1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ÇOĞALTIM VURGUSU
ÇOĞALTIM VURGUSU

ÇOĞALTIM VURGUSU

ÇOĞALTIM VURGUSU

A+A-


HASAN ERHAN
mimarhasan@windowslive.com

EDEBİYATIN (YAZISANATI’NIN) ve DİL KURALLARININ ÖNEMİ
Bu bölümde Türkçe dil kurallarına hangi noktalarda dikkat edilmediğini kendime göre açıklamaya çalışacağım. Yazın sözcüğü; yazı köküne n sesini eklemekle oluşur.  Kelime bu şekilde olunca; Yaz ayları ile ilgili bir açıklama için olan kelime ile aynıdır. En baştan böyle bir benzerliğin olmaması gerekirdi. Bir kelimenin birden çok anlamı olması, anlam karışıklığı yaratacak olması bakımından doğru olmamıştır. Ben önceki yazılarımda edebiyat için ‘yazısanatı’ sözcüğünü önermiştim. Çeşitli sözlüklere göre yazısanatı ve hatsanatına birbirine yakın açıklamalarla şu anlam verilmektedir: Mezar taşları üzerindeki oymalı yazılar, camilerdeki renkli büyük boy dua yazıları, padişahların süslü imzaları (tuğraları) veya herhangi bir kitabın motifli yazıları yazı sanatı olmaktadır. Bu anlamlar için yazı, isim; sanat ise maddi olarak göz önünde bulunan bir el işinin tanıtımı olmaktadır. Ortada bir madde ve el işi becerisi olduğundan buradaki sanat kelimesi fiil (eylem) olmaktadır. Sonuçta bir isim ve bir fiil kelimesi birleştirilerek bir isim yapılmıştır. Buna karşılık benim önerimdeki yazısanatında yazı ve sanatı sözcüklerinin ikisi de isim olmakta  ve iki isim kelimesi birleşerek bir isim kelimesi olmuştur. Buradaki hata, birleştirme ile kelime oluşturmada, istediğimiz anlamı verecek hangi tür kelimeleri birleştireceğimizi doğru saptamamaktır. 
Dil; her toplumda, başka toplumlardan alınan kelimelerle veya kendi kuralları içinde kelime yapmakla, kelime sayısı bakımından çoğalmaktadır. Çoğaltma olayında; başka dillerden alma, toplumların yaşam koşullarına bağlı olarak az veya çok olmaktadır. Ke-lime yapımında da her dil, kendi kuralları içinde doğru veya yanlış türetmeler yapabil-mektedir. Bizim konuştuğumuz dilde (Türkçe dediğimiz dilde), hem başka dillerden kelime alma ‘çok’  olmakta hem de, türetmede kurallara dikkat etmemekteyiz. Hataları birkaç başlık altında toplamak istersek şunları göreceğiz:
- Türkçe olan bazı kelimelerin yabancı karşılıkları dilimizde yerleşmekte ve bu tür yabancı sözcükler kelimenin Türkçesinden daha fazla kullanılmaktadır. Perfor-mans, medya, şov, star gibi. Hatta bu kelimelerin Türkçe’de anlamı olmayan w, x gibi seslerle yazıldığı çok görülmektedir. W, x gibi sesler; günümüz Türkçesi’nde ihtiyaç olmayan seslerdir.  
- Yabancı bir kelimeyi Türk diline uydurabilmek için, ekler icat etme. Sansasyon el, birey sel ,
- Yabancı bir kelimeye bir yardımcı fiil ekleyerek fiil yapma. Telaffuz etme, koor-dine etme gibi.
- Yabancı bir kelimeye, yabancı eklere Türkçeleştirme diyerek icat edilen eklerle kelime oluşturma: Koordi nasyon gibi
- Yabancı bir kelimeyi Türkçe seslerle (harflerle) ve yabancı eklerle Türkçe’ye al-ma. Terminoloji gibi
- Başka dillerin kendi kısıtlı kuralları içinde uymak zorunda kalarak türettikleri kelimeleri, Türkçe’ye uymayacak biçimde alma. Budizm, Hinduizm, Şamanizm gibi. Din tanımlamasında Türkçe’de izm ekine hem ihtiyaç yoktur hem de Türk-çe’nin sesli-sessiz harf sırasına uygun değildir. Budizm Budistlik, Şamanizm ise Şamanlık biçiminde olmalıdır. İzm eki, dinler için söylenecekse; İslamizm, Müslümanizm, İsevizm, Hıristiyanizm, Musevizm, İbranizm, gibi kelimeler de olmalıydı. Bu kelimelerin Türkçe’deki doğru biçimlerine bir bakalım: İslamizm= İslamlık, Müslümanizm=Müslümanlık, İsevizm=İsevilik, Hıristiyanizm= Hristiyanlık, Musevizm=Musevilik, İbranizm=İbranilik. Bu kelimeler içinde İbranizm, Hıristiyanizm, İslamizm kelimeleri şimdiye kadar duyulmamıştır. Ben sadece, yapılan yanlışlıklara göre onların da nasıl olabileceğini açıklamak için örnek gösterdim. Buradan şu sonuç çıkar: Dilimize kolay gelenleri söylüyoruz. Kolay olmayanlara hiç dokunmuyoruz. Bu düşünce herhangi bir kurala gireme-mektir. Dil kuralsız olamaz. Ayrıca Budistlik din değil bir düşünce biçimidir. Bu-radaki hata sadece kelime yapısında değil, kelimenin anlamında da vardır. Şa-manlık da din değil; toplumun önde gelen bir kişisinin, kötülükleri insanlardan uzak tutarak toplumu ve kişileri sağlıklı yaşama kavuşturmasıdır. Burada da bu davranışın din olamayacağı görülmektedir. Din içinde hiçbir zaman, kişiyi huzura kavuşturmak yoktur. Şamanlıktaki kavuşturma, kötü ruhlarla savaşmaktır. Din kavramına baktığımız zaman şunu görmekteyiz: İnsan, tanrıya ibadet eder, şikâyetlerini bildirir, aracı yoktur . Tanrı da, kulun ibadetini ve şikâyetlerini ye-terli görür ve kabul ederse ona yardım eder. Kişi, adına başka bir kişinin kendi başına kötülüklere karşı çıkmasında, dinlerin ‘Tanrı’ gücüne de inanmamayı veya tanrının yardımı olmadan da kötülüklere karşı gelineceği mantığı vardır. Ayrıca din sadece kötülüklere karşı savaşmak değil, iyilikleri de bilip o yönde bir yaşam tarzı benimsemektir. Şamanlık bu yönleri ile din inancına terstir.

 

-----------------------------------------------------------------------

 

Roman, şiir, hikaye gibi sözcükler yazıların türünü belirlemek için verilmiş isimlerdir ve her biri ayrı bir düşünce becerisi istemektedir. Bu nedenle yazının dış görünüşteki biçimi değil, anlamı ile önem kazanmaktadır. Haber yazıları, reklam (aldatmaca) yazıları, değişken olduğu ve düşünce ürünü olmadığı için yazısanatı tanımına girmezler.

  Türkçe’deki -sel, -sal ekleri için düşüncelerim Gaile dergisinde yayınlanan bir önceki yazımda da mevcuttur.

  Aracısız din (ibadet, için Tanrı ile kul arasında olmamak), günümüzde uygulanmamaktadır. Hahamların, papazların ve imamların toplumları, kendileri olmadan ibadetin olamayacağı düşüncesini insanlara yerleştirmesi gerçeği vardır.

Bu haber toplam 1704 defa okunmuştur
Gaile 282. Sayısı

Gaile 282. Sayısı