek, tarihi bir yakınlaşma sağlandığını ifade etti. 
“Anastasiadis’in çok ciddi hatalar yaptığını düşünüyorum ve bunu çok açık söylüyorum” diyen Erhürman, Türk tarafının önemli açılımlarına dikkat çekti.
Çözüme ulaşmak için çok kısa bir mesafe kaldığını ancak sonuç alınamadığını anlatan Erhürman,
güneyden “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne mi Türkiye’ye mi bağlanacaksanız” çağrısına ise sert tepki gösterdi.
“Anastasiadis ağzını toplasın, bizim karşımızdaki alternatifler Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmek veya Türkiye’ye bağlanmak değildir” diyen Erhürman, böylesi bir tavır üzerine konuşmaktan hicap duyduğunu anlattı.

Crans-Montana’da yapılan görüşmeleri ve Kıbrıs sorunu sürecini değerlendiren Erhurman, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncının Gazeteciler Birliği’nde yaptığı açıklamaları değerlendirdi.

Sim TV’deki Radyo Gazetesi adlı programın dün sabahki stüdyo konuğu olan CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Sami Özuslu'nun sorularını yanıtladı.

Görüşmeleri değerlendiren ve yerinde edindiği izlenimleri aktaran Erhürman, konuk olduğu programda, şu konulara değindi:

Çözüme gerçekten çok mu yakındık? Masa neden çöktü?

Ben oraya zaten umutlu gitmedim, oradan bir sonuç çıkacağı kanaatine sahip değildim, güneydeki seçimler olup bitene dek nasıl beceririz de belli başlı şeylerde uzlaşı sağlarız da sonrasında bu gelişmelerin üzerine barışı formüle ederiz diye gittim.

Oraya gittiğimizin ilk günlerinde, Türkiye tarafından güvenlik ve garantiler başlığı altında yapılan açıklama ben dâhil oradaki herkesin havasını değiştirdi.

Akabinde yaşanan süreç ise Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Gazeteciler Birliği’nin açılışında, kürsüden yaptığı açıklamada zaten çok ayrıntılı bir şekilde anlatıldı, benim söyleyeceklerim de onun söylediklerinin tekrarı olacak.  Bence değerlendirme için o açıklama çok yeterli bir açıklamadır.

“Guterres, çerçeveyi de çizdi”

Birinci gün yapılan açıklamaların ardından kafamızda olumlu düşünceler şekillenmeye başladı. Ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres geldi ve bizim baştan beri arzu ettiğimiz paket metodolojisini (yöntem arayışını) getirdi. Bunun yanında tarafların aşağı yukarı nerede buluşması gerektiğini de belirtti. Aslında çerçeveyi de çizdi.

Örneğin dönüşümlü başkanlığın ana çerçeve olduğunu söyledi. Garantiler konusunda bir çizelgesi vardı, tümünde çerçeve çizdi, bu işe aktif olarak girdi ve tarafları sahaya girmeye davet etti.

Guterres gidince bizim taraf masaya bir kâğıt verdi, bu kâğıt Guterres’in  çizdiği çerçeve içerisindeydi. Güneyden verilen kâğıdı da gördük, hala daha orada dönüşümlü başkanlık yoktu. Bunun yanında önerileri de yoktu. Bunun üzerine BM, Güneye çerçevenin çok dışında tespit yapıldığına dair tespitini söyledi.

 “Oradayken de çaba gösteriyorduk”

Oradayken bizimle ‘Ne yapıyorlar?’ diyerek alay eden kesimler oldu fakat biz oradayken de çaba gösteriyorduk, güney, BM ile veya bizim taraf ile sürekli görüşmelerimiz oluyordu… Çıktık ve Guterres’in buraya gelmesini istiyoruz diyerek ortak açıklama yaptık. Tüm dünyada Guterres geri gelmezse ilerleme olmayacağını tüm dünya anlamıştı.

