1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Bu hastalığı sürekli gülerek atlattım...”
“Bu hastalığı sürekli gülerek atlattım...”

“Bu hastalığı sürekli gülerek atlattım...”

Deniz Nasıfoğlu, hayata karşı olumlu bakış açısıyla, hiç eksik olmayan kahkahasıyla on yıldır kanserle mücadele ediyor, gülüşüyle etrafına ışık saçıyor, hasta olsun, olmasın, herkese de pozitif olması konusunda çağrıda bulunuyor

A+A-

Fehime ALASYA

Deniz Nasıfoğlu, 9 yaşında bir çocuk annesi, 10 yıldır kanserle mücadele ediyor... Oğlu Baran beş aylıkken hayatına giren kanser, 2014 yılında yeniden nüksetmiş, şu an tedavi sürecinde olan Nasıfoğlu, hayata olan pozitif bakış açısıyla çok mutlu…

Hastalandığı ilk yıllarda bu konuları çok fazla dile getiremediğini anlatan Nasıfoğlu, “2007 yılından beridir metastesik kanser hastasıyım. Beş aylık anne iken rahatsızlığım ortaya çıktı. Bu konuları yedi yıl önce hiç konuşamazdım, şimdi konuşabiliyorum” diyor.

Tedavi süresince yurt dışına da sevk alan Nasıfoğlu, hem güney hem de Türkiye’de tedavi gördüğünü anlatıyor. Onlarca ameliyat geçiren, dayanılması güç ilaçlar alan Nasıfoğlu, hayata sıkı sıkı sarılmış kahkahasıyla ölüme meydan okumuş...

Bu yazısının ne amaçlı olduğunu soran Nasıfoğlu’na, ondaki bu yaşam enerjisini herkese yansıtmak istediğimizi söylüyoruz, gülümsüyor, “Yansıtalım tabii, ben bunu yansıtıyorum, yansıtmaya da devam edeceğim, bir değil birçok kişiye umut ışığı olacağım” diyor…

“Bu hastalığı sürekli gülerek atlattım...”

Esprili kişiliği ile günlük sorunları gözünde büyütmeden, strese kapılmadan yaşamaya çalışan Nasıfoğlu’nun hayatı tiye aldığı bile olmuş… “Çok sitem ettim, Neden ben diye sordum hep... Ama bunlar çok normalmiş, okudum, araştırdım, öğrendim, bu psikolojiden kurtuldum, üstesinden geldim. Benden daha kötü olanlara baktım, teselli oldum. Mesela ben ‘Kemoterapi’ kelimesi yerine ‘Kokteyl’ diyorum. Hastaneye gittiğim zaman ‘Bugünkü kokteylim hazır mı?’ diye sorardım, hemşireler bile gülerdi, etrafıma neşe dağıttığımı söylerdi. Bu hastalığı sürekli gülerek atlattım... Bana telefon açıp soranlar var, ne yaşayacağını, neler hissedeceğini ve nasıl başa çıkacağını soranlar var.”

O, her şeyden önce bir anne…

Yaşadığı bu uzun ve zorlu süreci dahi anlatırken yüzündeki gülümsemeyi kaybetmiyor Nasıfoğlu, ta ki konu dokuz yaşındaki oğlu Baran’dan açılana dek... Yüzündeki gülümsemeyi kaplayan, kısa süreli tebessüm, dilinden dökülen kelimelerin ardından gözlerinden süzülen damlalara dönüşüyor…  Nasıfoğlu, oğlu için çok daha güçlü ve dinamik durmaya çalıştığını şöyle anlatıyor: “Oğlum benim en büyük destekçilerimdendi. En ağır kemoterapi gördüğüm günlerde bile, gözümün görmediği günlerde bile kendimde o gücü buldum, dayanıklı durdum, sabah kalktım, oğlumu hazırlayıp okula bıraktım, eve dönüp yattım. Görenler inanamıyordu. Onu okula götürüp de geri dönerek hasta yattığım günler çok oldu... Çok şükür çocuğum bu süreci hasar almadan atlattı. Böyle bir tecrübe ile karşılaştı, yaşıtlarına göre çok olgun bir çocuk olarak büyüdü.

