1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Kendimize koyduğumuz ambargolar var'
Kendimize koyduğumuz ambargolar var

'Kendimize koyduğumuz ambargolar var'

EKONOMİ SOHBETLERİ

A+A-

 

Dilek ÖNCÜL

 

Kerembey Group Direktörü Özdal Kerem ile birlikteyiz bu hafta. Ülkedeki sorunların çözümü için birlik ve beraberlik içinde radikal ve rasyonalist tedbirler almamız kaçınılmazdır diyor Özdal Bey. “Evet Kıbrıs Dünya’dan izole ama kendimize koyduğumuz ambargolar da var. Bunlar aşılmalı, devlet ve halk iş insanına sahip çıkmalı” diyor Kerem.

 

·        Yenidüzen: Öncelikle Kerembey Group ve La Reserva hakkında bilgi alalım...

·        Özdal Kerem: Kerembey Group’un temelleri rahmetli babamız Ahmet Kerem’in 1972’de Baf’ın Esentepe-Aynikola köyünde açtığı bakkal dükkanı ile atıldı. Benim ticaretle ilk tanışmam babamın bakkal dükkanı ile oldu. Yine Güney’de üzüm bağlarımız ve elma bahçelerimiz vardı. Çocukluk yaşımda turistlere bunları satardık.  Lise yıllarında Değirmenlik’te küçük bir dükkan açtım ve kahve makineleri alarak 1981 yılında Kıbrıs Kahvesi markası adı altında kahve imalatına başladım. İzmir İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ndeki eğitimimin ardından Türkiye’nin en büyük firmalarından olan Kartal makarna bugünkü Pasta Villa Makarna Grubunun patronları ile tanıştım. 1990’da Kerembey Trading Company Ltd’i kurdum ve kardeşimin de katkıları ile bu Grubun ürünlerini ithal etmeye başladım. İlk Franchising restoranı Kıbrıs’a biz getirdik. Pastavilla olarak Dereboyunda makarna pizza İtalyan restoranı hayata geçirdik 1993 yılında. Tabii 2000 krizi bizleri ciddi etkiledi. Genelde dövizle yaptığımız ithalat ve döviz yatırımlarımız bizi zora sokmuştu. Fakat bunun arkasına yine toparlandık ve gıda alanındaki faaliyetlerimizi hem büyüttük hem de dönemin sıkıntıya giren bir şirketi ile ortaklık yaparak Ariston markası ile beyaz eşya sektörüne de adım attık. Bu arada 1996-2000 yıllarında Türkiye’de de kurmuş olduğumuz bir şirketle Kıbrıs’ın hellimini, kooperatifin ürünlerini ve Avrupa’dan 3-5 ürünü, Türkiye marketinde pazarladık. Netice itibarı ile Kerembey, temeli gıda olan bakkalıktan gelen, şarap bağlarından gelen kültürle ve benim şaraba olan aşkımla bugün 17 ülkeden yaklaşık 1700 çeşit şarabı halkımıza sunuyoruz. La Reserva adı altında bu ülkede ciddi bir kav oluşturduk ve insanlara burada şarap ve aksesuarlarının satımına başkladık. Ayrıca modern bir restorant oluşturarak İtalyan ve Arjantin mutfağının bulunduğu bir mönü oluşturduk ve resmi açılışını 21 Aralık’ta gerçekleştireceğimiz La Reserva’nın restorant olarak da hizmet vermesine başladık.

 

·        YD: İhracat yapıyor musunuz? Sizce ihracatın önü nasıl açılır?

