1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. söğündürme şafgı da OKUYACAM!..
söğündürme şafgı da OKUYACAM!..

söğündürme şafgı da OKUYACAM!..

söğündürme şafgı da OKUYACAM!..

A+A-

Ahmet Yıkık

Şiir yazmak yerine / Yaprak biti ve tırtıl eşliğinde / Bahçeye güller diktim bu sene. (…) Yaprakları, taçyaprakları ve gökyüzünü paylaşacağız / Hepimizin de gelip geçici olduğu / Bu harika bahçede.  

Niki Marangou (Çev. Gürgenç Korkmazel)

İnançlarımızın gerçekliğini sınamamız olasılık dâhilinde midir, pek bilinmez… Nitekim bunun sorgulamasını yapmak bile belki de hiç gerekmez. Her birimiz hayata kendi penceremizden bakarken, ‘gerçekçi olmalısın’ diye tutturmak abesle iştigalden başka nedir ki!.. Eşini altı ay önce kaybeden ve onsuz ilk bayramını geçirmekte olan yaşlı komşumu ziyaret etmiştim. Bir hayli üzgün olan yaşlı kadının gözlerinden yaşlar da damlıyordu ara ara. Sohbetimiz sırasında, yine kocasını kaybeden bir başka tanıdıktan bahsetti: “Her gün, her gün gocasının mezarına gider imiş… Mezarlığa çog sıg gidmeycen oğlum; eyi dutmazlar. Ölüm ölümü çeker…”

KİTAP ÖNERİSİ…
 

Gabriel Garcia Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık, roman, 484 s.

1982’de edebiyat alanında Nobel ödülü kazanan Kolombiyalı yazar Marquez, geçtiğimiz hafta aramızdan ayrıldı. Ondan biz okuyuculara miras kalan eserleri ise, bizlerle birlikte yaşamaya devam edecekler… Yazar, 1928’de Kolombiya'nın kuzeyindeki yoksul bir kent olan Aracataca’da doğmuştu. Büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüyen Marquez, çocukluk yıllarını tüm eserlerinin kaynağı olarak niteliyordu. Yazar, eserlerini kaleme alırken, çocukluğunda büyükannesinden dinlediği hurafeler ve halk hikâyelerinden çok etkilendiğini belirtmekteydi. 1967’de yayımladığı ve“büyülü gerçekçilik” akımının sembolü sayılan eseri, Yüzyıllık Yalnızlık romanı, İspanyolca yazılan romanlar içerisinde -Don Kişot’tan sonra- en önemli roman olarak kabul edilir ve kuşkusuz yazarın başyapıtıdır. Yazar söz konusu romanı hakkında şunları söylemişti: "Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız." Keyifli okumalar…


YENİLERDEN…
 

Artun Ünsal, Tel Dolaptaki Karpuz, Anı, 256 s.

Kitabın tanıtım bülteni şöyle: “Herkesin öyküsü, kişisel tarihi farklı olsa da, sonuçta hepimiz yaşadığımız süreçte çocuktan ergene, olgun kişiye, derken bir yaşlıya dönüşüyoruz. Kadın erkek, elimizde “eski hallerimizi” taşıdığımız yıpranmış bavul, yürümeye devam ediyoruz; artık ayaklarımız bizi nereye kadar götürürse… Benim Lokantalarım, Ölmez Ağacın Peşinde / Türkiye'de Zeytin ve Zeytinyağı, Silivrim Kaymak / Türkiye’nin Yoğurtları gibi “lezzetli” çalışmalarıyla tanınan Artun Ünsal, anılarını Tel Dolaptaki Karpuz’da bir araya getirdi. 1950’lerin Kadıköy’ünden Afganistan’ına, 60’ların Paris’inden 70’lerin Kıbrıs’ına, dost meclislerinden lezzet duraklarına, aşklardan ayrılıklara, yollara ve yolculuklara... Anadolu’nun geleneksel tatlarına dair “lezzet” kitaplarıyla tanınan Artun Ünsal, bu kez anılarıyla çıkıyor okurunun karşısına: Elinde “eski hallerinden” yıpranmış bir bavul, siyah beyaz fotoğrafların içinden bakıyor hayata; tel dolaplı bir mutfağı, limon çiçeklerinin kokusunu ya da bir gün batımını hatırlayarak...” Bakalım, 1970’li yıllardaki Kıbrıs’a dair neler anlatmış yazar?..

Nâzım Hikmet Ran, Sevdalı Bulut Masalı, masal, 65 s.

Kitabın tanıtım bülteni şöyle: “Sonunda, hep iyiden yana dönecek dünya... Nâzım Hikmet’ten umut üstüne unutulmaz bir masal... Sevdalı Bulut, Türkiye ve dünya edebiyatının büyük ozanı Nâzım Hikmet’in yazdığı masallardan bir masal. Sevdanın, dostluğun, bağlılığın ve iyiliğin kazandığı bir dünya resmi. Kim asmak istemez ki bu resmi kalbinin duvarına?” Kitaptan  bir bölüm: “Ayşe kızın ela gözleri gün ışığıyla doluydu. Sırma saçları pırıl pırıldı. Bir eliyle, sağındaki tavşanın uzun kulaklarını çekiştiriyor, öbür eliyle sol omzundaki güvercini okşuyordu. İşte bulut tam bu sırada bahçenin üstünde belirdi. Bahçeye bir gölge düştü, ama çok durmadı, ortalık yine ışıklandı. Derken bahçeye, demin soldan sağa düşen gölge bu sefer sağdan sola düştü. Sizin anlayacağınız, bulut yukarda soldan sağa bahçenin üstünden geçmiş, sonra arkasına bakıp bahçede Ayşe kızı görünce gerisin geri yine bahçenin üstüne gelmişti. Ayşe kız da bulutu gördü. Tavşan da gördü bulutu, tanıdı da. Güvercin de gördü bulutu, kendini kurtaran bulut olduğunu anladı, kanatlarını çırptı hafiften.” Özellikle 8-12 yaş arası çocuklara uygun olduğu belirtilen kitap, çocukluğunu asla yitirmeyen yetişkinlere de derin edebi hazlar sunacaktır…

YAZIN DÜNYASINDAN HABER…

19. İzmir Kitap Fuarı 19-27 Nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Fuarda; okuyucularla yazarları buluşturan birçok söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk etkinlikleri gerçekleştirildi. Fuarın bu yılki onur konuğu, Feyza Hepçilingirler’di. Fuara, Kıbrıs’tan, şair Fatma Akilhoca katıldı.

Bu haber toplam 1263 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 156. Sayısı

Adres Kıbrıs 156. Sayısı