1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Doğru tedbirler alınmadan açılmanın riskleri var”
“Doğru tedbirler alınmadan açılmanın riskleri var”

“Doğru tedbirler alınmadan açılmanın riskleri var”

Bilim Kurulu Üyesi, Göğüs Hastalıkları, Alerji ve Uyku Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Finn Rasmussen, yeniden açılmanın en büyük riskinin hastalığın bir anda kontrolden çıkabilme olasılığı olduğunu söyledi.

A+A-

Bilim Kurulu Üyesi, Göğüs Hastalıkları, Alerji ve Uyku Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Finn Rasmussen

 “Hastalığın bir anda kontrolden çıkma olasılığı en büyük risk.”

 “Kuzey Kıbrıs’ta kapanma tedbirleri çok erken alındı ve bu çok iyi bir şey.”

“En önemli eksiklik en baştan yeterince kişiye test yapılmamış olmasıdır”

 

Ödül AŞIK ÜLKER

Bilim Kurulu Üyesi, Göğüs Hastalıkları, Alerji ve Uyku Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Finn Rasmussen, yeniden açılmanın en büyük riskinin hastalığın bir anda kontrolden çıkabilme olasılığı olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Finn Rasmussen, Yeterli ve doğru tedbirler alınmadan açılmanın riskleri var. Hastalığın bir anda kontrolden çıkma olasılığı en büyük risk. Böyle bir durumda İtalya ve İspanya’da hatta Japon adası Hokkaido’daki gibi çoklu vaka ve ölümler olabilir” diye konuştu.

Kuzey Kıbrıs’ta kapanma tedbirlerinin çok erken alındığını ve bunun çok iyi birşey olduğunu belirten Prof. Dr. Rasmussen, son dönemde yeni vakalar olmadığını ve bu sonuçlar ışığında, bir hafta öncesinden açılmış olunması gerektiğini kaydederek, “Ancak görünen o ki, karar mercilerinin bu konuda bazı şüpheleri var. Bu nedenle 4 Mayıs’tan itibaren kademeli ve yavaş açılmayı öngörüyorlar” dedi.

Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Alerji ve Uyku Hastalıkları Anabilim Dalı ve Geriatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Finn Rasmussen şunları söyledi:

“Benim endişem, açılmaya başladığımızda, elimizde yeterince ve güvenilir veri olmaması nedeniyle siyasilerin, karar mercilerinin doğru zamanda, doğru karar almalarında sıkıntı olabilecek olmasıdır. Daha da önemlisi, yeterince gerekli veri olmadan, ikinci aşamada gerekli olan monitörizasyon yani izleme yapılamaması ve dolayısıyla bizleri çok ciddi sorunlarla yüz yüze bırakma olasılığıdır. Bunun için en önemli eksiklik de en baştan yeterince kişiye test yapılmamış olmasıdır.”

Dünyada normalleşme sürecine ilk başlayan ve okulları açan kendi ülkesi Danimarka’da neler yapıldığını da anlatan Prof. Dr. Rasmussen, “Toplumun yeterli bağışıklığa ulaşıp ulaşmadığına gelince, Kuzey Kıbrıs’ta bu güne dek gerekli olan epidemiyolojik taramanın yapılmadığını, nüfusun yeterli oranının taranmadığını, ayrıca yapılan testlerin hassaslığı ve güvenilirliği ile ilgili polemikleri göz önüne alırsak, bu soruya KKTC için yanıt vermek imkansız” diye konuştu.

  • Soru: Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi şu anda hem pandemiyle hem de diğer sağlık sorunlarıyla ilgili hizmet veriyor. Pandemi bölümünün iyi bir şekilde izole edildiği açıklandı. İkisinin aynı binada olması bir sorun yaratır mı?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Bunu başka ülkelerde de yapıyorlar, önemli olan bunları nasıl ayırdıkları, personeli tamamen ayırıp ayırmadıkları, onlara gerekli tüm donanımı sağlayıp sağlayamadıklarıdır. Bildiğiniz gibi, bazı ülkelerde yeterli koruyucu donanım temin etmek mümkün olmayabiliyor. Kuzey Kıbrıs dünyanın aynasıdır, imkanlar anlamında biraz daha kötüsü olsa da. Aslında endişe, bunun yeterince güvenli yapılıp yapılmadığıdır fakat ben nasıl bir uygulama yapıldığını bilmiyorum, doğru şekilde yaptıklarını umuyorum. Prensipte, yeterli ve doğru önlemlerin alınması durumunda tabi ki aynı binada ikisi de olabilir.

