
Üç kadından biri ŞİDDET GÖRÜYOR
Feminist hareket… Ya da "Feminist Atölye"… Kimileri için "Bunlar erkek düşmanları!.." Ya da, "Rengarenk kıyafetlerle, allı morlu, ellerinde pankartlar, üç beş çılgın kadın…"
Oysa her geçen gün, "feminist hareket"in yalnızca cinsiyet eşit
8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde, Feminist Atölye'nin üç ismi Doğuş Derya, Aslı Murat ve Fezel Nizam ile konuştuk
Üç kadından biri
ŞİDDET GÖRÜYOR
Üç kadından biri şiddet görüyor!.. "Çok abartılı" demeyiniz… Bu şiddet illa ki "tekme tokat" değil… Fiziksel olduğu kadar duygusal, ekonomik ya da cinsel şiddet de bunun içerisinde. Evli kadının, kocası ile "istemese" de sanki "sevişmek zorundaymış" gibi bir tepki görmesi mesela…
- - - - - - - - - - - -
Feminist hareket… Ya da "Feminist Atölye"… Kimileri için "Bunlar erkek düşmanları!.." Ya da, "Rengarenk kıyafetlerle, allı morlu, ellerinde pankartlar, üç beş çılgın kadın…"
Oysa her geçen gün, "feminist hareket"in yalnızca cinsiyet eşitliği ya da kadın hakları üzerinden değil, çevreye, barışa, ırkçılığa dair de bir içeriği olduğu algılanmaya başlıyor… "Her Türk asker doğar" ezberine ve "zorunlu askerliğe" isyan eden de onlar… Ve nüfusun, emekçilerin, üretenlerin "yarısının" kadın olduğu bir ülkede, kadınların aynı oranda "görünür" olmasını istiyorlar, pek çok alanda… Cinsiyetçi bir yaklaşım mı bu? Tam aksine, dertleri de "kadın bakış açısı", eril bir dil üzerinden konuşan, siyaset yapan kadınlara dahi karşı… Aslında kadınların görünür olmasından ötesi. Feminist düşüncenin yaşam bulması.
Çok uzatmadan… Sözü onlara bırakmak gerekiyor… 8 Mart Dünya Kadın Günü öncesinde, Feminist Atölye'nin üç ismi Doğuş Derya, Aslı Murat ve Fazile Nizam ile konuştuk…
Dikkatle, hazmederek ve anlamaya çalışarak okuyunuz ve bu görüşleri çoğaltınız ne olur… Çünkü onların düşlerine, umutlarına, yol göstericiliklerine çok ihtiyacımız var… Çatışma dilinin, iktidar hastalığının, türlü popülizmin ve aslında "kabadayılığın" hüküm sürdüğü bu düzende….
- - - - - - - - - - - -
Cenk Mutluyakalı: Feminist hareketin çok dar bir çerçeveye sıkıştığını, genele yayılamadığını, hep belirli insanların üzerinden tekrarlandığı gibi bir ortam var sanki?
Doğuş Derya: Öncelikle, feminist politikanın ilgilendiği alanlar dar olmadığı için yaptığımız siyaset de dar değildir. Çok daha geniş bir yere dahil söz söylemeye çalışıyoruz. Sadece kadın hakları değil derdimiz. Biz aynı zamanda yükselen ırkçılık, sınıfsal olarak gruplar arasında büyüyen çelişki, neo liberal politikalar, çevre katliamı, bunlara bir de barış ,federasyon gibi başlıkları eklersek, pek çok alanda üretmeye çalışıyoruz. Elimizden geldiği kadar da insanlara ulaşmaya çalışıyoruz ama Kıbrıs’ın dezavantajlı olduğu bir nokta var. Kıbrıs’ta feminist gelenek hem Kıbrıs sorununda dolayı hem de siyaset yapan gruplarlın ağırlıkla sol kültür içerisinde feminizmi küçük burjuva hareketi olarak görmesinden dolayı çok gelenekselleşemedi. O yüzden de biz abc’sini anlatmaya başladık, önce feminizmle ilgili önyargıları kırmaya başladık, sonrasında pratikte de çok daha geniş alana pratikte de yayılmaya başladık. Özellikle eğitim programları ile örgütlü kadınlara ulaşmaya çalışıyoruz ve senede 75 kadınla bu programı uyguluyoruz.
