
Farklı bir dünya, hatta dünya dışı ayrıcalıklı rota: AZORLAR
Nezira Gürkan yazdı: "Farklı bir dünya, hatta dünya dışı ayrıcalıklı rota: AZORLAR"
Tatil, gezi planlarımızı genellikle bahar aylarına yönelik yaparız. Mart-mayıs dönemleri veya eylül/ekim. Bazen ani, günübirlik karar; bazen planlı, programlı. Kimi zaman tek, kimi zaman çekirdek aile; bazen dar arkadaş grubu, bazen de geniş. Son gezimizi geniş grupla, tümü dost ve arkadaşlardan oluşan 14 kişilik bir grupla yaptık. İyi yol arkadaşları olunca iddialı ve yoğun bir gezi planladık. Ulaşılması zor sandığımız, biraz ürktüğümüz, arabalarla dolu bir güzergâh: Pasifik okyanusunun ortasında, aktif volkan üstünde, volkan patlamaları yanında şiddetli depremler yaşanan, yer kabuğunun fokur fokur kaynadığı, dünya dışı gibi duran, haritada bile zor görülebilen bir cennet; AZORLAR.

Azorlar, aslında takım ada. Toplam 9 ada/adacıktan oluşuyor
Azorlar, aslında takım ada. Toplam 9 ada/adacıktan oluşuyor. Kimi kısmen büyük, kimi tam minik. Biz tümüne değil, en büyükleri olan ve tümünün merkezi konumundaki Sao Miguel adasına gittik. Tümünün, 9 adanın nüfusu toplamda 200 bin, Sao Miguel’in 140 bin. Bu 140 binin 70 bini başkent Ponta Delgada’da yaşıyor. Haritadan bakıldığında da görüleceği gibi minik, minnacık, okyanus ortasında balık gibi Azorlar. Haritada bulmak bile mesele. Ama boyundan büyük işler yapıyor…
Azorlar, 1400’lerde keşfedilmiş. Portekiz’e bağlı. Ama yakın değil, 2.5 saatlik uçuş mesafesinde. En yakın ana kara burası. Diğer yandan 4 saatlik uçuş mesafesinde New-York. Kendi özerk yönetimi, parlamentosu, başkanı, hava limanı, hava yolu şirketi var. Lizbon yanında Londra, New-York, Toronto gibi kentlere direkt uçuş mümkün. Takım adalar arası da küçük uçaklar ve gemiler, feribotlarla ulaşım sağlanıyor. Yani boyundan büyük işler yapan bir ada. Çünkü okyanusun, volkanik yapının nimetleri çok. (Riskleri yanında).
Ada içinde her taraf göl, su bol; hava tropikal, 15 ile 35 derece arasında, ne çok sıcak ne çok soğuk; volkanik hareketlilik ve doğal hayatın zenginliği nedeniyle yoğun turist çeken bir bölge; doğal doku büyüleyici; elektriğini her ada kendi üretiyor, jeotermal elektrik üretimi de var… Gruptan bir arkadaşın esprisi gibi; ekmek elden, su gölden misali!

Portekiz’i Lizbon’dan başlayarak kasabalarına kadar keşfettik
Bu seyahat tabii ki bizim geleneksel el yordamıyla/google taramalarıyla yaptığımız bir gezi değil. Çok iyi araştırılıp, aylar öncesinden her şeyin planlandığı bir organizasyon. Seyahat grubumuzdaki dostlardan profesyonel turizmci, yaşamını Londra’da sürdüren Zekiye Yücel’in kapsamlı çalışmasının ürünü. O araştırdı, programı hazırladı, biz sadece katılımcı olduk. Ve yola çıkmışken Azorlar ile de sınırlı kalmadık. Portekiz’i Lizbon’dan başlayarak kasabalarına ve hatta kırsalına kadar zivri zahar keşfettik, özüne dokunduk. O da yetmedi, günübirlik Sevilla/İspanya’ya bile uzandık.
Bizim Larnaka’dan başladı yolculuğumuz, toplam 12 kişi. Yaklaşık 2.5 saatlik uçuşla Atina’ya, oradan da 4.5 saatlik uçuşla Lizbon’a gittik. Londra’da yaşayan Zekiye ve Tözer (Karafistan) ile Lizbon’da buluştuk. Lizbon elbette herkesin bildiği, benim de daha önce Ezgi ile birlikte gittiğim bir kent, o yüzden buraya sadece bir gün ayırdık. Bir gün de kara yolculuğuyla Lizbon’a yakın sayfiye kasabalarını (Sintra, Cascais, Cabo da Roca…) keşfettik.
