1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Babamın gözlerimizin önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadım'
Babamın gözlerimizin önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadım

'Babamın gözlerimizin önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadım'

CYPRUS MAIL gazetesinin Pazar günleri yayımladığı SUNDAY MAIL gazetesinden Poly Pantelidis, EOKA’cıların 1956-59 yılları arasında öldürdüğü solcuların evlatlarıyla konuştu. EOKA’cılar tarafından dövülerek öldürülen Panayiotis Stilyanu’n

A+A-

 

 

CYPRUS MAIL gazetesinin Pazar günleri yayımladığı SUNDAY MAIL gazetesinden Poly Pantelidis, EOKA’cıların 1956-59 yılları arasında öldürdüğü solcuların evlatlarıyla konuştu.

EOKA’cılar tarafından dövülerek öldürülen Panayiotis Stilyanu’nun kızı Petru Stilyanu, “Babamın gözlerimizin önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadım ve bunu hiç atlatamadım” dedi.

Olaydan 50 yıl sonra, 71 yaşındaki Petru Panayi Stilyanu babasının maskeli adamlar tarafından üstünde çiviler bulunan sopalarla dövüldüğünü anlatırken hala ağlıyor.

EOKA’nın İngiliz sömürgecilere karşı mücadelesi esnasında “hain” ilan edilen Panayiotis Stilianu, dövülerek öldürülmüştü. Geçen hafta Kıbrıslırum Bakanlar Kurulu bir karar alarak EOKA döneminde 1956-59 yıllarında öldürülmüş olan 19 solcu militana itibarlarını iade etti. Aileler yıllardır öldürülen solcuların itibarlarının devlet tarafından iade edilmesi için mücadele etmekteydi. 19 solcu bu dönem “hain” oldukları iddiasıyla öldürülmüşlerdi, oysa tek suçları AKEL üyesi solcular olmalarıydı.

SUNDAY MAIL’in muhabiri Poly Pantelitis, “Anti-komünist general Yorgos Grivas’ın öncülüğünde EOKA’nın aşırı sağcı kanadına bağlı elemanları bu insanları infaz etti, bu yüzden de öldürülen şahısların gerçekten de hain olduklarına ilişkin yeterli kanıt sunmaksızın onları acımasızca öldürmekle suçlanıyorlar” diye yazdı.

SUNDAY MAIL gazetesine konuşan Petru, babasının kendisine yedi aylık kızını uzattıktan sonra gözlerinin önünde dövülerek öldürüldüğünü anlattı. Petru, o zaman henüz 17 yaşındaydı. Petru’nun annesi de dövülmüş ve ölümden dönmüştü.

“Yoksul ve masum bir aile adamına karşı işlenen en büyük suçtu bu. Babam 38 yaşındaydı ve her gün gündoğumundan gecelere kadar çalışarak bize ekmek getirmeye çalışıyordu” diye anlattı Petru, gözlerinde yaşlarla...

Petru’nun babası Panayotis, Mağusa’ya bağlı Aheritu (Güvercinlik) köyünde çeşitli işler yaparak geçinmeye çalışıyordu. Süpürge yaparak bunları Maraş’ta satıyor, kuyu kazıyor, evlerinin etrafına duvar örmek isteyenler için taş kırıyordu. 1958’de öldürüldüğünde birkaç koyun almayı başarmış ve çobanlık yapmaya başlamıştı.

“Tüm bunlar ruhlarımızın derinliklerine işledi” diyor Petru. Hem Petru, hem de onun beş yaşındaki oğlu, vahşi cinayeti izlemek zorunda kaldı.

Petru’nun babası, köy kahvesinden kovulunca bir akrabalarının evinden onu almaya gelmişti.

“Birden evin dış kapısında yedi tane maskeli adam belirdi, tümü de sopalar taşıyorlardı, bir o kadar sayıda insan da kenarda bekliyordu. Babam kucağında tuttuğu bebeğimi bana uzattı, adamlar sopalarını kaldırıp alnına vurdular. Ona vurmaya devam ettiler, yere düştükten sonra da boynuna vuruyorlardı. Ben dışarıya koştum, bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Bebeğimi ne yaptığımın bile farkında değildim, onu yatağa atmıştım ve onu düşünmüyordum.”

Petru’nun eşi Dimitris ise SUNDAY MAIL gazetesine, “Gençliğimizde çok zor günler geçirdik. Eşim travmaya uğramıştı, bir de bunun kaç yıldır devam etmekte olduğunu düşünün... Sopalarda altışar inç uzunluğunda çiviler vardı, onun başına bunlarla vuranlar, her defasında durup başına saplanmış çivili sopaları çıkarmak zorunda kalıyordu. Kaynatamın parçalarını topladık yerlerden... Barbarca bir öldürme biçimiydi bu ve karımın bunları görmüş olması çok üzücü... Kaynatamın itibarını iade eden insanlar benim için azizdirler” dedi.

1995 yılında “hain” gerekçesiyle öldürülen solcuların aileleri bir araya gelerek bir örgüt kurdular, AKEL ise henüz 1958 yılında Grivas’a iki kez çağrı yaparak kimin hain olup olmadığını ortaya çıkarmak için bağımsız bir komite kurulması talebinde bulunmuştu. Örgütün üyesi olan ve yıllar boyunca “ardında siyasi motivasyon olan cinayetleri” inceleyen Michalis Michael adlı gazeteci de bu örgütün üyesiydi.