·        Kerem: Geçmiş dönemlerde ihracat yaptık. Kıbrıs’ta bir şekerleme fabrikası kurup Türkiye üzerinden bazı Arap ülkelerine şekerleme ihracatı yaptık. Bu ülkede ciddi bir ekonomik sistem ve yapı olmadığından dolayı her gelen hükümetlerin özellikle bu fonlar, vergilerle oynaması çok  iş adamının  yaptığı yatırımların çöpe atılmasına sebebiyet getirmiştir. Biz de bunlardan bir tanesiyiz. İhracat, bu ülkenin coğrafik kültürel ve ekonomik yapısına uyugun ürünlerde olabilir. Bunun da başında hellim gelir, patates, narenciye gelir, harup ve belki zeytinyağı gelir. Devlet, ihracat teşvik ve destek bölümünde, gerek pazarlamada gerek market bulmada iş adamının yanında olmalı. Dünya size mal satmak ister. Mal almaya gelince sizi tanımaz, sadece mal satmaya gelince tanır. Bu bir handikaptır. Yıllardır Mersin duvarını maalesef çok sağlıklı aşamadık. Anavatan  vermiş olduğu sözleri tam yerine  getirmedi. Bizim siyasi kadrolarımız gerekli baskıyı ve duruşu gösteremedi. Bu yüzden ihracatta ülkemiz olması gerektiği yerde değil. Ama ülkemizin üstünlüklü ürünlerini geliştirmeliyiz ve ihracat kapılarını zorlamalıyız diye düşünürüm.


 “Her inişin bir çıkışı var”

 

·        YD: Ülkemizdeki ekonomik durum sizi ne şekilde etkiliyor?

·        Kerem: Kuzey Kıbrıs Dünya’dan izole olsa bile  son bir kaç yıldır Dünya’yı saran ekonomik kriz daha farklı bir şekilde Kuzey Kıbrıs’ta da kendini göstermiştir ve göstermeye devam ediyor. Bugün en sıkıntılı ve en yoğun dönemlerinden bir tanesini yaşıyor Kuzey Kıbrıs ekonomisi. Hiç bu kadar ticari davalar, mahkeme dosyaları birikmemişti. Hiç bu kadar iş yeri ve esnaf kapısına kilit vurmamıştı. İşte bunlar, bu ekonomik yapının sağlıklı ve rasyonalist bir temele dayalı olmamasından kaynaklanıyor. Ekonomik tedbirlerin alınması gerekiyor. Devletin küçülme sürecine girmesi lazımdır, ki bu çok geç kalınmış bir şeydir. Devlet istihdamları artık çok daha rasyonalist ve yapıcı olmalı. Bir de Devletin maaşlarının düşmesi sistem bozuk olduğu için pazara da yansıdı. Çünkü kurulan sistem devlet memurunun almış olduğu aylık maaştan pazara yansıyan paranın dağılımı idi. Bu sürdürülebilir bir ekonomik model değildi. Tabii bu modelin bugün Türkiye tarafından kaldırılma çalışması tedbir alınmamış olarak yapılmasından dolayı Kıbrıs’taki iş insanını ve esnafı çok ciddi zor bir duruma soktu. Bir de Güney marketlerinin cazibesi, belli ürünlerdeki fiyat uygunluğu, Türkiye ile ilgili uçakların günde  yirmi kere gidip gelmelerinin yarattığı konjektür de ticaret yapan insanı çok dara soktu. Önümüzdeki günlerde piyasadaki daralmanın devam edeceğini düşünüyorum. Netice itibarı ile acil ekonomik tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Bu yaşadığımız zor ve karamsar günlerde şunu da ilave etmek isterim. Her inişin gerçekten bir çıkışı var, buna inanan biriyim. Savaşlardan, göçmenliklerden, zor günlerden buralara geldik. Çalışarak birlik ve beraberlik içinde güzel şeyler yapabileceğimiz ortadadır. Yeni nesil Dünyaya açılmıştır. İnternet ve teknoloji  çağını çok iyi kullanmaktadır. Yeni neslimize güvenelim. İnsanlarımızın yeter ki önünü açalım, yarınlarımız çok parlaktır diye düşünüyorum.