C.M: Kim bu 75 kadın? Nasıl Seçiliyorlar?
D. Derya: Her sene 4 aylık programlarımızda 25 kişilik gruplar oluşturuluyor. Kadının insan hakları eğitim programı açacağımızı ilan ediyoruz. Başvurular oluyor, ilk atölyede programla ilgili bilgiler veriyoruz. Bu toplantıların kimilerinden sonra günlerce gözüme uyku girmiyor, çünkü, yaşam içerisinde son derece bakımlı, kültürlü bildiğiniz kadınların yaşadığı şiddete tanıklık ediyorsunuz, ki bunların çoğu Kıbrıslı Türk kadınlardır.
C. M: Peki ama feminist hareket içerisinde hep aynı insanlar, aynı başlıklar, aynı yüzler… Yeni insanlarla, kadınlarla nasıl genişleyecek bu çember?
Aslı Murat: Bu sadece feminist hareket için geçerli bir sorun değildir; bence birçok alanda böyle bir sorun var. Ama tabi ki Doğuş’un dediği gibi feminist gelenek çok fazla gelişmediği için insanlar yavaş yavaş ayak uydurmaya veya bizimle iletişime geçmeye başladı. Özellikle genç kadınlar arasında daha fazla benimsenen ve ilgilenilen bir konu haline geldi.
"Kıbrıs Türk kadını özgür olduğunu düşünse de, kendi çemberine sıkıştı"
"Çok az da olsa Kıbrıslı Türkler arasında kadın politikacılar vardır. Fakat bu kadınlar feminist politika yapmıyor"
C.M: Nasıl bir kadın profilidir hayal ettiğiniz ?
Fezel Nizam : Tabi ki, özgür bağımsız, dışarıya karşı söz sahibi olabilecek, kendi düşüncelerini, ideallerini gerçekleştirebilecek, ataerkil ortamda sıkıştığı yerden çıkarak özgür düşüncelerini gerçekleştirebilecek bir kadın, daha sonra da çevreye duyarlılığı ile bu düşüncelerini yaşama katacak bir kadın profili.
C. M: Yeterince özgür değil, diye bir düşünceniz var mı Kıbrıslı Türk kadınlarının?
F. N: Aslında özgür olduklarını düşünüp kendi çemberleri içerisinde sıkışmışlardır. Yani maddi özgürlüğünü sağlamıştır fakat geriye kalan diğer dezavantajların farkında değillerdir. Kendi çemberlerinde sıkışmışlardırlar aslında.
C. M: Nedir bu çemberler ?
F.N: Bir kadın siyasi olarak bir arenada söz alabiliyor; fakat bu aslında ataerkil sistemin içinde onun konumlanmış olduğunun getirisidir. Ve söz sahibi olurken de ister istemez o ataerkil politikaya uyum sağlayarak onu geliştiriyor. Dolayısı ile görünürdür ama mevcut siyaseti kolaylaştırmak için bir semboldür. Tam olarak kadın haklarlı ile ilgili bir görüş sahibi değildir.
Aslı Murat: Ben bu özgürlükle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Özgürlüğün günümüz sistemi içerisinde bir yanılsamadan ibaret olduğu gerçektir. İnsanlar belli kararları alıyorlar ve özgür sanıyorlar kendilerini. Mesela özgür kadının yanında bir de süper anneler vardır, hem çocuklarının bakımı, hem ev işleri, hem dışarıda çalışma özgürlüğüne sahip kadınlar… Ama bu beraberinde bir tıkanmayı getirmektedir. Bir insanın tüm bu işleri yapması onu süper kadına dönüştürmez. Bu ataerkil sistemin onlara yüklediği bir rol. Tüm bu işleri yapan süper anneler siyasete zaman ayıramadıklarından kendilerini de geliştiremiyorlar normal olarak. Bu sebeple de feminist atölyenin de savunduğu gibi kota uygulaması çok önemli. Belli bir noktaya gelene kadar kadınların siyasette rol alabilmesi için belli bir kotaya sahip olmaları gerekir. Bununla birlikte siyasetteki kadınlara da değineceğim. Çok az da olsa Kıbrıslı Türkler arasında kadın politikacılar vardır. Fakat bu kadınlar feminist politika yapmıyor. Feminist politika yapmaları ve bu bilincin yükselmesi halinde siyasetteki konumları daha ileriye taşınabilir.