“Anastasiadis demokrasiyi zorladı”

Guterres dönünce Anastasiadis’in ikinci kez verdiği, bu kez belgede bu çerçevelerin içerisine giren öneriler bulunuyordu. İlk kez bu kâğıtta dönüşümlü başkanlığı kabul etti ama burada bile yanına Single Ticket’i ekledi. Yani bizim uzun yıllardır hiçbir şekilde kabul etmediğimiz bir noktadır. Yani bir Türk bir Rum ile aynı listede aday olacak ve o listelere mühür vurulabilecek. Biz sol bir parti olarak bu uygulamayı kabul eder gibi görünsek de sağ partiler kabul etmezdi, bizim amacımız her iki kesimin de bu süreçten kopmaması. Bu yüzden biz Single Ticket’i kabul etmedik.

Yani Anastasiadis çerçevenin içine girdi fakat bu sefer de her iki toplumda sağ partilerin asla kabul etmeyeceği bir öneri ekledi. Anastasiadis demokrasiyi zorladı.

‘Altıncı noktada olan güvenlik ve garantilerin masada görüşülmüş olması tarihi bir aşamadır’

Akıncı masaya garantiler konusunda götürdüğü önerileri ve bunların önemini anlattı, detay verdi. Yapılan yaklaşımlar bugüne kadarki Türk tarafının klasik yaklaşımının çok ötesinde bir şeydi…

Garantiler ve güvenlik konusunda, asker ve toprak konusunda, bugüne dek nerede iki lider oturup bunları konuştu ve bu kadar net bir aşamaya gelindi? Hiçbir yerde, hiçbir zaman bu çok nettir… Guterres’in   raporunda dahi, ‘altıncı noktada olan güvenlik ve garantilerin masada görüşülmüş olması tarihi bir aşamadır’ denildi.  Bunlar Annan Planı’nda bile görüşülmedi.

Evet, Crans-Montana’da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği ilerlemeler yaşandı. Cesaret ve kararlılık ihtiyacımız olan tek şeydi dediler, inanın tüm samimiyetimle söylüyorum ve kimseyi suçlamak istemiyorum ama tarafların ciddi şekilde konuşuyor olmaları, tarafların olmazsa olmaz denilen ve olan noktalarda açılımların ortaya çıkmış olması Türk tarafının yaptığı bir şeydir… Buralara kadar gelinmişse aslında bu işin olabileceği göstergesidir.

Bu olumlu havada görüşmelerin çöktüğü haberleri yayıldı evet ama Guterres de ‘kapıyı kapatıyoruz’ diyerek görüşmeleri bitirmedi. 

“Bunu bugüne kadar hiç kimse Rum toplumuna anlatamadı mı?”

Anastasiadis’in ileri sürdüğü pozisyonlar maksimalistti (aşırı), görüşmeleri nasıl açtıysa öyle kapattı, açılış pozisyonu sıfır asker idi, kapanış pozisyonu da sıfır garanti oldu.

Anastasiadis’in hedef kitlesi nedir doğrusu bilemiyorum. Güneydeki düşünce Anastasiadis’in çözümü değil, seçimi düşündüğü yönündedir. Anastasiadis, Kıbrıs Rum toplumunda var olan gerçekliği göremediğine dair düşünceler var. Dönüşümlü başkanlığın yani bir Türkün de başkan olabilmesi, kabul edilmesi akıllara durgunluk veren bir düşünce olarak lanse ediliyorsa, sen toplumunu bu güne kadar böyle bir duruma alıştıramamışsan ve kabullendiremiyorsan ciddi bir sorumluluk altındasın. Bunu bugüne kadar hiç kimse Rum toplumuna anlatamadı mı? Biz halkımıza 30-40 bin asker varken bunun çok kısa bir zaman içerisinde 650’ye ineceğini ve kendini yine de güvende hissedeceğini anlatıyoruz, anlatabiliyoruz.