Bölgeyi iki günde tamamlayınca Lizbon’dan 2.5 saatlik uçuşla Azorlar’a gittik. Buraya da 3 gün ayırabildik. Dönüşte, Lizbon’da hiç vakit kaybetmeden kara yoluyla, bize tahsisli minibüsle Portekiz’in güney orta kesiminde bulunan Alentejo bölgesine indik. Portekiz’in ruhu, besin kaynağı, gıda deposu bu bölgede de dur durak yok. Bir otelde konakladık, 3 günde bölgenin can damarı, dünya mirası listesindeki kasabaları (Elvas, Evora) görme imkânı bulduk. Mantar meşesi, bağ ve zeytinlik deryası, şarabın en iyisinin üretildiği bir bölge. Hazır buralara gelmişken günübirlik bir de Endülüs bölgesine (İspanya/Sevilla) uzandık. Kilometre olarak hesaplamam zor, ama kabaca 10 günde gidiş-dönüş toplamda 20 saat civarı havada kaldık, 30 saat civarı karada yol aldık.

Eski ile yeninin harmanlanmış halleri ile ünlü Lizbon
Portekiz, başkent Lizbon bilinen, ama sanki biraz gölgede, mütevazi bir şehir/ülke. Neden öyle, neden yüksek tonda tanıtımı yok bilmiyorum ama her gittiğimde aynı hissi yaşıyorum. Huzurlu/dingin/medeni bir ülke/kent. Her şeyi makul; insanı da, fiyatları da. Kişiliği, karakteri olan bir ülke. Aynı hizada, düzen içinde beyaz evler/binalar, tek tip pencereler, taştan yollar/desenli seramik kaldırımlar ve koruma altındaki tarihi miras…
Lizbon, aslında gezimizin ara ve ana durağı. Hem gidiş hem dönüş bu kentten ama toplamda 24 saat bir zaman bile geçirmedik kentte.
Kentin ortasından geçen köprüsü, surları, 7 tepeli haliyle hep İstanbul’a benzetilir Lizbon. Gerçekten öyle. Hatta trafik bile benzer.
Tepelerin bazılarına çıktık, kentin panoramik görüntüsünü veren yerler.
Birçok Avrupa kenti gibi manastırları, anıtları, dokusu korunmuş tarihi yapıları, eski ile yeninin harmanlanmış halleri ile ünlü Lizbon. Hem yoğun hem dingin…
Bizim samarella benzeri kurutulmuş et de meşhur buralarda
Lizbon’a gelmişken ünlü, dünya markası olmuş tatlısının (pasteis de belem) tadına bakmadan olmazdı. Gerçi her adımda, her mekânda bulunan bir tatlı, ama marka olmuş bir mekânda ve kaliteli ortamda yemek istedik. Kuyruğa girmiş turistlerin, saatlerce bekleyerek yedikleri o tatlı, her şeyleri gibi sarı. İçindeki tat, bizim nor gibi. Tarif incelendiğinde aslında kullanılan malzeme muhallebi. Nor böreğimiz niye böyle bir marka değil diye hayıflanan arkadaşlar oldu aramızda…
Her şey sarı, sanki simge gibi. Zerdeçal kaynaklı sanırım. Tatlılar, ekmekler… Ekmekler de hep muhteşem, tam benlik. Neredeyse yemek yerine ekmek ye.
Mutfağı, yeme içme kültürü zengin bir ülke zaten Portekiz. Yerel şarabı her yerde, farklı ortamlarda tatma imkânı bulduk, galiba kötüsüne rastlamadık. Likör de çok yaygın.
Bizim samarella benzeri kurutulmuş et de meşhur buralarda.
Kraliyet ailesinin uğrak yeri Cascais
Ana arterler, kentin simgeleri yanında botanik bahçesini de görme imkânı bulduk bu kez. Kentin göbeğinde, deniz derya bir vaha. Birkaç saat ayırabildik ama vakit olsa ömürlük bir alan…
Adaya, Azorlar’a uçuş öncesi bir günümüz daha var, onu da Lizbon yakınındaki kasabalara ayırdık. Amaç ayaklarımızı uzatıp tatil değil; gezi, keşfetme. Planlanmıştı tabii ki önceden.
Başkente yarım saat mesafede, sayfiye yeri olarak kullanılan tarihi iki kasaba Sintra ve Cascais’e gittik.