“Solunum cihazları önemlidir çünkü...”

  • Soru: Bu salgında solunum cihazı konusu çok ön plana çıktı. Solunum cihazları neden önemli?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Solunum cihazları önemlidir çünkü kendi başına nefes alamayan hastayı destekleyerek hayatta kalmasını sağlar. Bu şekilde söylendiğinde kullanımı çok basit gibi duyulsa da doğru kişilerce kullanılmazsa tam aksine hastaya zarar verebilir, hatta öldürebilir.
    COVID-19 hastalarının belli bir kısmının solunum yolları ciddi şekilde etkilenir ve kendi başlarına nefes, yeterli oksijen alamazlar. Böyle bir durumda bir makina tarafından desteklenme ihtiyacı doğar. Solunum cihazı onları vücutlarından virüs temizlenene yani iyileşinceyekadar, bir başka değişle kendi kendilerine rahat solunum yapabilene kadar yeterli zamanı kazanmaları için destekler. Bazı hastaların birkaç hafta solunum cihazına bağlı kalması gerektiğini görüyoruz. Uzun süre solunum cihazına bağlı kalınmasının da sıkıntıları var tabi ki. En büyük sorun, uzun zaman bir hastanın boğazında bir tüp olduğunda başka sorunlarla karşılaşma riskinin artmasıdır. Bu nedenle işi yapan personelin ve cihazların olası risklerinin üstesinden gelebilme kapasitesi çok önemlidir. Şükür ki, her COVID-19 vakasında solunum cihazına ihtiyaç duyulmadığını görüyoruz, sadece küçük bir kısmı buna uzun süre ihtiyaç duyuyor. Teşhis konan, semptomu olan vakaların yaklaşık %5’i hastalığı ağır geçiriyor. Bunun yanı sıra asemptomatik vakalar da var.

“Solunum cihazları hayat kurtarıcıdır ama kür değildir”

  • Soru: Uluslararası medyada “solunum cihazları hayat kurtarıcı mı yoksa ölüm tuzağı mı” şeklinde haberler yer aldı. Sizin düşünceniz nedir?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Hayat kurtarıcı olduğuna şüphe yok ama solunum cihazları kür değildir. Solunum cihazları, hasta kendi başına yeterli nefes ve yeterli oksijen alamadığı zaman hayatta kalmaya yardımcı olabilecek destekleyici şeylerdir. Öncelikle solunum cihazının yani ventilatörün doğru ve standartlara uygun olması gerekir ayrıca tekrar altını çizmek isterimi ki doğru kullanılmaması veya yeterli tecrübesi olmayan doktorlarca kullanılması durumunda ya hastaya hiçbir faydası olmaz ya da zarar verici hatta öldürücü olabilir. Bazen hastalık akciğerlerde çok ciddi bir sıkıntı yaratıyorsa, ki bu olabilir, solunum cihazı dahi yeterli olmayabilir. Hatta biraz önce bahsettiğim gibi ventilatörün doğru ve yetkin kişilerce kullanılmaması bu tarz ciddi akciğer sıkıntıları yaratabildiğini görüyoruz. Belki bahsettiğiniz haberlerde bu yüzden ölüm tuzağı dediler ayrıca az önce söylediğim gibi solunum cihazında çok uzun süre kalmak da sorun yaratabilir. Bu nedenle yoğun bakımdaki hastalar en kısa zamanda solunum cihazından çıkarılmaya çalışılır çünkü solunum cihazına boğazınızda tüple bağlı olmak akciğerlerinizde bakteri enfeksiyonu oluşma riskini artırır. Dengeyi bulmak çok önemlidir. COVID-19’u ağır geçiren hastaların karşılaştığı en önemli sorunlardan biri uzun süre solunum cihazı desteğine ihtiyaç duymalarıdır ki o durumda sıklıkla ikinci bir enfeksiyon gibi bazı komplikasyonlarla karşılaşırlar. Bu noktada gerçekten çok tecrübeli olmak gerekir.

