1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Saçımın tutam tutam elime geldiğini hissettiğimde, o an çok etkilendim”
“Saçımın tutam tutam elime geldiğini hissettiğimde, o an çok etkilendim”

“Saçımın tutam tutam elime geldiğini hissettiğimde, o an çok etkilendim”

Gülcan Karabiber, meme kanseri ile verdiği mücadelede yaşadıklarını, duygularını anlattı, hayatının kapılarını YENİDÜZEN’e açtı

A+A-

 

Gülcan Karabiber…  Memesinin dışında ısırık gibi bir iz görüyor, umursamıyor,  ultrasound çektiriyor, ‘bir şey yok’ deniliyor ve kendini hayatın akışına bırakıyor. Bir yıl sonra eşinin de ısrarı ile tekrardan  doktora görünüyor, sonuç ilerlemiş meme kanseri…

Hemen testler, tetkikler yapılıyor. Kemoterapiye başlıyor, zor bir süreci kabullenerek, hayata dair dersler çıkarak aşıyor.

7 ay kemoterapi sürecinde ne kanser olduğuna isyan ediyor, ne memesinin alınmasına en çok üzüldüğü saçlarının topak topak elinde kalması oluyor.

Aile geçmişinde meme kanseri olmayan Karabiberi, kanserini ‘üzüntüye, strese’ bağlıyor.

1974’te kendisi henüz 6 yaşındayken babasını kaybediyor, bugün hala daha bunun derin acısını yaşayan Karabiber, hayat devam ederken yaşadığı her türlü stres ve üzüntünün de kanserine neden olduğunu söylüyor ve ekliyor; “çıktığım bu yolda ben Azrail ile düellodaydım.”

 “Mememin dışında bir topak hissettim. Ama sandık ki bir şey ısırdı. Umursamadım. Aradan bir yıl geçti, memedeki topak bayağı büyüdü.”

 

  • YENİDÜZEN: Ne oldu, nasıl oldu, nasıl öğrendiniz?
  • Gülcan KARABİBER: Mememin dışında bir topak hissettim. Ama sandık ki bir şey ısırdı. Umursamadım. Sonra bir ultrasound çektirdim;  ‘önemli bir şey değil’ denildi. Biraz üstün körü oldu, canım sıkıldı ama hayatın akışına kendimi bırakınca çok umursamadım. Tekrar doktora gitmedim. Aradan bir yıl geçti, eşim rahatsızlandı. Sevk aldı, Türkiye’ye gittik. ‘Niçin seni de baktırmadık’ dedi. Ama benim memedeki topak bayağı büyüdüydü, dışı bayağı katı içi ise parlak bir şekil aldıydı. Doktor kadın mememi gördüğünde  ‘bu ne’ dedi. Anında muayeneler, tetkikler yapıldı. Biyopsi alındı. Ameliyatla değil, canlı… Çünkü ben meğer uyuşmuyormuşum, lokal uyuşma bende olmadı ve parçayı canlı aldılar. Çok kötü oldum.
    Çıktığımda cerraha ‘ gider miyim, kalır mıyım’ diye sordum. ‘Dur bakalım daha hiçbir şey yapmadık’ dedi.  Sonuçları beklemeye başladık.  Sonuç kanser ve ilerlemiş…
     
  • YENİDÜZEN: Neler geçti aklınızdan, neler hissetiniz?
  • Gülcan KARABİBER: Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Bir şey de hissetmedim. Yani bir hastalık. Bazen insanı yanlış bir iğne, yanlış bir tedavi öldürebilir, ya da şuan ki salgın gibi… ‘Şuan bu durumdayım bununla nasıl baş edebilirim’ dedim. Hiç yapmadığım şeyi yapmak istedim ve Heybeli Ada’ya gittim. Orada gezi yaptım. Ve kendime şöyle dedim; ya bu hastalık beni, ya ben hastalığı yeneceğim. İkisinden biri olacak. Yenemezsem bu kısa dönemi değerlendirmek istedim.  Eğer yeneceksem de başım dik yenmek istedim.
     
  • YENİDÜZEN: Düzenli kontrol yapıyor muydunuz?
  • Gülcan KARABİBER: Hayır yaptırmazdım. Ben hissettim. Daha önce de vücudumda meydana gelen rahatsızlıklarla ilgili sezgilerim olmuştu. Mememdeki olayın normal bir şey olmadığını biliyordum ama hayat şartlarından dolayı öteledim, umursamadım, kalsın, ne olacaksa da olsun dedim. Göz ardı ettim.

 “Dr. Özlem Gürkut, ‘kemoterapiye başlayalım mı’ diye sordu.  ‘Hazırım’' dedim. Geç kalınmış bir yoldu, hemen o yola girmem gerekiyordu. Hemen tahliller, tetkikler yapıldı. İlaçlar temin edildi ve kemoterapiye başladık.”