 

Nedir bu ‘kendimize koyduğumuz ambargolar’…

 

·        YD: 15 ülkeden 30 markanın temsilciliğini yapıyorsunuz. Temsilcilikle ve ithalatla ilgili sıkıntılarınız var mı?

·        Kerem: Tabii kendi devlet yapımızdan kaynaklanan sıkıntılar var. KKTC, Dünyanın tanımadığı bir devlet, ayrıca, kendimize koyduğumuz ambargolar var. Özellikle gıda ürünlerinde herşey denetime tabi. Tabii ki denetim olsun, denetimden kaçmıyoruz ama devletin bizden istediği bazı evraklar da bakıyorsunuz sıkıntı yaratıyor. Komşumuz Güney’de o evrak istenmeden ürünler serbest dolaşıyor ama bizim ülkemize girişte sıkıntı yaşanıyor. Örneğin Fransa’dan bir şarap getireceksiniz şarabın üzerinde Produit en France yazdığı için  sizin ülkeniz bunun girişine izin vermiyor. Çünkü produit Fransızca bir kelime olduğu için bunu Sağlık Bakanlığı onaylamıyor. Ambalaj ve etiket değiştirmek bazen mümkün ama marketiniz küçük olduğu için size özel üretim yapmaları firmalar için çok rantabl değil. Kendi içimizde yaratmış olduğumuz gizli ambargocuklardır bunlar. Geçmiş dönemde çok kavgalar verdik. Ürünün aldığı madalya, quality kelimeleri, premium kelimeleri yazan ürünleri pazarımıza sokamadık fakat bu ürünleri Türkiye’de veya Güney Kıbrıs’ta bulmak mümkündü. Bunlar ithalatta bizi çok yordu ve yormaya devam ediyor. Tabii KKTC ambagolardan dolayı nakliye maliyetine de takılıyor. Yani komşunuz Çin’den bir konteyneri 1500 dolara getirirken siz 3000 dolar gibi bir maliyetle karşı karşıya kalıyorsunuz. Konteyner gelecek Mersin’e inecek. Mersin’den başka bir gemiye binecek, evrak, liman masrafları adı altında ciddi bir gider oluşmaktadır. Yine tabii Kuzey Kıbrıs Türkiye’ye bağlı bir ekonomi olduğu için, paraya hükmedebilme gücüne sahip bir devlet olmadığı için Türkiye’deki para ve devalüasyon olaylarında çoğu zaman buradaki iş dünyası çok ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Ayrıca, finansman maliyetinin yüksekliği yani faiz yüksekliği, bizi gerek Türkiye gerek Güney Kıbrıs marketlerindeki rakiplerimizle yarışmakta geride bırakıyor. Pazarımızın küçüklüğü, bizdeki enerji pahalılığı, iş gücümüz de dünyaya göre oldukça yükselmiş durumda; bizlerin hep böyle handikapıdır. Siyasi kimliğinizi tanımadıkları için buraya getirmek istediğiniz bir ürün olduğunda büyük mücadele de veriyorsunuz. Kıbrıs’ta bayim var diyorlar, başlıyorsunuz anlatsanız ki burası Kuzey Kıbrıs’tır, farklıdır ve bu markette yokturlar, o zaman Türkiyesiniz diyor size firma. Anlatmaya çalışıyorsunuz ki Türkiye de değilsiniz. Tabii %90 bunları aştık. Ama hâlâ bazı tutucu firmalarda böyle bir yaklaşımla karşı karşıya kalırız.

 

·        YD: Bu sıkıntılar nasıl aşılabilir?