“Akciğerden başka organları da etkiliyor”

  • Soru: COVID-19’un sadece akciğerlerde değil kalp, böbrek, bağırsaklar gibi başka organlarda da saldırdığı ve hasar verdiği gibi haberler de var. Bu virüs akciğerler dışında başka organlara da zarar veriyor mu?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Evet, COVID-19’a neden olan virüs diğer organları da etkiliyor. COVID-19’un ilk belirtileri arasında boğaz ağrısı, ateş, kuru öksürük, yorgunluk, kas ağrısı, koku almada kayıp ve nadiren de ishal sayılıyor. Basit bir şekilde anlatmak gerekirse, bu semptomlar vücudun genellikle nerelerinin etkilendiğini göstermektedir. Bu bildiğimiz bir virüs ailesinin yeni üyesinin yol açtığı yeni bir hastalık. İlk kez Çin’de Wohan’da adını duyduk ama aslında tam olarak ne zaman çıktığını bilmiyoruz, Çin hükümeti ilk kez Aralık’ta bu virüsten bahsettive o zaman duyuldu.
    COVID-19 hakkındaki bilgiler neredeyse her hafta hatta her gün değişiyor. Çünkü herkesin korktuğu bu tehlikeli hastalıkla ilgili yoğun bir şekilde araştırmalar yapılıyor. Toplumları kapatıyoruz, ekonomilerimizi riske atıyoruz, ki bence buna değer çünkü hayatın bedeli, fiyatı yoktur. Şimdi bir ay önce bildiğimizden daha fazlasını biliyoruz. Örneğin nasıl bulaştığını, damlacık ve hava yolu ile bulaştığını, ilk olarak üst solunum yolu olan ağız ve burundan vücudumuza girdiğini daha sonra akciğerlere indiğini biliyoruz. Hücre içine girmek için  ACE2 reseptörlerini kullanıyor ki bu reseptörler, kalpte, böbreklerde ve bağırsaklarda da var. Son zamanlarda virüsün beyni etkileyebildiğine dair raporlar da var. Zaman geçtikçe daha fazla bilgi sahibi oluyoruz.

“Çok daha kolay bulaşıyor ve çok tehlikeli”

Bu hastalıkla bağırsak sorunlarından dolayı ölen birini duymadım, insanlar genellikle akciğer veya kalpteki sorunlarından dolayı hayatını kaybediyor. Özellikle kronik kalp ve/veya  akciğer hastalıkları varsa, o zaman risk daha fazla. Yaş faktörü de önemli, yaşlıysanız komplikasyon yaşama riskiniz daha yüksek. Daha önceden bildiğimiz virüslerin t örneğin gripvirüsü gibi tersine, koronavirüs gençlerde deölüme neden olabilir.
Korona virüs ailesi bildiğimiz eski bir virüs ailesi olup bu yeni üye yani yeni koronavirüs SARS-CoV-2 diğerlerine göre çok daha bulaşıcı ve tehlikeli. Genelde virüsler çok bulaşıcı olunca, çok tehlikeli olmaz ya da çok tehlikeliyse çok bulaşıcı değildir. EBOLA ve SARSçok tehlikeliydi ama bu kadar çok bulaşıcı değildi. Oysa yeni koronavirüs çok daha kolay bulaşıyor ve çok tehlikeli, hayati organlara inebiliyor ve ölüme neden olabiliyor. Bu virüsle ilgili en büyük sorun bu.

  • Soru: COVID-19 hastalığına yol açan bu  virüsyeni bir koronavirüsü ama organlardaki bu hasarların kalıcı olup olmadığını söylemek mümkün mü? İyileşme süreci ne kadar sürüyor?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Hasarın kalıcı olup olmadığını henüz söyleyemiyoruz ama iyileşmenin uzun zaman aldığına dair geri dönütler, bilgilendirmeler var. Normalde yoğun bakımda kalan herhangi bir hastanın tam anlamıyla iyileşme süresinin hastaneden çıktıktan sonra hastanede, özellikle yoğun bakımda geçirilen sürenin minimum üç katı olduğunu söyleriz. Örneğin yoğun bakımda bir ay kalan bir hastanın çıktıktan sonratam olarak iyileşme sürecinin minimum 3 ay olması şaşırtıcı değildir. COVID-19 ile ilgili bunu söylemek için yeterli zamanhenüz geçirilmedi. Dolayısıyla iyileşme sürecinin bundan daha uzun mu yoksa bu kadar mı olacağına dair şu anda kesin birşey söyleyemiyoruz.