Michalis Michael’e göre çoğu infazın Mağusa bölgesinde gerçekleştirilmiş olması bir tesadüf değildi çünkü AKEL bu bölgede çok güçlüydü.

Sosyolog Gregoris Yuannu ise, Kıbrıs tarihinin bu karanlık döneminde yüzlerce insanın siyasi nedenlerle, ihanet gerekçesiyle ya da kişisel hınçlar nedeniyle öldürülmüş olduğuna dikkati çekti. Gregoris Yuannu, “EOKA’ya karşı durmak üzere kurulan Kıbrıslıtürk paramiliter örgüt TMT de Kıbrıslıtürk solcuları öldürüyordu. 1950’li yıllarda aniden ortadan kayıp olan EOKA savaşçıları bile vardır” dedi.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bir süre sonra başlayan iki toplumlu çatışmalar ve ardından 1974 olayları nedeniyle bu konuların araştırılıp ileriye götürülmesi için ortamın uygun olmadığını, buna karşın öldürülen solcuların akrabalarının bireysel olarak konuyu takip ettiklerini anlattı.

1990’lı yıllarda siyasi lobiciliğin gündeme gelmesiyle birlikte bu duruma EOKA savaşçıları örgütü, sonra da Tasos Papadopulos hükümetinin karşı çıktığını hatırlatan Gregoris Yuannu, “EOKA savaşçıları hainleri affetmeyeceklerini duyurmuşlardı, ta ki Hristofias bu konuyu ele alacağını söyleyinceye kadar” dedi.

18 Kasım 1956’da Aşağı Pirgo’da Andreas Mihalidis başının arkasından vurularak öldürüldüğünde, kızı Kulla henüz beş yaşındaydı ve Bakanlar Kurulu kararını bir “rahatlama” olarak görüyor.

“Biz bunu istiyorduk. İntikam istemiyorduk” diyor Kulla, SUNDAY MAIL gazetesine. “EOKA’ya karşı değilim ancak EOKA da çıkıp masum insanları öldürmeden önce ödevini tamam yapmalıydı” diye konuşuyor.

Kulla’nın babası 32 yaşında solcu bir terziydi ama EOKA’yı da destekliyor ve Baf bölgesindeki gerillalara yiyecek de gönderiyordu.

“Şimdi artık açıktır ki bir başka adamın kıskançlığı nedeniyle babam öldürülmüştü...”

Kulla’nın annesi Yuanna o günlerde henüz 27 yaşındaydı ve kocasının öldürülmesini tezgahlayan adama beddua okumuştu.

“Eğer öldürülmek senin suçunsa” demişti Yuanna, “o zaman çekelim başımıza geleni. Ama eğer bu senin suçun değilse, buna sebep olan insan 40’ını çıkamasın!”

Kulla, bu adamın 26 gün sonra öldüğünü söylüyor.

Babası öldürüldükten sonra dahi tüm ailenin terörize edildiğini ve sonuçta tası tarağı toplayıp Londra’ya göçetmek zorunda kaldıklarını anlatan Kulla, yakın geçmişte eşi vefat ettikten sonra annesiyle birlikte Kıbrıs’taki köylerine dönmişler...

“Annem bu günü 50 küsur senedir bekliyordu” diyor Kulla.

Başkaları kafalarının arkasına sıkılan bir kurşunla öldürülmüş olsalar belki de kendilerini şanslı sayarlardı çünkü örneğin Kufezli Savvas Menikos çok korkunç bir ölümle karşı karşıya kalmıştı.

Michalis Michail’in araştırmasına göre ou köydeki kilisenin meydanında bulunan bir efgalipto ağacına bağlamışlardı. Papazın gözetiminde ilkokul çocukları onu taşlamışlardı. Sonuçta onu çözerek üstüne ağır bir taş koymuşlar, nefes almasını önlemişler, ağzına toprak doldurarak işemişler ve onu ölünceye kadar dövmüşlerdi.

Tüm bunlara karşın Michail’e göre aileler bir özürden başka bir şey beklemiyordu.

“Kimin ne yaptığını biliyoruz ama çıkıp da bunları söylemiyoruz” diyor Michail.

Hükümet de herhangi biri hakkında kovuşturma açma niyetleri olmadığını duyurdu.

“Bu aileler akrabalarının itibarlarının iade edilmesinden memnundurlar. Para da istemiyorlar, kovuşturma da, intikam da. Çok büyük bir insanlık örneği veriyorlar” diyor Michail.

Petru’nun eşi Dimitris ise, “Tüm köylüler kaynatamın hain olmadığını biliyordu ama yine de hainlik damgası basılmış biçimde, bunun gölgesinde yaşamak zordu, şimdi herkes onun hain olmadığını bilecek” diyor. Petru ise 54 yıl önce yaşanmış olanları asla unutamayacak...

(SUNDAY MAIL’den Türkçeleştirdik – 16.12.2012)

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1817 defa okunmuştur