
Ne Olur Artık Siyaset Yapın!
Benim öğrencilik yıllarım 1980 darbesinden sonraya rastlar. Ama darbeden sonraya rastlaması darbenin yarattığı ortamın dışında geçtiği anlamına gelmez tabii.
Darbecilerin önde gelen amaçlarından biri, gençliği depolitize etmekti bilindiği gibi. Onlara gö
Benim öğrencilik yıllarım 1980 darbesinden sonraya rastlar. Ama darbeden sonraya rastlaması darbenin yarattığı ortamın dışında geçtiği anlamına gelmez tabii.
Darbecilerin önde gelen amaçlarından biri, gençliği depolitize etmekti bilindiği gibi. Onlara göre, Türkiye’nin başına ne gelmişse, gençliğin “siyasete karışmasından” gelmişti. O yüzden ne gerekiyorsa yapılmalı, gençlik siyasetten uzak tutulmalı, arındırılmalıydı. Bizim nesil, yurtlarda, en çok satan kitapları bile nereye saklarım kaygısıyla okumaktan imtina eden bir hâle getirildi nihayetinde. Bırakın örgütlenmeyi, okumak, tartışmak bile sakıncalıydı.
Bu şartlar, Türkiye’de tahsilde bulunan Kıbrıslı Türkleri iki gruba böldü. Daha kalabalık olan birinci grup, “akıllı çocuklar”dan oluşuyordu. Bunlar, tam da sistemin istediği gibi, siyasetle ilgilenmeyen, ilgilenenlerden uzak duran, vaktini ders çalışarak, futbol oynayarak, barlara, kafelere takılarak geçirenlerden oluşuyordu. İkinci grupta ise, 1980 öncesindeki öğrencilerle kıyaslanamayacak durumda olsalar da, siyasete ilgi duyan, dersler dışındaki konularda da okuyup öğrenmeye ve risk alarak örgütlenmeye çalışanlar vardı.
Normal şartlarda, Kıbrıs’a döndükten sonra siyaset yaparak devlet kademelerinde görev alması beklenenler elbette ikinci grupta yer alanlar olacaktı. Ama gelin görün ki şartların hiçbir zaman normal olmadığı bu ülkede bunun tam tersi yaşandı. 1980 sonrasında Türkiye’de okuyanlardan apolitik olanlar (yani yukarıdaki ayrıma göre birinci, kalabalık grupta yer alanlar) çoğunlukla sağ partilere girdiler ve devletin yönetim kademelerinde önemli görevler üstlendiler. Genellikle büyük sol partiler içerisinde yer alan ikinci gruptakiler ise, kendilerinden önceki ultra politik (ama özellikle 1990’larla birlikte hızla apolitikleşen) ağabeylerin-ablaların gölgesinde sıralarını beklemeye başladılar.
Türkiye’de darbe dönemi kapandı; hatta darbe ve darbeciler yargılanmaya başladı bugün. Ama darbenin birçok açıdan başarılı olduğu ortada. Darbecilerin toplum mühendisliği projesinin ürünleri arasında sayılabilecek olan, milliyetçilik, ılımlı İslam, liberal ekonomik model ve depolitizasyon hâlâ son derece etkili. Bu ürünler, solda olduğunu iddia eden siyasi partiler içerisinde bile alıcı bulabiliyor hâlâ. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise bu ürünlerden en çok prim yapanlar son ikisi. Sol partiler (özellikle büyük olanlar) dahi bu iki ürüne bayağı sıcak bakıyorlar.
Olan biteni salt 1980 darbesiyle açıklamak doğru olmaz tabii. Doğu Bloku’nun çöküşünün ve neo-liberal hegemonyanın etkilerini de tabloya eklemek lazım. Bunlar da eklenince, bugünün, siyasetten uzak duran, sistem değişikliğini liberal paradigma içerisindeki restorasyon çabalarından ibaret gören, ilkeleri ve değerleri geri plana iterek pragmatizmi öne çıkaran, alanında uzman “yeni siyasetçi tipi”nin zuhur etmesine şaşmamak gerek.
Son günlerde siyaseti tu kaka ilan eden, durmadan herkese “siyaset yapmayın” diyen, uzmanlığını öne çıkararak siyasetçilere yukarıdan bakan, üst perdeden konuşan “yeni tip”i bu tarihsel perspektiften hareketle değerlendirmek gerekiyor sanırım.
Buradaki tuhaf paradoks gerçekten şaşırtıcı. Ülke siyasetine yıllardır yön verenler kimler? Gerçek anlamıyla siyasetle ilgilenmeyip, siyaseti, bu ülkede yapıldığı şekilde, insan ilişkilerinden ibaret sanan, herhangi bir ideolojiye, programa, o ideoloji ve program doğrultusunda şekillendirilmiş ilkelere, değerlere sadık kalmak gibi bir derde sahip olmayan kişiler değil mi? Peki nedir bugün bunun karşısına alternatif olarak çıkarılan? Siyaset yapmayacak olan dürüst uzmanlar mı? Peki bizim siyasi hayatımızın sorunu bugüne kadar dürüst ve uzman olmayan kişilerin ülkeyi yönetmesi midir? Bugün ülkeyi yönetenler doğma büyüme ahlaksız insanlar mı? Dahası onların da ülkeyi yönetme yetkisiyle donatılmış olmalarının nedeni tam da apolitik olmaları değil mi?
Bir ideolojisi, siyasi projesi, programı, ilkeleri, değerleri olmayan insanların, siyaseti, kaçınılmaz olarak, bunların dışında geriye kalan tek “değer” olan makam uğruna yapacakları öngörülemiyor mu? Siyasetten, kendi ideolojisini, politik değerlerini ve ilkelerini topluma yaymayı ve hâkim kılmayı, kendi programını uygulamayı anlamayan bir insan, neyi anlayacaktır bu kavramdan? Bir makam sahibi olmaktan başka bir şeyi anlaması mümkün mü?
Bu ülkede malumu ilan etmek için bile bunca çaba göstermek zorunda kalmak o kadar yoruyor ki insanı! Siyaset yapmak, bir ideolojiye, ondan türeyen bir programa, ilkelere ve değerlere sahip olmak ve yönetimi ve toplumu bunlar doğrultusunda değiştirmeye çalışmaktır. Bunun için de dürüst ve uzman olmak yetmez. Kendi siyasi görüşünüze inanmak ve gerçek manasıyla siyaset yapmak gerekir. O nedenledir ki bugün için gerekli olan, siyasetten uzak durmak değil, gerçek anlamıyla siyaset yapmaktır. Aksini savunmaya devam etmek, bilerek ya da bilmeyerek, sanal değişim projeleriyle bu topluma daha fazla zaman kaybettirmekten ve çöküşü hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

