“Dünyadaki hiçbir yer doğru ilacı kullanıp kullanmadığını bilmiyor”

  • Soru: Tedavide kullanılan üç ilaç grubundan bahsediliyor; antiviraller, sıtma ilaçları ve immunmodülatörler. Bunların hepsinin deneme boyutunda olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde. Danimarka’daki bir hastanenin durumu karmaşık, komplike olan hastalar için sizden tedavi planlaması konusunda danışmanlık ve hatta tedaviye katkınızı istediğini biliyorum.Bu ilaçların tedavideki etkisi konusunda değerlendirmeniz nedir?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Evet, tabi ki şu anda kullanılan tüm ilaçlar deneme çünkü bu yeni bir virüs ve tam olarak neyin iyi geldiği bilinmiyor. Farklı ilaçlarla ilgili COVID-19’a iyi geldiğine dair açıklamalar yapılıyor. Şu ana kadar yapılan araştırmalar küçük hasta grupları üzerinde yapılan çalışmaların sonuçlarıdır, bu nedenle yeterince bilgi verici ve kesin sonuç ifade etmemektedir. Örneğin bir çalışma malarya/sıtma ilaçı olan hidroksiklorokinin COVID-19 üzerinde etkili olmadığını hatta ölüm oranını artırıcı yönde rol oynadığını göstermiştir. Bu çalışma ve benzeri geri dönütler söz konusu ilacı kullanıp kullanmamamız için yeterli veri olmadığını ve henüz her şeyin deneme olduğunu göstermektedir.
    İmmunmodülatörlerinde çok ağır vakalarda pozitif rolü olabileceği bildirilmektedir fakat bunlar virüse karşı ilaç değil bağışıklık sistemimizin cevabını düzenleyicilerdir. Buna benzer bir başka tedavi yaklaşımı da plazma (konvalesentplazma) tedavisidir. Bu tedavi eskiden beri bilinen  bir tedavi olup, söz konusu hastalığı, ki bu durumda COVID-19 geçirip iyileşen hastaların kanından kırmızı ve beyaz kan hücrelerini ayrıştırarak plazmada antikorları bırakarak bu plazmayı hastaya vererek yapılır. Böylece hastanın virüs ile kendinin savaşabilmesi sağlanabilir. Fakat çok kolay bir çözüm gibi duyulsa da etkinliği plazmalar arasında büyük farklar gösterebildiğinden klinik yanıt kestirilebilir olamamaktadır. Bir başka değişle plazma tedavisinin etkisi çok başarılı sonuçtan hiç etki göstermemeye gidebilir. Bu nedenledir ki eski bir yöntem olmakla beraber sık kullanılan bir yaklaşım değildir.  İnanıyorum ki, en fazla bir aya kadar tedaviler konusunda daha fazla bilgi sahibi olabileceğiz. Bence en etkili olanlarantiviral ilaçlardır fakat kesin olarak henüz bilmiyoruz. Ben diğer ilaçlara daha şüpheli yaklaşıyorum. Bunlar kişisel görüşlerim. Denemelerin sonuçlarını bekleyeceğiz. Şu anda dünyadaki hiçbir yer doğru ilacı kullanıp kullanmadığını bilmiyor çünkü hepsi deneme.

Aşı...

  • Soru: Aşı konusunda araştırmalar, çalışmalar var. Sizce aşı ne zaman bulunabilir?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Sadece 10 yıl önce aşı geliştirmek neredeyse 10 yıl alıyordu oysa bu günlerde daha iyi teknoloji ve kaynaklar ile bu süreç bir-bir buçuk yıla düştü. Şu anda ise şaşırtıcı olan şey insanın sıkışınca neler yapabileceğini görmek. Halihazırda İngiltere ve Almanya aşı geliştirdi ve maymunlar üzerinde ilk denemeleri yapıldı, ümit vadeden sonuçlar nedeniyle de birkaç hafta içinde de insanlar üzerinde ilk denemelerin yapılmaya başlanacağı söyleniyor. Ama bir ilaç veya aşıyı geniş çapta kullanabilmek için bir yıla veya belki daha uzun zamana ihtiyaç vardır. Ben bulunacak aşının grip aşısı gibi etki yapacağını yani bağışıklık sistemimizin bu virüsü çok daha hızlı ve kolay tanımasını sağlayarak hastalığın daha hafif semptomlar ile hastalığın daha hafifleşmiş olacağını düşünüyorum ki aslında bu çok önemli bir adım. Bu hastalığı yani COVID-19’u ağır yerine hafif  geçirmek bu hastalıktan ölüm oranını düşürecektir.
     