Ardından ben iyileşince bana yaşadıklarını itiraf etti... Benim öleceğimi düşünüp çok korkmuş. Kanser her yandan karşımıza çıkıyordu. Bir gün sinemaya gitmiştik, üstelik çizgi filmdi ve hiç ummadığımız bir çizgi filmde bile kanserle karşılaştık… Çizgi filmde çocuğun annesi kanserdi ve ölüyordu… Ona sürekli bunu atlatacağımı söylerdim, yaşadıklarımı ona yansıtmadım, sürekli pozitif oldum. Şimdi oğlum da çok iyi durumda, ben iyi oldukça o da çok iyi oluyor... Biz hep iyi olacağız”

“Yalnızlığımda benim en kalabalık arkadaş ortamım facebook oldu...”

Tedavi süresince ailesinin ve sevdiklerinin çok büyük desteği olduğuna değinen Nasıfoğlu, sosyal medyanın öneminde de değiniyor. “Yalnızlığımda benim en kalabalık arkadaş ortamım Facebook oldu...” diyen Nasıfoğlu, hep birlikte yapılan duaların neticesinde güzellikler doğduğuna inanıyor.

Bu konuya değinirken, “Ailemin, sevdiklerimin, oğlumun çok büyük desteği oldu. Facebook’tan, sosyal medyadan bana sürekli destek veren kişiler oldu, eski arkadaşlarım, öğretmenlerim, yüzlerce insan... Herkesin desteği çok güçlüydü, oradan aldığım mesajlar ve yorumlar beni çok motive etti, moralimi çok yüksek tuttu. İlaç aldığım, dışarıya çıkamadığım, sosyal olamadığım süreçlerde, yalnızlığımda benim en kalabalık arkadaş ortamım Facebook oldu... Birlikte dua edildiğinde evren harekete geçer...” diyor.

Hayal kurup yola çıkıyor ve hayallerini gerçekleştiriyor…

Hayal eden, ardından da bu hayallerini gerçekleştiren Nasıfoğlu, verdiği mücadele dolu yıllarda birçok anlam katmış hayatına. Artık her yıl doğum günlerini büyük bir coşku ile kutlayan Nasıfoğlu, bu yıl da 27 Haziran’da, sağlıklı, mutlu bir yaşı daha geride bırakmanın coşkusunu düzenlediği çılgın parti ile yaşayacak.  

“Hayal edip gerçekleştiriyorum. Bu on yıl bana çok tecrübe kazandırdı. Bir kanser hastası için her şeyden önce önemli olan hayatta kalmaktır, o yüzden, ben de her yıl daha da coşkulu bir doğum günü partisiyle doğduğum günü, hayatta oluşumu kutluyorum. Gemi kaptanı, melek, gibi kavramlarla parti yapıyorum. Bir seferinde gemi kaptanıydım çünkü kendi gemimi nasıl kurtarmam gerektiğini öğrendim. Üstelik bu partiden sonra Baltık turuna çıktım, aynı kıyafeti giyerek gemi turu ile tatile gittim. Hayal ettim ve gerçekleştirdim. Bu yıl da 4’üncü yaşımı Adriana Lima olup kutlayacağım. Geçen yıl 200 kişi ile doğum günümü kutladım, bu yıl ise yüzlerce kişi ile kutlayacağım ve bunu bir sosyal sorumluluk projesi, yardım gibi bir projeye dönüştüreceğim.

Hasta iken çok kilo alıp şişiyorsun, saçlarını kaybediyorsun ve yeniden eskisi gibi olamayacağını düşünüyorsun. O çok güçlü bir kadın, hem kariyerinde, hem sporunda, hem de çok iyi bir anne... O yüzden Adriana Lima olarak güçlü ve güzel bir kadın sembolü ile mesaj vereceğim.