“Açıklama yaparken bunun sadece garantiler yüzünden olduğunu söylememeliler…”

Haritayla ilgili masaya konulanlarda ise Cumhurbaşkanı’nın teklifine karşın olumsuz cevap vererek, buna karşın yeni bölgeleri istemesi de akıllara zarar… Neden Rum tarafı kapanışı sadece garantilere dayanarak anlatıyor anlamıyorum.  Diyorlarsa ki bu iş garantilerde koptu. Bu artık sorun kalmadığı anlamına geliyor oysa toprakta bile istekleri ile çizilen çerçeve dışına çıktı. O zaman açıklama yaparken bunun sadece garantiler yüzünden olduğunu söylememeliler…

 “Çözülmeyen çok az konu kaldı”

Anastasiadis’in çok ciddi hatalar yaptığını düşünüyorum ve bunu çok açık söylüyorum, Türk tarafının ise çok önemli açılımlar yaptığını görüyorum ve bu noktadan sonra çözüme ulaşmamız için çok kısa bir mesafe kaldığını düşünüyorum. Çözülmeyen çok az konu kaldı. Tarihi bir yakınlaşma sağlandı, bir adım atsak federal çözüm, öbür tarafta ne var? Mesela iki devletli, konfederal çözüm, bunlar hiç oturulup konuşuldu mu? Bu böyle olmaz. Ayrılık olacaksa da oturup tüm bunlar görülecek.

“Bunun üzerinden konuşmaktan hicap duyarım”

Anastasiadis Kıbrıs Cumhuriyeti’ne mi Türkiye’ye mi bağlanacaksanız diye bir ikilemli çağrısı oldu, bazı iddialar üzerine konuşmak yanlıştır, Anastasiadis ağzını toplasın, bizim karşımızdaki alternatifler Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmek veya Türkiye’ye bağlanmak değildir. Kıbrıs Türk halkına yönelik olarak bu ifadeyi kullanmış olması bile ayıptır ve ben bunun üzerinden konuşmaktan hicap duyarım, konuşmam. Ben bu tavrı ciddiye almıyorum.

“Bir taraf diyor ki sondajı başlatacağım, diğer taraf da diyor ki başlatırsan şunu şunu yapacağım ve herkes tüm taraflar oturmuş ne olacağını bilmeden bekliyor”

Bu konuda bir gerginlik yaşamak üzere olduğumuz gerçekliği var.  Bu gerginlik de göstere göstere geldi. Üç aydır bunu televizyonlarda aralıksız söylüyorum. Bu kadar göstere göstere geldiyse, bu görüşmeler arken, bu durum yine de gerginlik olur da aşılamazsa hiç kimse bunun sorumluluğundan kurtulamaz. Bu kadar aymazlık olamaz. Her şeyi görüşüp, bu konu hiç yokmuş gibi davranamazsınız. Montana’da bu konu hiç konuşulmadı. Bir taraf diyor ki sondajı başlatacağım, diğer taraf da diyor ki başlatırsan şunu şunu yapacağım ve herkes tüm taraflar oturmuş ne olacağını bilmeden bekliyor. Bu olur şey değil. Bu varlık her ne ise iki toplumun ortak varlığıdır. Bir komite önerisi var ama burada da uzlaşı reddedildi. Altı ay sonra seçim var, müzakere çağrısı yapıyor bunun yanında da sondaj çalışmasına hemen başlıyor. İki ayağı bir pabuca mı girdi de hemen bu çalışmaya başlıyor?

Bu gelinen nokta karımıza yeni bir kriz noktası olarak çıkıyor. Beceriyoruz ve en başaracağımız yerde mızmızlık yapıyoruz. Bu sorunun çözülmemesi her iki tarafın da kaybına olur. Umarım çok ciddi bir sorun yaşamadan bu süreci atlatırız. Bu bile Anastasiadis’in seçime yönelik bir yaptırımı olabilir…”

 

 

 

 

   

 

Bu haber toplam 4566 defa okunmuştur