
MANEVİYATÇILAR İLE MATERYALİSTLER !...
Bu yazıyı okuduğum zaman, sizlerle nasıl paylaşabileceğimi düşündüm...
Sonunda, mektubun içeriğine hiç dokunmadan orijinal şekliyle sizlere paylaşmaya karar verdim.
Zaman zaman bu türden yazılar alıyor ve sizlerle paylaşıyorum da bazılarını, hatta cevabi
Bu yazıyı okuduğum zaman, sizlerle nasıl paylaşabileceğimi düşündüm...
Sonunda, mektubun içeriğine hiç dokunmadan orijinal şekliyle sizlere paylaşmaya karar verdim.
Zaman zaman bu türden yazılar alıyor ve sizlerle paylaşıyorum da bazılarını, hatta cevabi yazılarımı da...
Amacım farklı düşüncelerle de tanış olabilmemize katkı koyabilmektir.
Mutlak doğru olmadığı grrçekliğinden hareketle, bizden daha farklı bir pencereden de aynı noktaya bakılabilineceğinin ayırdında olabilmek eminim optimal doğrunun yakalanmasına müthiş bir katkı ve ivme katacaktır.
Daha şimdiden ve bu anlayışla, bana gönderilen bu yazının pozitif bir bakış açısı ile değerlendirileceğine olan inancımla, eğer yine de yazı içerisinde "sürçü lisan edilmişse affola" diyerek, hoşgörüyle ve hoşgörünüzle paylaşıyorum bana yazılan bu yazıyı...
" Sayın hocam;
Müthüş bir donanım, bilgi birikimi, deneyim ve duygusal zekaya sahip olduğuna yürekten inandığım ve düşüncelerine büyük saygı duyduğum Ferdi abi'm diyor ki:
"CTP, UBP ile aynı değil. Bizi UBP ile aynı kefeye koymayın".
Şüphesiz ki aynı değilsiniz; ama ya AKP ile CTP değerli hoca'm?
Ya!, maneviyatçılar ile materyalistler, onlar?...
Onlar, insanı ikiye böldüler...
Her yarı öbür yarıya karşı gelmek üzere konumlandırıldı.
Vücut ile bilinç kavgaya tutuşturuldu!
Bu ikisi birbiriyle ters yaratılışta iki hasım; istekleri çelişkili, ihtiyaçları uyuşmaz, birine yarayan ötekine zararlı...
Ruh doğaüstü bir alana ait, oysa beden, ruhu dünyada hapsetti.
İyiliğin tanımı olarak diyorlar ki:
" iyilik, yıllar süren sabırlı mücadelelerle vücudu sabote etmek ve ruhu serbest bırakma mücadelesidir ".
Yani bu doktrinin akıl yeteneğini görmezden gelmek üzere tasarımlandığı ortada...
Ancak aklın yok edilmesiyle insan iki parçaya bölünebilir.
Mantığı teslim ettiğiniz anda akıl iki "canavarın" insafına kalmış olur.
Biri, sorumsuz içgüdülerle hareket eden bir vücut;
Öteki, mistik vahiylere göre hareket eden bir ruh.
Yani günümüzün maneviyatçıları ile materyalistleri biri insanın varoluşsuz bilinçliliğe, diğeri de bilinçlenmesiz varoluşa inanıyor.
Yanılıyor muyum hocam?
Ama ortak yanları var :
Her ikisi de aklımızı teslim edelim istiyor!..
Biri vahiylere teslim olmaya çağırırken, diğeri de, reflekslere teslim olmaya davet ediyor.
Bunlar birbirleriyle hasım mı?
Yani CTP ile AKP hasım mı?
Materyalistler insanın vücudunun "köleleştirilmesi" peşinde.
Maneviyatçılar da "aklını mahvetme" peşinde.
Maneviyatçılar, iyiliğin Tanrı olduğunu söyler, onun da tek tanımı olarak: "insanın algılayamayacağı bir varlıktır" derler.
Bu tanım, insanın bilincini geçersiz kılmakta, varoluş kavramlarını hiçe indirgemektedir.
Peki materyalistler ne yapıyor hoca'm?
Materyalistler de iyinin, toplum olduğunu söyler, onu fiziksel biçimi olmayan bir organizma olarak tarif eder, bu "süpervarlığın" herhangi bir kimsenin içinde olmayıp, genelde sizden başka herkesin içinde olduğunu iddia ederler.
Devam edeyim mi hoca'm?
Maneviyatçılar aklın tanrının iradesine boyun eğmesini isterken, Materyalisler de toplumun iradesine boyun eğmesini ister...
Ruh mistiklerine göre insanın değer standartı Tanrıyı memnun etmektir ama; Tanrı'nın standartları da insanın anlama kabiliyetinin ötesindedir ve iman gereği kabul edilmek zorundadır.
İnsanın ödülü, mezardan sonra verilecektir...
Materyalistle göre, insanın değer standartı Toplum'u memnun etmektir; onun standartlarına gelirsek onlar insanın yargılama hakkına sahip olmadığı şeylerdir ve aksiyom olarak kabul edilmek zorundadır...
Ödülü, dünyadayken verilecek ama torunlarının torunlarına...
Değerli hoca'm,
Kimlik tanımlanmadıkça, değişime de olanak yoktur.
Bir yandan çalıntı maddesel servetlerle beslenirken, diğer yandan da çalıntı kavramlarla akıllarımızı desteklemeye devam ediyoruz.
Gurur, kendinizin en yüksek değer olduğunu anlamaktır ve diğer insani değerler gibi onun da hak edilmesi gerekir.
Bu toplumun ulaşabileceği başarılar arasında en önemlisi, diğer tüm başarıları mümkün kılabilecek şeydir ;
o da, kendi karakterini yaratmaktır.
İnsan nasıl yaşamak için ihtiyaç duyduğu fiziksel değerleri üretmek zorundaysa, aynı şekilde , hayatını sürdürmeye değer kılmak için de karakter değerlerini edinmek zorundadır.
Toplumun yaşaması için öz-değer duygusuna ihtiyacı vardır.
Bunları elde edebilmek için "toplum ruhunu" kendi manevi idealine göre, "insan gibi "biçimlendirmesi gerekir.
Değerlerin ödülü hayattır, yaşam kalitesidir.
Çünkü hayatın amacı mutluluktur.
Saygım ve sevgimle hocam"

