  • Soru: Bu virüsü alıp hastalanan bir kişi virüsü tekrar alabilir mi?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Bilmiyoruz. Ama genel anlamda şunu söyleyebilirim, eğer bir hastalığı bir defa geçirmişseniz, bir sonraki sefere daha kötü olma ihtimaliniz yok gibi birşey. Eğer ikinci defa alma durumu olursa, her zaman ilk karşılaşıldığında hastalık en kötü, ağır şekilde geçirilir. Birden fazla kez COVID-19 hastalığını olabileceğimizi işaret eden veriler bulunmaktadır. Örneğin Güney Kore’de ve hatta Güney Kıbrıs’ta Baf’ta halihazırda bu hastalığı geçirmiş ve tekrar hastalanmış vakalar bildirilmiştir.

“Her ülkenin toplum yapısı farklı”

  • Soru: 4 Mayıs’ta bazı devlet dairelerinin ve sektörlerin açılacağı açıklandı. Sizin ülkeniz Danimarka bu süreçte okulları açan ilk ülke oldu. Neredeyse bir haftadır hiç vaka bulunmuyor. Gelişmelere bakarsanız, açılmanın ne zaman ve nasıl olması gerektiği konusunda değerlendirmeniz nedir?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Her ülkenin toplum yapısı farklıdır ve tekrar açılmada ilk olarak bu göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin Amerika John Hopkins Üniversitesi 17 Nisan’da farklı bölgeler, farklı ülkeler için “Tekrar Açılma Klavuzu” yayınladı. Aynı şekilde tüm dünyanın kabul ettiği 4 ana fazdan oluşan kurallar ve bunları destekleyen bilimsel yayınlar var. Açılımın bu kurallar dikkate alınarak yapılması uygun olur. 
    Danimarka örneğine gelince, Danimarka ve Kuzey Kıbrıs aynı dönemde kapandı. Kuzey Kıbrıs tanınmamış olduğu için daha kapalı bir ülke ve tabi ki daha az insan gidip geliyor. Kuzey Kıbrıs’ta kapanma tedbirleri çok erken alındı ve bu çok iyi birşey. Bir aydan fazla zamandır kapalıyız. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin laboratuvarından gelen verilere bakarsak, son dönemde vaka bulmuyorlar. Bu sonuçlar ışığında, bir hafta öncesinden açılmış olmamız gerekirdi, ancak görünen o ki karar mercilerinin bu konuda bazı şüpheleri var. Bu nedenle 4 Mayıs’tan itibaren kademeli ve yavaş açılmayı öngörüyorlar.

Toplum yeterli bağışıklığa ulaştı mı?

  • Soru:Hiç vaka bulunmaması açılma sonrası için tehlikeli bir durum olabilir mi? Bu konuda doktorların da dile getirdiği endişeler, uyarılar var... Test sayılarının yetersiz olduğu görüşü yaygın. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Toplum açılma için yeterli bağışıklığa kavuştu mu?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Evet yeterli ve doğru tedbirler alınmadan açılmanın riskleri var. Hastalığın bir anda kontrolden çıkma olasılığı en büyük risk. Böyle bir durumda İtalya ve İspanya’da hatta Japon adası Hokkaido’daki gibi çoklu vaka ve ölümler olabilir.
    Toplumun yeterli bağışıklığa ulaşıp ulaşmadığına gelince, Kuzey Kıbrıs’ta bu güne dek gerekli olan epidemiyolojik taramanın yapılmadığını, nüfusun yeterli oranının taranmadığını, ayrıca yapılan testlerin hassaslığı ve güvenilirliği ile ilgili polemikleri göz önüne alırsak, bu soruya KKTC için yanıt vermek imkansız.

“Danimarka’da tamamen eskiye dönülmedi”

Hükümet sayısı testler konusunda başlarda bazı sorunlar yaşandığını ve bunların giderileceğini açıkladı. Danimarka gerekli taramaları hızla, bir ay içerisinde tamamlayarak açılmasını planladı ve açılmaya başladı çünkü Danimarka 5.8 milyon nüfusa sahip küçük bir ülke. Unutmayalım ki, Danimarka’da kuralları gevşetmesi ve yeniden açılmada kurallarla gerçekleşti, tamamen eskiye dönülmedi yani. Hatta tam tersine, açılmaya başladıktan sonra test kapasitesinin çok daha fazla artırması gerektiğine karar vererek, daha agresif bir test politikası izlemeye başladılar. Ayrıca okullarda çocuklar sınıflarda birbirlerine 2 metre mesafe ile oturuyor, ek olarak bir dakika süren el yıkama uygulanmaya başlandı. Bu şöyle işliyor, çocuklar ellerine sabun koyuyor iyice ovaladıktan sonra su ile yıkayıp egzama vs gelişimini engellemek adına nemlendirici krem sürüyorlar ve bu her çocuk için bir dakika olacak şekilde ayarlanıyor. Bu prosedür bir saat arayla tekrarlanıyor, teneffüste ise beşten fazla çocuk bir arada oynayamıyor.

