
Borç İlişkilerinden Dolayı Hapislik Cezalarının Affedilmesi Yasa Tasarısı Hakkında Hukuki İnceleme
Akademisyen Tufan Erhürman, yasa tasarısını inceledi
Borç İlişkilerinden Dolayı Hapislik Cezalarının Affedilmesi Yasa Tasarısı Hakkında Hukuki İnceleme
Tufan ERHÜRMAN
KKTC hukukunda borçlarını ödeyemeyen borçluların bir kısmının yargılama süreci sonucunda hapis cezasıyla cezalandırılması ihtimal dahilindedir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken bir nüans vardır. Bu kişiler, yalnızca akdi bir ilişkiden doğan yükümlülüğü yerine getirmemiş olmaktan dolayı hapis cezasıyla cezalandırılmamaktadırlar. Önce alacaklı adli yargıda bir dava açmakta, alacağının ödenmediğini tespit ettirmekte, alacağını tahsil etmek için icraya gitmekte, buradan sonuç alamazsa, mahkemeye başvurarak borcun, borçlunun ödeme gücü dikkate alınarak taksitlendirilmesini sağlamakta, borçlu düzenlenen ödeme planına uygun hareket ederek borcunu yine ödemezse, yapılan hapislik istidası üzerine, borcunu ödemediği için değil, mahkeme emrine riayet etmediği için hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Yani buradaki hapis cezası, nihayetinde, akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olmaktan dolayı değil, mahkeme emrine uymamaktan dolayı verilmektedir.
Bu nedenle Yasa Tasarısı’nın gerekçesinde, “Avrupa Konseyi’nin ‘İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’ ile ilgili dördüncü protokolünde ‘Hiç kimse yalnızca akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olmaktan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz’ prensibi düzenlenmiştir” denilerek, Tasarı’nın bu maddeyle gerekçelendirilmesi doğru değildir. Tekrar vurgulamak gerekirse, KKTC’de borçluların hapsedilmesinin nedeni, akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemek değil, mahkeme emrine riayet etmemektir.
Bununla birlikte, yine gerekçede yer alan “Borç ilişkilerine dayanan hükümler mucibince borçların astronomik ve/veya fahiş meblağlara ulaşması ve/veya kesinlikle ödenemeyecek boyutlara gelmesinden, akabinde borçlu aleyhine düzenlenen mazbatalardan dolayı yaşanan hapisliklerin, toplumsal travma noktasına gelmesi ve meblağların ödenemeyecek noktalara ulaşması, ailelerin dağılması başta olmak üzere telafi edilemez zararlara neden olmaktadır” cümlesi herkesin kabul ettiği bir olguya işaret etmektedir.
Ancak sorunun doğru tespit edilmiş olması maalesef Yasa Tasarısı’nın hazırlayanları doğru çözüme ulaştırmamıştır. “Borçların astronomik ve/veya fahiş meblağlara ulaşması ve/veya kesinlikle ödenemeyecek boyutlara gelmesi” mahkeme emirlerine uymayanlar hakkındaki hapislik cezalarının affedilmesi yoluyla değil, fahiş oranda faiz uygulanmasını engelleyecek yasal düzenleme yapılmasıyla önlenebilir.
Buna ek olarak, ülkede doğru dürüst işlemediği herkesin malumu olan “icra” sisteminde bir değişiklik yapılması da alacakların icra marifetiyle tahsilini sağlayacak ve hapislikle sonuçlanan uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını engelleyecektir.
Oysa Yasa Tasarısı’nın hazırlayanlar, sorunların kaynağı yerine sonuçlarına odaklanmayı tercih etmişlerdir. Yani fahiş faiz uygulanmasını önleyecek ve icra sistemini değiştirecek düzenlemeler yerine, mahkeme emrine riayetsizlikten dolayı hapis cezasına mahkum edilenlerin bu cezalarının affedilmesi yoluna gidilmiştir.
Buraya kadar söylenenlerden, borçları mahkeme tarafından taksitlendirildikten sonra bu taksitleri ödeyemedikleri için hapis cezasıyla cezalandırılanların bu cezaya çarptırılmalarının doğru olduğunun düşünüldüğü sonucuna varılmamalıdır. Elbette böyle bir hapis cezası cezanın mantığına uygun değildir. Mahkemenin ödeme gücünü dikkate alarak tespit ettiği ödeme planına uymayan davacının hapsedilmesi durumunda çalışamayacağı ve borcunu hiç ödeyemeyeceği açıktır. Dolayısıyla hapis cezaları aslında sorunu çözmemektedir. Bununla birlikte, uygulamacıların deneyimi, bu cezaya çarptırılma korkusuyla birçok insanın taksitlerini ödediğini, bu cezanın da kaldırılması durumunda ödeyebilecek olanların da ödememe yoluna başvurabileceklerini göstermektedir.
Dolayısıyla yapılması gerekenin, bu tip durumlarda mahkeme emirlerine riayet etmeyenlerin hapis cezasına çarptırılmasına ilişkin düzenlemeleri kaldırırken, borçların ödenmesini sağlayacak düzenlemeleri de getirmek olduğu açıktır. Bunun yolu da, yukarıda söylendiği gibi, fahiş faiz uygulamasını engelleyecek ve etkili bir icra mekanizmasını getirecek düzenlemelerle affı birlikte yürürlüğe koymaktır.