"Meclis'teki vekillerin tümü kadın olsa, sorunlar aşılacak mı?"
C. M: Bu feminist politikayı ille ki kadın politikacılar mı uygulayabilir, ben sizin bu genel değerleriniz içerisinde kotayı savunmanızı pek anlamıyorum. Meclisteki milletvekillerinin yarısı hatta tümü kadın olsa, sorunlarımız aşılmış mı olacaktı ?
Doğuş Derya: Feminist politikanın temelinde hak icra etme, özgürlük kapasitesini genişletme var. Bu sadece yasal haklar , kurallar değil bizim dünyaya gelirken çok normalmiş gibi içselleştirdiğimiz erkek ve kadınlar üzerine yüklenen görevleri sorgulamak, bu görevlerin kimler tarafından yüklendiğini sorgulamaktır aynı zamanda… Tam da bu noktada toplumsal cinsiyet düzenini sorgulamadan baktığınızda, kotanın mantığında şu var; eğer koşullarımız eşit değilse yani gündelik hayatımızda yaptığımız bir takıp pratikler bizim siyasete ayırdığımız zamanı etkiliyorsa, o zaman dezavantajlı durumda olanın siyaseten temsil ediliyor olması için bir takım özel önlemler gerekiyor. Biz kota dediğimiz de sadece cinsiyet kotası anlaşılır ama aslında söylemek istediğimiz toplum içerisinde yeterince görünürlüğü olmayan insanların dertlerinin konuşuluyor olması için temsilinden bahsederiz… O zaman ilk başta geçici bir önlem olarak, kadınların sayısını artırmak ve kadınların da mümkün oldukça sorunlarını ve feminist düşünceyi daha etkili ortaya koymasını sağlamak için kota önemli.
C. M: Yani bir makinistin haklarının Meclis'e taşınması için illa ki orada bir makinist vekil olması gerekmiyor bence… Önemli olan bu zihniyetin, vizyonun Meclis'e taşınması değil mi, kadın ya da erkek fark etmeden.
D. Derya: Biz bunu anlatırken aslında biyolojik cinsiyet üzerinden değil de bir takım değerlerin temsil edilebilir olması üzerinden anlatıyoruz….Yani 50 kişi birden kadın olsun da eril zihniyete sahip olsunlar, hiçbir değeri yok. Ama bu demek değildir ki kadınların görünür olmasını savunmayacağız. Çünkü seçmenlerin % 50'si kadınsa, bir sürü işi yüklenen insanlar kadınlarsa, erkekleri hayatlarını kolaylaştıran kadınlarsa, o zaman onların da siyasette yer almaya en az erkekler kadar yer almaya hakları var diye düşünüyoruz. Ve kotanın bu anlamda bir fırsat eşitliği yaratacağını, geçici bir özel önlem olabileceğini düşünüyoruz.
"Seks köleleri"nin iznini, kadın bakan veriyor! Bu nasıl iş? Bu ne yaman çelişki?
C. M: İlk kez bir kadın Çalışma Bakanı var, "seks kölesi" kadınların çalışma izinlerini de şu anda bu bakan onaylıyor.
D.D: O aslında kota önerimiz ya da bakanın cinsiyeti ile ilgili değil. Ayrıca, nitelikli feminist politika yapabilecek adayları bulmak partilerin görevidir veya sendikaların. Mesela % 80’i kadın olan sendikalarda niye sadece erkekler yönetimde yer alıyor. Gerektiğinde % 10 – 15 kota bile adamlara fazla geliyor. Çünkü iktidar alışılan bir afyon gibi vazgeçilmez oluyor ve buna son verecek kadınlar da tehdit olarak görülüyor.
Şiddet… Tüm kadınların sorunu…Aslı Murat: Kadın ve erkek eşitsizliğine yol açan ataerkil sistemin aslında bir boyutu yoktur. Gelişmiş ülkelerde durum daha iyi, gelişmemiş ülkelerde daha kötü diye bir durum yoktur. Özellikle şiddette bunu daha çok görüyoruz. Yani burjuva bir kadın da işçi bir kadın da şiddete maruz kalabiliyor. Aslında şiddet o kadınlar üzerinde bir denetim kurulmasıdır. Bir denetim uygulanmasıdır kadının üzerinde. Genelde denir ki bu durum ekonomik durumu kötü, eğitimsiz insanların sorunudur ve kadına yönelik şiddetin bu insanlar üzerinden değerlendirilmesi gerekir ama bu algı geçerli değildir. Siz iddia ediyorsunuz ki gelişmiş bir toplumuz. Ama bu toplumun içerisinde her 3 kadından 1’i şiddete maruz kalıyor.