Sintra, bölgenin en ünlü tarihi kasabası. Eskinin korunduğu, mağribi stili kuleleriyle ve Walt Disney masalını andıran şatolarıyla ünlü, kraliyet mirasını koruma altına alan bölge, renkli mimarisiyle göz dolduruyor. Sadece 3 saatte şehrin dar taşlı yollarını gezerek mimariyi, yerel dokuyu koklama şansı yakaladık.
Kraliyet ailesinin uğrak yeri Cascais de kumlu plajları, tarihi konakları, canlı sokakları, butik mağazaları, şık kafeleri ile ünlü.
Buralara kadar gelmişken, Sintra’ya 45 dakika mesafedeki ünlü Cabo da Roca’yı görmemek olmazdı. Burası, uçurumların Atlantik Okyanusu ile buluştuğu nokta. Avrupa kıtasının en batısı. Sürekli rüzgar alan bir bölge. Rüzgar nedeniyle fotoğraf ve video çekmenin de çok zor olduğu bir alan.
Başkent merkezindeki otelimizden hareketle Lizbon ve yakın çevreyi 2 günde keşfettik, esas hedef Azorlar zamanı. Yaklaşık 2.5 saatlik uçuşla indik Sao Miguel adasına. Havalimanı, başkent Ponta Delgada’nın adını taşıyor. Bu başkent, aynı zamanda takım adaların tümünün, 9 adanın başkenti.
Portekiz’de bizim adayla saat farkımız 2 saatti, Azorlar’a inişle birlikte fark 3’e çıktı. Daha da uzaklaştık.

Adalılar her yerde aynı demek ki…
Havalimanından kısa mesafede 3 gece kalacağımız otelimize yerleştik. Tüm mesafeler kısa zaten. Küçücük ada. Herkes herkesi tanıyor. Adım başı birbirine laf atan, selamlaşan insanlar. Adalılar her yerde aynı demek ki…
Otele indiğimiz anda cennete düştüğümüzü anladık. Yolda giderken volkan mı patlar, deprem mi olur tedirginliğinin yerini, rüya hali aldı. Gizli bir vaha burası, dünya dışı cennet.
İlk izlenim otelimize yürüme mesafesindeki meydandan. Tipik Portekiz mimari karakteri olan bir meydan, daracık taş yollar, şekilli ve siyah beyaz mozaiklerle süslü kaldırımlar, volkanik taştan asfalt. 18. yüzyıldan kalma şehir kapıları, 16. yüzyıldan kalma kilisesi, gotik yapıları ile göz dolduran küçücük bir alan.
Fokur fokur kaynayan topraktan zümrüt yeşili göllere
Zekiye, adayı baştan aşağıya, neredeyse tüm yönleriyle görme imkanımız olacak bir program hazırladı. Fokur fokur kaynayan topraktan zümrüt yeşili göllere, dağlara, krater merkezlerine, botanik alanlara kadar her şey dahil edildi programa. İlk gün muhteşem, üstelik nemli olmayan bir havada adım adım gezdik. Ertesi gün hafif yağmur, yoğun sis altında dağlara tırmandık. Böylece doğusundan batısına hemen hemen tüm adayı gezme imkânı bulduk.
Bölge gezimizde kraterlere ev sahipliği yapan gölleri de görme ayrıcalığımız oldu. Yoğun sis nedeniyle zorlandık ama pes etmedik, kimini tepeden kimini yakından görmeden ayrılmadık.
Furnas (Fırın), Sao Miguel adasının en ilginç bölgesi. Burası bir köy, 100 bin yıldan fazla volkanik aktivite olan bir bölge. Gayzerlerin (sıcak su, buhar ve kükürtlü gaz püskürten doğal oluşum), kaplıcaların, volkanik buharla çalışan fırınların olduğu termal merkez burası. Yerin fokur fokur kaynadığı bölge. Yeraltından püsküren kükürtün etkisiyle toprağın sarıya dönüştüğünü çıplak gözle görmek mümkün. Dağların eteklerinde göller, renkli bitki örtüsü ve ortanslar da bonus.
Volkanik aktivitede kazılan çukurlara yerleştirilen tencerelerde 70 derecede yavaş yavaş pişen sebze ve et karışımı güveç de yedik bu bölgede. O kaynar sularda, sadece gömülü tencerelerde et ve sebze değil, torbalar içinde darı da pişiriyorlar.