“En önemli eksiklik, en baştan yeterince kişiye test yapılmamış olması”

  • Soru: Başbakanlık Bilim Kurulu üyesisiniz, hükümetin bilim adamlarına kulak verdiğini söyleyebilir misiniz?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Öncelikle çok fazla sayıda bilim kurulu var. Başbakanlık’ta bilim kurulu var, Sağlık Bakanlığı altında da bilim kurulları olduğu söyleniyor ve bence en önemli sorun koordinasyonsuzluk. Anladığım kadarıyla COVID-19 Koordinayon Konseyi bunu yapacaktı fakat konseye yeterli organizasyon ve imkan sağlanmadı gibi gözüküyor. Görebildiğim kadarıyla bir kurulda tartışılan konular diğer kurula götürülmüyor, ki bu yapılsa çok faydalı olabilir. Siyasilerin güvenli adımlar atmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Fakat benim endişem, açılmaya başladığımızda, elimizde yeterince ve güvenilir veri olmaması nedeniyle siyasilerin, karar mercilerinin doğru zamanda, doğru karar almalarında sıkıntı olabilecek olmasıdır. Daha da önemlisi yeterince gerekli veri olmadan, ikinci aşamada gerekli olan monitörizasyon yani izleme yapılamaması ve dolayısıyla bizleri çok ciddi sorunlarla yüz yüze bırakma olasılığıdır. Bunun için en önemli eksiklik de en baştan yeterince kişiye test yapılmamış olmasıdır.

“En büyük zayıflıklardan biri maalesef güçlü bir sağlık sistemine sahip olmamamızdır”

  • Soru: Açılmadan önce neler yapılmalı?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Biraz önce belirttiğim gibi, uluslararası kabul gören klavuzların önerdiği şekilde kesinlikle daha çok insana test yapılmalıdır ki durum daha net görülsün. Kademeli açılınmalı çünkü virüsün kuluçka dönemi bir hafta diye konuşuluyor fakat semtomların hafiften başlayıp ağır ve hatta kötü olmanız 2-3 haftayı bulabiliyor. Yani açıldıktan 2-3 hafta sonra bunun etkisini ne olacağını, ne kadar insanın tedaviye ihtiyacı olacağını görebileceğiz. Ülkemizdeki, Kuzey Kıbrıs’taki en büyük zayıflıklardan biri maalesef güçlü bir sağlık sistemine sahip olmamamızdır. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin binası eskive oradaki doktorlardan duyduğumuz kadarıyla yeterli miktarda ve iyi cihazlarının olmadığıdır. Her hastanede zaman zaman bazı eksiklikler olabilir ama bunların hızla tamamlanması önem arzetmektedir.

“Ne yapmayı düşündüklerini bilmiyorum”

  • Soru: Hangi sektörlerin ne zaman ve hangi şartlarda açılacağına dair bir takvim açıklanması gerekiyor. Bu konuda bilginiz var mı?
  • Prof. Dr. Rasmussen: Ne yapmayı düşündüklerini bilmiyorum ama sanırım bunu diğer ülkelerde yapıldığı gibi kademeli yapacaklar.Her adımdan sonra neler olduğuna, etkisine bakmak lazım. Herşey aynı anda açılırsa ve ikinci bir dalga gelirse bunu takip edemeyebiliriz. Bu nedenle çok dikkatli olunmalı, açılma güvenli şekilde yapılmalı ve dışarıya bıraktığınız kişilerin hastalığı alma riski az olmalı. Her adımdan 14 gün sonra durum değerlendirilerek bir sonraki adım atılmalı. Salgınlarda başta durumu iyi kontrol ederseniz ve sonrasında açılınca insanlar umursamaz olursa felaket olur. İnsanların dikkatli olmaları, tedbirleri uygulamaları çok önemli.
     
  • Soru: Bilim Kurulu’ndan açılım konusunda görüş alındı mı?
  • Prof. Dr. Rasmussen:Evet bu konu benim üyesi olduğum kurula soruldu ve biz de bilimsel verilere dayalı bazı öneriler verdik. Bizim önerilerimiz oldu ancak kararı siyasiler verecek.
Bu haber toplam 8917 defa okunmuştur
Etiketler :
İlgili Haberler