Fezel Nizam: Ben biraz şiddeti açmak istiyorum, şiddetin ekonomik şiddet, fiziksel şiddet, duygusal şiddet ve cinsel şiddet gibi farklılıkları vardır. İlla ki fiziksel şiddet aklınıza gelmesin, ki o da var. Ama bir de gerek evde gerek işyerlerinde kadına yönelik duygusal şiddet uygulanıyor. Evli kadın evinde gerektiği zaman bu gece sevişmek istemiyorum diyebilmeli, o özgürlüğe sahip olmalı… Eğer bunu diyemiyorsa ve zorlanıyorsa bu da cinsel şiddettir. Kadına kesinlikle bir cinsel obje rolü biçilmemeli. Yatırımlarla ilgili konularda genellikle kadınlar dikkate alınmıyor. Bu da ekonomik olarak şiddete uğratılan kadınlar …
Boşanmalar…. "Artık kadınların gözü açıldı!"
C.M: Boşanmalar konusu hakkında neler söyleyeceksiniz? Bir yılda evlenenlerin yarısından fazla bir rakam, her yıl boşanıyor da…
Doğuş Derya: Cinsel özürlük olmadığından gençler erken evlenip, erken de ayrılıyorlar…
Aslı Murat: Evet, gençler evlenmeleri halinde özgürlük denen alana kaymış gibi görüyorlar kendilerini; bir de evlilik dışında birlikte yaşayan insanlara toplumumuzda pek de hoş gözle bakılmıyor biliyorsunuz…
Fezel Nizam: Boşanmalarla ilgili, artık kadınların gözü açıldı da diyebiliriz. : Eskiden daha fazla aile baskısı içerisinde, kadınların belki de başkaldırma özgürlükleri yoktu; mesela bir kadın babasına veya eşine, ben senden boşanmak istiyorum diyemiyordu, o özgürlüğü kendisinde hissetmiyordu.
D.D: Ayrıca ağır bir evlilik ideolojisi var… Ve evlilikler çok fazla. Çünkü evlenmediğiniz zaman size arızalı gözüyle bakıyorlar…
A. Murat. Mesela benim şu anda evli olmam gerekiyordu; çünkü benim tüm arkadaşlarım evlidirler.
D.D: Evet, benim de öyle ve evli olmadığınız zaman toplum size arızalı bir gözle bakabiliyor.
A. Murat. Toplumun aşamaları var. Mesela erkekler için sünnet olacaksın, askere gideceksin, evleneceksin ve işin olacak. Bu aşamaların adım adım uygulanması gerekiyor. Bunların hepsi o sistemin dayattığı ideolojik kurumlardır ve hepsini yaşamak zorundasınız.
D. Derya: Tabii bir de çocuk sahibi olmak için evleniyor insanlar.
“Devlet, gece kulüpleriyle birlikte kadın satıyor”
C.M: Gece kulüpleri, kadın ticareti ve seks işçiliği ya da köleliğine bakışınız nedir?
Aslı Murat: Mesele seks işçiliği de değil. Bizde seks köleliği var. Çünkü seks işçiliğinde, bu kadınlar istediği zaman işini bırakıyor, parasını alıyor. Kıbrıs’taki durumda, kadınlar istedikleri zaman işi bırakamıyor, ülkelerine dönemiyor. Pasaportlarına polis gözetiminde el konmuş… Üstelik devlet her hafta cinsel hastalıklara karşı sağlık kontrolü yapıyor, yani devlet bu kadınların cinsel bir hizmet verdiğini kabulleniyor. Ayrıca bu kadınlar ciddi şiddet görüyor. Üstelik öyle bir düzen var ki, ceza yasamızda fuhuş yasak… Ancak gece kulübü sahipleri ya da bu kadınlarla birlikte olan erkekler hiçbir durumda yargılanmazken, yine kadın yargılanıyor. Kadınlar iki kez mağdur ediliyor…
Doğuş Derya: Devlet tam anlamıyla kadın satıyor… Bu devleti hangi pozisyona getiriyor, çok daha kabaca söylemek istemiyorum.