Ortanca/ortans çiçeği adanın simgesi
Bazı yerlerde dağlardan akan su soğuk ve içilebilirken; aynı su yere, yerdeki havuzlara aktığı anda şifalı kaynar su haline geliyor. İnsanlar, akarken içiyor, havuza akınca da kaplıca/şifalı su diye sıhhat arıyor. Doğal termal havuzlar her yerde. Sırf bu amaçla gelen turist grupları çoğunlukta.
Bölgedeki vadide, termal havuzlar da içeren botanik bahçesi Terra Nostra Park ise nefes kesen, büyülü bir ortam. Ziyaretçilerin çoğunluğu termal havuzları kullanıyor. Biz yürüyüş yaparak o büyüyü hissettik, biraz da tohum topladık tabii ki.
Ananas seraları, çay plantasyonu da ilgi odağı adanın. Ananası meyve olarak kullanım yanında likör yapımında da kullanıyorlar.
Ortanca/ortans çiçeği adanın simgesi. Her yer dolu, doğal ortamda. Bizim gittiğimiz Sao Miguel’de ortancalar genellikle mor/pembe. Diğer takım adalarda, volkanik yapı ve mineraller nedeniyle renkler farklılaşabiliyor. Örneğin tüm ortansların mavi olduğu adacıklar var.
Adadaki bir günü de yüksek dağlar ve göller bölgesine ayırdık. Sete Cidades ve Lagoa de Fogo denilen bu bölgeler, sanki dünya dışında hissi yaşatan büyülü ortamlar. Tüm bölge, volkanik manzaralarla dolu. Biri mavi, biri yeşil, iç içe geçmiş ikiz krater göller, gerçek üstü gibi. İnsana, marsa mı indim hissini yaşatan manzaralar. Volkanik krateri göbeğinde taşıyan göl ise, sis altında tedirginlikle büyülenme arasında götürüp getiriyor insanı.
Portekiz ana kara yanında adada da seçimlerin olduğu bir döneme rast geldik
Ada küçücük ama turistik faaliyet çok. Hem sakin ve dingin hem her türlü maceraya uygun. Biz sadece adayı gezdik, farklı amaçlarla gelen çok. Kimi takım adalar arası seyahat için geliyor, kimi balina ve yunus gözlem gezileri için. Yürüyüş grupları, dağcılar, bisikletliler, motosikletliler, doğa gezi grupları, şifalı sular için gelenler…
Ada gezimizde yerel rehber eşlik etti bize. Zaten bazı bölgelere, çeşitli riskler nedeniyle rehbersiz veya kişisel araçla gitmek yasak anladığım kadarıyla. Hem volkanik hareketlilik ve yer yer etkili olabilecek buhar/gazlar nedeniyle, hem de çevreyi koruma kaygısıyla. Zaten korumacılıkta ve çevre temizliğinde inanılmaz bir özen var. Çiçeği koklamaya bile çekindiğimiz zamanlar oldu.
Çevreyi, temizliği, her yerde hissedilen aidiyet duygusunu her zamanki gibi kıskançlıkla gözlemledik ama moral veren şeyler de olmadı değil.
Portekiz ana kara yanında adada da seçimlerin olduğu bir döneme rast geldik. Seçim muhabbeti yaparken rehberin “adaylar insanlara en fazla iş sözü veriyorlar, özellikle memurluk, polislik” demesi doğrusu moral oldu. “Hatta ev boyama sözü vererek oy isteyenler var” demesi, moralimizi daha da artırdı; adalı her yerde aynı diye.
“Aynı dili konuşuyoruz ama bizim lehçemiz, vurgumuz farklı. Portekizliler bizi anlamakta zorlanıyor” sözü de rehberin, tatlı bir anekdot oldu.
Meğer insandan fazla inek varmış
Ada küçük ama boyundan büyük işler de yapıyor. İnek simgesi gibi. Meğer insandan fazla inek varmış. Takım adalarda toplam 200 bin nüfus var, 280 bin inek. Ana kara Portekiz’in et ve süt ihtiyacının yüzd 10/15’i bu adalardan karşılanıyor.
Zaman zaman bağımsızlık talepleri de yükseliyormuş adada, Portekiz’den bağımsızlık. Doğası muhteşem, suyu ve elektriği bol, et deposu, peynirin her çeşidi, tropikal iklim; yok yok. Ama yine de “ayrılırsak bir başımıza naparız, nasıl yaşarız” görüşü ağır basıyormuş her seferinde.