 

  • YENİDÜZEN: Tedavi süreciniz ne kadar sürdü?
  • Gülcan KARABİBER: Bütün tedavi masraflarımı kendim karşılıyordum, sendikam KTÖS de yardım etti. Türkiye’ye giderken de borç almıştım. Başıma gelecek olanları sanki biliyordum. Hatta eşime şöyle dedim; ‘bu krediyi alıyorum, eğer lüzum olursa sağlığa, değilse tatile harcarız’. Ama kısmet olmadı.
    Türkiye’deki test sonuçlarını alarak Kıbrıs’a döndük. Ben Dr. Özlem Gürkut’u doktorum olarak seçtim. Özlem Hanım beni kurula koydu.  PED için Türkiye’ye geri gittim. Geldiğimde Özlem Hanım’a bütün tetkikleri götürüp 9 Ağustos’ta yapılması gerekenleri yaptık.
     ‘Kemoterapiye başlayalım mı’ diye sordu.  ‘Hazırım’' dedim. Geç kalınmış bir yoldu, hemen o yola girmem gerekiyordu. Hemen ilaçlar temin edildi ve 12 Ağustos’ta kemoterapiye başladık. 3 Şubat 2020’ye kadar tedavi gördüm. Son tedavim 19 Mayıs’ta tamamlandı. Şuan destek tedavilerim ve kontrollerim devam ediyor.
     
  • YENİDÜZEN: Zor muydu? Ya da sizi neler zorladı bu süreç içerisinde?
  • Gülcan KARABİBER: Kendimi eğittiydim. Nasıl yaşanır, ne yapabilirim? Sorularına yanıt bulmaya çalıştım. İlacı aldığımda ne yapmalıydım, nasıl beslenmeliydim, neye dikkat etmeliydim? İlacı aldıktan sonra eve geldiğimde hemen duşumu alırdım. Çok hafif midemi bastıracak çünkü ilaçlar bulantı yapıyordu, o bulantıyı giderecek yemek yiyordum.
    Ama hastanede eksiklikler vardı, bunlar canımı sıkardı. Doktorlar, hemşirelerden taraf hiçbir sıkıntı yoktu. Her aradığımda ilgilendiler. Canı gönülden yardımcı oldular, yanımızda oldular. Ama düşünün bir kemoterapi salonu var. Hemşireler canla başla uğraşıyor ama ilaç yok. Bu da devletimizin ayıbıdır. Sabah 8’de hastaneye giderdim ki ilacı alacak koltuk bulayım. Düşünün ben Lefkoşa’da oturuyorum ama Yeşilırmak’tan Karpaz’dan gelen hastalar vardı. Ama ya boş koltuk yok, ya ilaç yok. Saatlerce hasta insanlar ilaç almak için bekliyordu.  Bizim gibi hasta insanlara bunlar yaşatılmamalıdır.  Örneğin eğitim de verilmesi gerekir. Hem de ayrıntılı. Çünkü bu süreç kısa bir süreç değil. Peki bu süreçte biz ne yapacağız? Hemşireler, doktorlar bilgilendirme yapıyor ama buna ayrıca zaman ayrılmalıdır. Ama hemşireler yetersizdi, eğitim vermeye vakitleri yoktu.
    O ilk zamanlar da insan korkmuş, endişeli, panik olabilir ve söylenenleri tam anlamayabilir.
    Özellikle kemoterapi ilaçlarını bazı besinler etkiler. Yememeniz gerekir ama atılır size biri der ki ‘ye de bir defadan bir şey olmaz’. Ya da başka hastalar ile mukayese edilirsiniz. Ama her insan ayrıdır.  Her hastalık da aynı değildir. Size bir şey olmayabilir ama bana etkisi farklı olabilir. O nedenle kendim çok araştırdım, hata yapmamak için de beni takip eden doktorlarıma danıştım.
     
  • YENİDÜZEN: Tedavinizi sadece Kıbrıs’ta mı yaptırdınız yoksa Türkiye ayağı da var mıydı?
  • Gülcan KARABİBER: Bu konuda çok şanslıydım. Evet tedavilerim Kıbrıs’ta oluyordu ama sürekli Özlem Hanım ve Türkiye’deki doktor istişare halindeydi. Ben yaptırdığım tüm testleri Türkiye’deki doktoruma yolluyordum. Türkiye’de bir şey yapacaksam Özlem Hanım’a bilgi veriyordum. Özlem Hanım’dan bu konuda çok memnunum. ‘Bana neden Türkiye’ye gidiyorsun’ demedi. Muhakkak Türkiye’den gelen raporları da değerlendirdi.

“Saçlarım döküldüğünde çok etkilendim”

 “Ameliyata girdim, memem alındı. Etkilendim mi? Hayır. Kanser sözünü duyduğumda etkilendim mi? Çok ciddi söylüyorum etkilenmedim. Ağlamadım, dünyam başıma yıkılmadı.