Çünkü aksi hâlde, hapis cezası affedildiği için, borçluların borçlarını ödemesini sağlayan tek düzenlemenin de ortadan kalkması ve alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmek için geriye kalan yegâne yol olan mafya marifetiyle işlerini halletmeye başlaması kaçınılmaz olacaktır. Alacak-borç uyuşmazlıklarının yasalar, mahkemeler ve icra marifetiyle halledilmemesi durumunda işin mafyaya kalacağı, hem KKTC’deki hem de başka ülkelerdeki uygulamalardan hareketle bilinen bir gerçektir.
YASA TASARISI’NDAKİ TEKNİK SORUNLAR
Yasa Tasarısı’nda, esasa ilişkin bu sorunlar yanında, bazı ciddi teknik sorunlar da vardır. Bunlardan birincisi, 2. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre, “Bu Yasanın amacı, borcunu vadesinde ödeyememekten dolayı, aleyhlerinde hapislik cezası verilmiş ve/veya verilecek kişilerin hapislik cezalarının affedilmesi ve/veya durdurulmasıdır”.
Görüldüğü gibi bu Tasarı’yla yalnızca hâlihazırda işlenmiş olan suçlara verilen cezalar değil, Yasa’nın yürürlüğe girmesinden sonra işlenecek olan suçlara verilecek cezalar da affedilmektedir. Oysa bilindiği gibi af, yalnızca alınmış cezalara ilişkin olabilir. Henüz işlenmemiş bir suça verilecek cezanın affedilmesi mümkün değildir. Yasa koyucu af yasasının yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek eylemleri suç olmaktan çıkarmak ya da bunlara verilecek cezaları değiştirmek istiyorsa, yapması gereken, gelecekte işlenecek suçlara verilecek cezaları affetmek değil, mevzuatı değiştirerek eylemi suç olmaktan çıkarmak ya da hapis cezasıyla cezalandırmaktan vazgeçmektir.
Ama bunu yapmanın yolunun da Anayasa’da bir değişiklik yapmak olduğu unutulmamalıdır. Anayasa’nın 142. maddesine göre, “Yüksek Mahkeme veya herhangi bir mahkeme, bir karar veya emrine uymayan herhangi bir kişiyi, söz konusu karar veya emre uyuncaya kadar ve her halde on iki ayı aşmayan bir süre için hapsetme yetkisine sahiptir”. Dolayısıyla mahkeme emrine uymayanları hapis cezasıyla cezalandırma, mahkemelerin anayasadan kaynaklanan bir yetkisidir. Bunu af yasasıyla ya da başka bir yasayla ortadan kaldırmak mümkün değildir. Yasa koyucu, çıkaracağı bir af yasasıyla hâlihazırda alınmış olan cezaları affedebilir ancak yasanın yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek eylemlerin hapis cezasıyla cezalandırılmasını engellemek istiyorsa, Anayasa’nın 142. maddesini değiştirmesi gerektiği açıktır.
Buna ek olarak, Yasa Tasarısı’nın 3. maddesinin (2). fıkrası da bazı teknik sorunlara gebedir. Bu fıkraya göre, “Herhangi bir borç ilişkisinden veya karşılıksız çekten dolayı hapislikle sonuçlanması muhtemel olan dava ve dilekçeler durdurulur”. Burada amaçlanan, muhtemelen, hapislik istidasının hâlihazırda verilmiş olduğu durumlarda mahkemelerin hapislik cezası vermemesinin sağlanmasıdır. Ancak, fıkranın yazılışı bu kastı aşmaktadır. Alacaklının mahkemede dava açtığı anda, davanın hapislikle sonuçlanması muhtemeldir. Dolayısıyla bu madde bu şekliyle kalırsa, yalnızca hapislik istidasına ilişkin yargılamalar değil, tüm alacak davalarının durması gerekecektir ki sanırım Yasa Tasarısı’nı hazırlayanların muradı bu değildir.
SONUÇ
Yasa Tasarısı’nın basına yansımasıyla birlikte özellikle avukatlar harekete geçmiş ve eylemler gündeme gelmiştir. Bununla birlikte bazı medya organlarında avukatların bu eylemlerinin kendi çıkarlarını korumak amacıyla yapıldığına ilişkiler görüşler de ortaya konmaktadır. Bu yazıyı yazmamın sebebi, hayatının hiçbir döneminde avukatlık yapmamış (dolayısıyla çıkar kaygısı olduğu iddia edilemeyecek) bir kişi olarak meslektaşlarımla aynı görüşte olduğumu duyurmaktır.
Burada temel sorun, bu Tasarı’nın Anayasaya uygun olmaması ve yürürlüğe girmesi hâlinde tüm alacaklıları mafyaya mahkum etme riski taşımasıdır. Bu, borçlular için de istenen bir durum olamaz çünkü hapsedilme riski, mafya tarafından tehdit edilme ya da “cezalandırılma” riskinden daha büyük değildir.
Yapılması gereken, borçların “astronomik ve/veya fahiş meblağlara ulaşmasına ve/veya kesinlikle ödenemeyecek boyutlara gelmesi”ne yol açan yasaları değiştirmek ve icrayı etkili biçimde işleyecek hâle getirmektir. Bunlar yapılırsa, Anayasanın değiştirilmesine ve insanların hapis cezası almasının engellenmesine sanırım hiçbir hukukçu karşı çıkmayacaktır.
Son sözü de avukatlık mesleğini icra eden hukukçu dostlarıma ayırmakta yarar vardır. Avukatlar ve barolar bu konuda gösterdikleri hassasiyeti Anayasaya aykırı diğer yasalar ve uygulamalar konusunda da gösterirlerse, sanırım kimse bu tip çıkışların çıkar kaygısıyla yapıldığını iddia edemeyecektir.

