Film karelerinden çıkmış gibi buralar
Ve dönüş zamanı. Aynı yoldan geri, uçakla Lizbon. Ama bu kez konaklama yok, uçaktan iner inmez hedef Portekiz’in güneyi ve doğusunu kapsayan Alentejo bölgesi. Bu bölgede çiftlik olarak anılan, eski manastır bir otelde 3 gece konaklayıp bölgeyi keşfetme zamanı. Bölgedeki kasabalar, köyler, kaleler, nefes kesen mantar meşe ağaçları, zeytinlikler, bağlar, yöresel tatlar, şaraplar ve 4 saat mesafedeki Sevilla/İspanya.
Bölgedeki kasabalardan, dünya kültür mirasına dahil edilmiş Evora ve Elvas, modern zamanların orta çağ kasabaları. Eski korunmuş. Roma döneminden kalma surları, tapınak ve hamamları, renkli sokaklarıyla film karelerinden çıkmış gibi buralar.
Portekiz’in gıda deposu bu bölgede zeytinlikler, bağlar olduğunu, en iyi şarapların buradan çıktığını duymuştuk, biliyorduk da doğrusu mantar meşesi ağaçlarının marifetine ilk defa tanık olduk. En azından benim için ilkti. Çok eziyetli bir iş ama neler neler yapılıyor bu mantardan, ağaç kabuklarından. Çantalar, takılar, tekneler, ayakkabılar, şarap tıpaları…
Yaklaşık 4.5 milyar m3 su kapasitesiyle Avrupanın en büyük yapay gölü de, bölgenin can damarı.
Ayrıca bölgede çıkarılan kırmızı mermer çok ünlü ve her yerde yaygın olarak kullanılıyor.
İspanya, Portekiz’den bir saat ilerde
Bölgedeki otelimizden hareketle günübirlik ziyaret ettiğimiz İspanya’nın Endülüs bölgesindeki Sevilla’ya ise panoramik bir bakış attık. Çok zamanımız yoktu. Çok zaman olmamasının bir nedeni de toplu taşıma araçları ve şoförlerle ilgili Avrupa genelindeki kurallar. Belli bir saatten fazla çalışmak için ne araçlara ne şoförlere izin var. Cezası da ağır.
Portekiz’den İspanya’ya geçişte herhangi bir kapı, gümrük, kontrol yok. Sınırın nerede bitip, nerede başladığını saat farkından anladık. İspanya, Portekiz’den bir saat ilerde.
Sevilla’da geçirdiğimiz 3-4 saatte ünlü ara sokaklarda yürüdük, katedralin bulunduğu ana meydanda gezdik. Ama bilet almanın bile randevulu olduğu ünlü Alcazar Sarayı’nın içine girme şansımız olmadı, dışardan bakmakla yetindik.
Gezinin artık sonu. Dönüş yolundayız
Sevilla’dan dönüş yolunda ise beklenmedik bir sürprizle karşılaştık. Bu yıl kurulan Avrupa’nın en büyük güneş paneli tarlasını görme imkânımız oldu. 260 MW kurulu güç, 400 bin çift taraflı güneş paneli tarlası. Gözün gördüğü, hatta göremediği yere kadar panel. 150 binden fazla eve enerji sağlayan devasa bir yatırım.
Gezinin artık sonu. Dönüş yolundayız. Yaklaşık 3 saatlik yolculukla Alentejo bölgesinden Lizbon’a gideceğiz, gece de geldiğimiz güzergâhtan eve dönüş var. Ama bu güzergâhta da bir sürprizle karşılaştık. Lizbon’a yakın bir cennet. Ünlü Arrabida bölgesiymiş, burayı da görme ayrıcalığımız oldu. Deniz etrafındaki beyaz kayaları, koruma altındaki doğal parkı, bu alana yayılmış köy ve kasabalarıyla tepeden bakışta İtalya’nın Amalfi kıyılarını anımsatan büyülü bir yer.
Geziyle, yazıyla doğrudan bağlantısı olmayan bir not:
Atina havalimanı Elefterios Venizelos, birçok uçuşta transit merkezi. Küba dahil daha önceki deneyimlerimiz var. Her nedense, diğer ülkelerden farklı olarak, bavullar hariç yolculara transit muamelesi yapmıyor. Transit yolcuyu havalimanı dışına yönlendirerek yeniden giriş yaptırıyor. Bu da hem işlem hem zaman bakımından bir dizi sorun yaratıyor… (Belki ilgililerden bir okuyan, gören olur da bir dahaki uçuşta fark yaşarız).

















