1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Rekabetçi bir maratonda koşarmışçasına bir hayat bana göre değildi”
“Rekabetçi bir maratonda koşarmışçasına bir hayat bana göre değildi”

“Rekabetçi bir maratonda koşarmışçasına bir hayat bana göre değildi”

“Bir macera içinde yaşamayı tercih ettim” diyerek başlıyor anlatmaya, üniversiteyi bırakışını, toprağa dönüşünü, tarlada, arazilerde çalışmasını, ardından kent kent dolaşmasını. “Rekabetçi bir maratonda koşarmışçasına bir hayat bana göre değildi.”

A+A-

HASAN YIKICI

Umut Boyoğlu, Zahra 11’in güler yüzlü baristalarından. İki yıldır adada çalışıyor, adayı bir macera olarak deneyimliyor.

 “Genel bir ana akım sistem var, hiçbir zaman ona uyum sağlayamadım” ifadelerini kullanıyor Umut, hayatla arasındaki ilişkiyi tasvir etmek için.

Türkiye’de üniversiteyi bırakarak, tarlalarda ve ardından İzmir, Antalya gibi şehirlerde barlarda çalışıyor. Çalıştığı, özellikle de tarlalarda terlediği süre boyunca hissettiklerini ise şöyle anlatıyor:  “Her şey somut icraatın karşısında sınanıyor. Tarlalarımız vardı, orada çalışırken insani olarak daha bütünlüklü hissettim. Hayattaki somut icraatların diploma, statü gibi şeyler karşısında çok daha anlamlı olduğunu anladım” 

 

Analog ve müzik tutkusu

Umut, bir yandan müzik ve şiirler diğer yandan da fotoğrafla uğraşıyor. Bağlamaki diye bir müzik aleti çalıyor. Geleneksel Yunan halk ezgilerini çok seviyor. Kendisinin bestelediği 17 şarkısı var ve eserlerini ilerde Spotify’a yüklemeyi düşünüyor.

Umut’un bir diğer tutkusu da analog fotoğraf… “Aslında analog olan her şey ilgilisini çekiyor, büyülüyor” diyor. Ve analog fotoğraf ile tanışmanın hikayesini anlatıyor.  t

“İzmir’de sahafta çalışıyordum. Bizim her türlü müşterimiz vardı. Herkes aynı masada oturup çayını içerdi. Bir gün bir adam geldi. Fotoğraf makinesi vardı. Ben de arkadaşıma fotoğraf makinesi almak istiyordum. Kendi makinesini gösteri. O kadar çok beğendim ki makineyi ben kendime aldım. Oradan başladı bu tutkum. 2017’den itibaren analog fotoğraf çekiyorum.

 

Her fotoğrafın bir öyküsü var

 İlk başta İstanbul’da tarihi yerleri çektiğini ifade eden Umut, “analog içinde bir öğretisi olan, çoğu kapısı sanatla direk bağlantısı olan bir mecra. Sadece fotoğrafta değil. Müzikte de öyle. Çok daha kaliteli buluyorum analoğu.”  Umut Boyoğlu, her fotoğrafın ayrı bir öyküsü olduğunu, o öyküyü görüntülemenin, görüntülerken de çoğaltmanın büyüsünün paha biçilmez olduğunu ifade ediyor.

 

 “Kıbrıs benim için sakinlik ama gittikçe bozulduğunu görüyorum”

İki yıl önce Kıbrıs’a geldi Umut. “Beyin göçü yaptım ben” diyor ve devam ediyor, “Türkiye yaşanılmaz bir yer haline getirildi. İstanbul, İzmir, Antalya, Ankara, buralarda hep bulundum ve çalıştım. Buraların hep kirlendiğini, yaşanamaz hale geldiğini gördüm. Rekabetçi bir maratonda koşarmışçasına bir hayat bana göre değildi. Nedenleri buraya dayanıyor Kıbrıs’a gelmememim.”
Kıbrıs’ın sakinliğine ve dinginliğine dikkat çeken Boyoğlu, “Kıbrıs refah düzeyi olarak çoğu Avrupa ülkesinden çok daha iyi. Burada hem genç nüfus var, hem de huzurlu bir yer. Ama gidişat olarak çok da iyi görmesem de burada şu an kendimi güvende hissediyorum. Keşke güney ile bir bütün olsa ve çok daha renkli bir hayat olsa her iki toplum için.”

 

“Hiçbir şey hissetmiyorum ama özgürüm”

“Türkiye’de çok çile çektim” diyen Umut Boyoğlu, “Şu an çok Kıbrıs’tan çok memnunum. Memnun olmamak küstahlık olur. Türkiye’de çok çile çektim. Orayı bıraktım ve rahatladım. Kıbrıslı olmayarak burada yaşarken kendimi çok daha iyi hissediyorum. Kazancakis’in söylediği gibi, “hiçbir şey hissetmiyorum ama özgürüm” diyerek içini döküyor.

 

foto01-038.jpg
Umut’un analog fotoğraf makinesiyle çektiği Lefkoşa’dan bir kare…

Bu haber toplam 4595 defa okunmuştur