·        Kerem: Bu ülkenin iş insanı, girişimcisi ileriyi gören, çalışkan ve vizyonlu insanlardırlar. Bu Adada iş yapıp başaran insanların Dünyanın başka bir ülkesinde çok daha büyük başarılara imza atacağına inanıyorum. Bu kadar zorluk altında iş yapan insanımıza devletin ve halkın sahip çıkması lazım. Bizler üretirsek, bizler yatırım yaparsak istihdam yaratılır, ülke sahiplenir ve bir yere varırız. Bir kişilik, kimlik ve sağlıklı bir ekonomik yapı oluşur. Onun için ben ülkemden, devletimden gerçekten iş insanının yanında olmasını, köstek yapmamasını istiyorum. Bu ülkede turizmin, üniversite eğitiminin çok desteklenmesi gereken doğru yatırımlar olduğunu düşünüyorum. Ülkemizi birazcık seversek çevremize daha duyarlı olmamız gerekir ve bu ülkenin turizmden, eğitimden daha güzel pay almasını sağlamamız gerekir. Ayrıca bu ülkenin ucuzlaması için üretimi yapılandırarak doğru üretimlerin doğru şekilde desteklenmesini sağlamalıyız. Ülkenin ucuzlaması ile ilgili fonları kaldırmalıyız, enerjiyi düşürmeliyiz, iş gücü maliyetini düşürmeliyiz. Bunları başardığımızda orta vadede ülkenin kalkınacağına inananların başında gelirim. Siyaseti de birazcık disipline etmemiz gerekir. Mevcut siyasi yapı da ülkenin şu an gelişmesinin önünde önemli bir çıkmazdır diye düşünüyorum.


 “Fonu düşürün KDV’ye ekleyin zihniyeti bir intihar”

 

·        YD: 2013-15 Ekonomik programında bazı ürünlerde fonların kaldırılacağı ancak KDV’de düzenlemeye gidileceği öngörülüyor. Bu, ithal ürünlerdeki KDV’ye artış olarak yansıyabilir mi?

·        Kerem: KDV çok doğru ve güzel bir vergidir bana göre. Hepimiz vergi vermezsek ülkemiz, devletimiz kalkınamaz ama bunları oluştururken neler getireceklerine iyice bakıp görebilmemiz lazım. Bir kere bugün Kuzey Kıbrıs’ın yanı başında çok ciddi bir rakip olan Güney Kıbrıs marketi var. Bugün en büyük sıkıntılarımızın başında da Güney Kıbrıs marketine ülkeden giden kaynağın büyümesi var. Birçok esnaf belki de Güney’e giden paraların Kuzey’de kalması halinde kapılarını kapatmayacaktı. Onun için temel gıda ürünlerinde KDV bana göre %5’lerde kalmalı. Fonu düşürün bunu KDV’ye ekleyin zihniyeti inanılmaz yanlış, inanılmaz bir intihar olur. Ümit ediyorum devlet yetkilileri böyle bir hata yapmaz. Tabii ki lüks ürünlerde alkol ve tütünde yüksek KDVleri de normal buluyorum. İthalatın fonlarını kaldırdık, sanayimizin desteklenmesini isteriz derseniz sanayinizde hangi dalları, sektörleri destekleyeceksiniz karar verin. Bunları; faizsiz uzun vadeli kredi,  know-how pazarlama olanakları, pazarlama teknikleri, uyum kalitesini yükseltme, iş gücü ve enerji destekleri ile destekleyin. Fonla pazarı pahalı edersek insanlar Güney’e kaçar. Onun için bu yeni yılı  bir fırsat bilelim diyorum ben. Tüm siyasilere, iş dünyasına ve sivil toplum örgütlerine de sesleniyorum; başka KKTC’miz,  başka Kıbrısımız yok. Artık kişisel hesapların peşinde değil gerçekten ülkemizi nasıl güzelleştiririz, nasıl ayağa kaldırırız bunu hep beraber uzlaşı içinde hesabını yapmamız gerekir.

 

 


 

Bir cümleyle

Ekonomi: Çok kötü

Para: Zenginlik

Döviz: Korku

Yatırım: Cesaret

Hükümet: Fiyasko

Özelleştirme: Rüşvet

Ticaret Odası: Pasif

Medya: İyi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1288 defa okunmuştur