1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Çocukluk anılarımdan bir yılbaşı karesi…
Çocukluk anılarımdan bir yılbaşı karesi…

Çocukluk anılarımdan bir yılbaşı karesi…

Bir yeni yıl daha bitiyor. Ömrümüzden zaman gidiyor. Aslında yeni bir yıl demek öyle o kadar da önemsenecek bir şey değil kanımca… Bir gün önceki şeyler yine yeni yılla birlikte devam ediyor. Sihirli değnekle her şey olması gerektiği gibi olmuyo

A+A-

 

 

 

 

Bir yeni yıl daha bitiyor.

Ömrümüzden zaman gidiyor.

Aslında yeni bir yıl demek öyle o kadar da önemsenecek bir şey değil kanımca…

Bir gün önceki şeyler yine yeni yılla birlikte devam ediyor.

Sihirli değnekle her şey olması gerektiği gibi olmuyor.

Zaman ve emekle değişebiliyor her ne değiştirmek isteniyorsa,

Yeni yıla dair dostluk, sevgi ve barış mesajları verilir.

Yeni yıl kararları alınır.

Büyük umutlar ve beklentilerle diğer günlerden hiçbir farkı olmayan sözde özel bir yılbaşı beklenir.

Aslında yılbaşı çocuklar için güzeldir.

Eskiden hatırlıyorum çocukken yılbaşı gecesinde tüm aile toplanırdık.

Babaannemle, halalarımla ve amcamla beraber yeni yıla girerdik.

Rahmetli babaannem muhterem bir hanımdı, ismi de kendisi gibi gelenek ve görenekler çağrıştırırdı.

“Hürmüs” hanımdı…

Ben doğduğum zaman anne ve babacığım uzun zamandan sonra aileye katıldığımdan ve babaannemin de ismi henüz konulmadığından, bana Hürmüs adını vermek istemişler, sonra bir vesileyle ismim Hare olmuş.

Bazen yakın arkadaşlarımla bu ismin esprisini yapıyoruz, “şimdi siz bana belki de Hürmüs diyecektiniz” diye…

Yılbaşından bir hafta öncesinden babaannem hindileri kesim için hazırlatırdı. Onların daha çok gıda almasını sağlar ve iyice şişmanlamalarını beklerdi.

Hürmüs hanım eski bir Osmanlı konağında halamla ve ara sıra Sabri amcamın da onlara refakat ettiği bir düzende yaşardı.

Ev iki katlı, iç bahçeli ve içerisinde alttan da ısınan bir Türk hamamına sahipti.

Bu evle ilgili çok anım var. En çok sevdiğim yer Türk hamamıydı.

Beyaz doğal mermer taşlarına bastığım zaman ayaklarım ısınırdı, çok hoşuma giderdi.

O konaktaki günlerin ben son dönemlerini yaşamıştım.

Ablalarım ve abim benden hayli büyük olduklarından, büyük kuzenlerimle beraber onlar daha çok konağın ve oraya ait yaşayış tarzının keyfini çıkarmışlardı.

Günler öncesinden hazırlanan hindilerle yılbaşı günü nihayet gelirdi.

Hürmüs hanım herkesi gece için seferber ederdi. Ailecek toplandığımız misafir salonundaki piyanoda sırasıyla amcamın kızı Nilüfer ablam, benim ablam Feray ve Hediye güzel parçalar çalarlardı.

Biz de nefesimiz tutar onları dinlerdik.

Ben halamın küçük kızı olan Derya kuzenimle genelde büyükleri izler ve onları takip ederdik.

Gecede genelde en çok biz ikimiz eğlenirdik.

El avuca sığmayan afacanlıklarımızla özellikle ben, büyüklerimize illallah dedirttirirdik.

Bir yılbaşı hatırlıyorum halam bana neredeyse boyuma gelen yürüyen bir bebek almıştı,

Almanya’dan getirtmişti…

Bir de o zamanlar moda olan rengârenk oyuncak fakat elektriğe takabildiğiniz ütü almıştı.

Şuan tam net hatırlamıyorum, aklımda kalan benim ütüyle beraber tek başıma diğer odaya gittiğim, ütüyü elektriğe taktığım ve ütünün alev almasıydı…

Korkmuştum ve ağlamaya başlamıştım bu sırada büyüklerimiz de bulunduğum odaya gelmiş, hem bana kızıyorlar hem de ütüyü fişten sökmeye çalışıyorlardı.

O çaresizlikle ben etrafıma bakıyordum,  bana her daima çok düşkün olan Sabri amcamı arıyordum.

Onu odada gördüğüm zaman koşup ayaklarına sarılmıştım ve ağlayarak ütünün bana kötü bir şaka yapmak istediğini ve benim hiç bir şeyden haberim olmadığını anlatmıştım.

Tabii ki küçük bir çocuktum, bazen düşünmeden yaptığım tehlikeli hareketlerin sonunu kestiremiyordum.

Yılbaşı gecesinin sonuna doğru büyüklerimiz konyaklarını içerken halamın küçük kızıyla, konağın pencerelerinin önüne oturur, bağdaş kurardık.

Hayallerimizden söz ederdik, bugün çoğunu hatırlayamıyorum.

Sadece hafızamda kalan, buğulanmış pencerelere şekiller yapmamız ve o sırada gökyüzüne bakıp çocukça hayallerimizden söz etmekti…

Gecenin son dokunuşu ise halamın bizlere özel hazırladığı hediyeleri açmaktı.

Yılbaşı ağacının altında duran hediye paketlerini açmadan uyumak istemezdik.

Genelde biz küçükler, hiç evlenmemiş olan halamla beraber ona ait olan üst katta uyurduk, onun bir hayli kedisi vardı.

Bizim baba tarafından ailemizdeki herkesin kedisi ve köpeği vardı bugün hala daha bu böyle devam ediyor kısmen de olsa…

Halamın kocaman yatağında uyur ve sabahtan kedilerin yatağın üstünde ayak dibimizde kımıldanmalarıyla uyanırdık.

Hürmüs hanım çoktan kalkmış olurdu ve alt kattaki mutfağın yanındaki yemek salonunda servisler kurulu olurdu.

Bakır sahanlarda kaymak yağında kızartılmış yumurtalar ve daha bir sürü lezzetli tatlar bizi beklerdi.

Şuan ölmüş olan çoğu aile büyüklerimin hepsini de rahmetle anıyorum.

Ne mutlu ki çocukluğumda bu kareleri yaşamışım,

Ne mutlu ki bana aileme sahibim.

Hayatta ne kadar zengin olursak olalım sadece zamanı satın alamayız.

İster özel gün olsun, ister sıradan bir gün olsun, önem verdiğimiz sevdiklerimizle zaman geçirmek, bize ileride hafızalarımızdan hiç silinmeyecek olan anı karelerini bırakıyor…

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1215 defa okunmuştur