“Her koşulda pozitif olmaya çalışın”

Nasıfoğlu bu süreçte en çok da kendine değer vermeyi öğrenmiş… Tüm hastalıkların stresten oluştuğuna, psikolojik olduğuna ve bedenimize yansıdığına değinen Nasıfoğlu, mutlu kalabilmenin sırlarını bizimle paylaştı:

“Çeşitli aktivitelerle, pilates, yoga, sağlıklı beslenme gibi aktivitelerle hastalığımdan sonra tanıştım. Öncesinde kendime zaman ayıramayıp çok yoğun bir tempoda yaşıyordum. Mağusa’ya gidip gelirdim, çok fazla sorumluluk taşıyordum, sürekli stres altındaydım. Bunun da sebeplerinin bunlar olduğunu tecrübe ettim, stres, üzüntü ve sıkıntını içine atma olduğunu gördüm. İnsanın olumlu ve pozitif yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. Bence tüm hastalıkların kaynağı psikolojiktir, tüm bunlar bedenimize yansır. Kişiler sağlıklı olsa da hasta olsa da her koşulda pozitif olmaya çalışsın,  dengeli yaşasın, ev, iş, özel hayat dengesini iyi kursun. Kendime bu kadar değer vermediğim, önem vermediğim için pişmanım ama bunu anladım ve artık kendime çok değer veriyorum. Dış görünüşüme önem veriyorum, kıyafetlerime önem veriyor, sevdiklerimle bol bol zaman geçirmeye çalışıyorum. İstemediğim şeyleri başkalarını memnun etmek için yapmıyorum…”

Çeşitli yardım projeleri yürütecek

Bu hastalıkta mücadele verilirken karşılaşılan en büyük güçlüklerden birinin de saçlarını kaybetmek olduğuna değinen Nasıfoğlu, peruk ile ilk tanışmasını anlatıyor. Ülkemizde peruk bulmanın ve satın almanın çok zor olduğunu anlatan Nasıfoğlu, bu uğruda da yeni projelere girişmiş

“Dış güzelliğe önem veren biriydim, hala daha da öyleyim, bu yüzden saçları mı kaybedince çok zorluk yaşadım. Bana saçlarımı kaybedeceğim için öncesinde gidip kendi saçlarımı kestirip almamı söylediler. Türkiye’deydim ve tecrübeli bir kuaföre gittim, bana peruğu takınca ağlamaya başladım. Çok tecrübeliydi, çünkü çok sık benim gibi kişilerle karşılaşıyormuş. Bana 'bu hastalığa yakalandıysan öleceksin anlamına gelmiyor. Kapıdan çıktığın anda seni bir arabanın ezmeyeceğini nereden biliyorsun?' dedi ve bana kendime iyi bakmamı, dua etmemi, doktoruma inanmamı söyledi. O gün silkelendim...

2007 yılından beridir gerçek saçla yapılmış bu peruğu kullanıyorum.

Peruklar ikiye ayrılır, sentetik ve orijinal... Çıtçıt, boncuk, şapka, mikro jel kaynak gibi de çeşitli türleri var. Bu türleri de burada her berber takamaz, üstelik adamızda da çok zordur. Bu bağlamda çeşitli projeler yapacağım. Önce gerçekten ihtiyaçlı kişileri tespit edeceğim, ardından bizim hastanelerimiz ile iletişe geçip, ihtiyaçlılara peruk alamaya çalışacağım. Kendimi bu işe adadım. Sağlığımda da sosyal yardım projelerinde bulunuyordum.

Yeni onkoloji binası için de bağışta bulunmaya karar verdim. Yaklaşık bin 500 dolar civarında olan infüzyon pompası adında iki makine… Yardımseverler de infüzyon pompası alımı için bize yardımda bulunabilirler.”

 

Bu haber toplam 15186 defa okunmuştur
Etiketler : ,