 

  • YENİDÜZEN: Memeniz de alındı. Neler hissetiniz?
  • Gülcan KARABİBER: Türkiye’deki doktorum; ‘Kemoterapi hastalığı yüzde 80 yok etti, niçin yüzde 20’sinde etkili olmadı. Başka bir kanser türümü var acaba’ dedi.
  • Türkiye’ye gittim ve ameliyata girdim ve memem alındı. Ama öncesinde düşünmüştüm, eğer memem alınacaksa ikisi birden alınsın, hatta silikon fiyatlarını da sormuştum.
    Doktor, ‘Yapmam gerekeni söylüyorum sana, karar sana aittir. Bu göğsünü tamamen almamız gerekir. çünkü kanser çok sinsi bir hastalıktır. En küçük bir yerde kalır ve ondan sonra tekrardan saldırıya geçer. O yüzden sana silikon da takmayacağım. 2-3 yıl sonra belki. Senin için güzellik mi sağlık mı’ dedi. ‘Sağlık tabi ki’ dedim. Ameliyata girdim, memem alındı. Etkilendim mi? Hayır. Kanser sözünü duyduğumda etkilendim mi? Çok ciddi söylüyorum etkilenmedim. Ağlamadım, dünyam başıma yıkılmadı.
    Sadece saçlarım döküldüğünde çok garip oldum. Öncesinde zaten kısaltmıştım. Banyoya girdiğim de ve saçımın tutam tutam elime geldiğini hissettiğimde o an çok etkilendim, çok kötü oldum. Ama ondan sonra dışarı çıktım, yıldızları seyrettim, ‘aman boş ver, giden bunlar olsun’ dedim.  Ondan sonra hepsinin dökülmesini beklemeden gittim, kısacık kestirdim.
     
  • YENİDÜZEN: Fiziksel olarak güçlü yaklaştınız, duygusal olarak da bu dönem de içinizi acıtan hiç mi bir şey olmadı, hiç mi isyan etmediniz?
  • Gülcan KARABİBER: Çok umursamadım. Lenf bezlerim alınmıştı, kolum acıyordu, hiçbir şey yapamıyordum. Normalde de her işimi kendim yapardım, yapayınca canım sıkılırdı. O kadar çok dünyada olan şeyler var ki hastalığı gözümde büyütmedim. Ama en büyük servet sağlık...
    Bu yola çıkarken çok insanı hayatımdan eledim. Her zaman felsefemdi 10 dostum olacağına 2 candan dostum olsun.  Gerçekten onu bu süreçte yaşadım. Her zaman yanımda olan dostlarımız, arkadaşlarımız, komşularımız oldu. Hiç beni yalnız bırakmadılar. En büyük destekçim, yardımcım ise eşim oldu.

 “Azrail ile düellodaydım. Moraliniz bozuksa, değerleriniz alt üt olur. Moralinizi yüksek olması gerekir. O nedenle hayatıma güzellikleri katmayı seçtim. Moralimi yüksek tutmaya çalıştım.”

 

  • YENİDÜZEN: Ailede daha önce meme kanseri geçmişi olan var mıydı?
  • Gülcan KARABİBER: Yok. Üzüntüden olmuşum. Nasıl üzülürsünüz ve ağızınızda af olur ya benim de stres ve üzüntüden bu meme attı. Bir aile büyüğüm hatta bana ‘ o kadar çok acı yaşadın ki kanser sana vız geldi’ dedi. Çünkü 1974’te 6 yaşında babamı şehit verdim. Onun üzüntüsünü halen yaşıyorum. Tabi hayat akıp giderken de birçok olaya üzülüyoruz, stres oluyoruz. Kanserle bu stresleri bırakmayı öğrendim.
    Çünkü bazen bazı insanların yanınızda olmasını istersiniz ama yoktular. Buna üzüldüm mü? Hayır. Çünkü benim çıktığım bu yolda ben Azrail ile düellodaydım. Moraliniz bozuksa, değerleriniz alt üt olur. Moralinizi yüksek olması gerekir. O nedenle hayatıma güzellikleri katmayı seçtim. Moralimi yüksek tutmaya çalıştım.

 

Özel Teşekkür…

“En başta eşim Mehmet Karabiber’e… Eylülüm bu zorlu yolculukta 7 / 24 yanımda oldular. Yağmurum… İş arkadaşlarım. Eşimin çalışma arkadaşları, yanımda olan komşularım ve yüreği güzel can dostlarım, kayıtsız şartsız yanımda oldular.

 Sendikam KTÖS ve ÖYAK Genel Müdürü… Bu yolda tedavimi gerçekleştiren, Dr Özlem Gürkut’a  ve Onkoloji bölümü çalışanlarına, Dr. Ferruh Avşaroğlu’na, Dr. Dilek Yazman’a, Radyoloji Bölümü ve Dr. Simya Çavuşoğlu’na,  melek gibi dört elle imkansızlıklar içinde her şeye yetişmeye çalışan hemşirelere…  İstanbul Şişli Memorial Hastanesi’ndeki Prof. Dr. Serkan Keskin, Prof. Dr. Mehmet Halit Yılmaz, Doç Dr. Songül  Büyükkale, Yrd. Doç. Dr. Sertaç Demirel’e, benimle ilgilenen tüm çalışanlara, KKTC Memorial çalışanlarına,  yanımda olan herkese çok teşekkür ediyorum.  Bu zorlu yolda sadece ilaç değil. Sevgi huzur moral de önemli. Düşmanınızı tanıyın ve sağlığınıza öyle yürüyün.”

 

Bu haber toplam 5921 defa okunmuştur
Etiketler :