1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. KIRKLAR TEKKESİ ERKEN HIRİSTİYANLIK BAZİLİKASI VE TABAN MOZAİKLERİ
KIRKLAR TEKKESİ ERKEN HIRİSTİYANLIK BAZİLİKASI VE TABAN MOZAİKLERİ

KIRKLAR TEKKESİ ERKEN HIRİSTİYANLIK BAZİLİKASI VE TABAN MOZAİKLERİ

Bizans arkeolojisi ile sanatına yeni ufuklar açan Kırklar Tekkesi buluntularının korunabilmesi amacıyla bazı özel malzemelerle geçici olarak kapatıldıklarını da belirttikten sonra konuyu irdelemeye başlayabiliriz demektir.

A+A-

 

 

Bugünkü yazımızda Timbou/Kırklar köyü yanındaki Kırklar Tekkesi ile Ekim 2007 tarihinde türbenin damındaki toprağın kaldırılması sırasında açığa çıkan Erken Hıristiyanlık dönemine tarihlenen bir bazilikaya ait taban mozaikleri (“Opus tessellatum”) üzerinde duracağız.  Bu konuyu ilkin, Kasım 2007 tarihinde Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü’ne sunduğum detaylı bir raporda irdelemiştim. Bu raporun özeti ise Pozitif Detay dergisinin Ocak 2008 tarihli üçüncü sayısında, daha değişik bir versiyonu ise 2009 yılında “Ottoman, Islamic and Islamised Monuments in Cyprus” adıyla yayınlanan kitabımda yer almıştır.  Her ne kadar da kendi kendilerini ‘Araştırmacı-yazar’ ilan eden bazı kişiler “Rumlar Kırklar Tekkesi’nde yatan İslam şehitlerini Türklerden çalarak onları Ayia Saranda adıyla Hıristiyan aziz olarak tanımladılar” iddiasında bulunsalar da, Kırklar Tekkesi buluntuları artık neyin ne olduğunu yeterince ortaya koyabilecek niteliktedir. Bizans arkeolojisi ile sanatına yeni ufuklar açan Kırklar Tekkesi buluntularının korunabilmesi amacıyla bazı özel malzemelerle geçici olarak kapatıldıklarını da belirttikten sonra konuyu irdelemeye başlayabiliriz demektir.  

 

KIRKLAR TEKKESİ’NİN TARİHÇESİ

Yakın geçmişimizde Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar tarafından kutsal sayılıp adak amacıyla ziyaret edilen Kırklar Tekkesi, Türkler tarafımızdan “Kırklar” adıyla bilinirken, Rumlar tarafından da ayni anlama gelen “Aya Saranda”, “Ayii Sarandi”,“Ayia Sarandari” ve “Kırk Şehitler” adlarıyla bilinmektedir. Tymboulu Ortodoks Hıristiyanlar, Kırklar makamının kutsal gününün Anadolu’daki Hıdırellez Günü’ne denk düşen 9 Mart olduğu inancıyla tekkedeki mezarları o günde ziyaret ederlerdi.  Tekkedeki mezarların Timboulu Rumlar tarafından ziyaret edildiğini anlatan araştırmacı-yazar Maria Paraskevopoulou Timboulu bir Rum’dan derlediği bulgur köftesiyle ilgili bilgiye kitabında şu şekilde yer vermiştir: “Bu Azizlerin bayramında genellikle, kendilerini hastalıklardan korumak amacıyla,  Bulgurdan yapılan ve içleri soğan, et ve maydanoz ile doldurulan bir çeşit köfte yerlerdi ki, bu bir Türk yiyeceğidir.” Ayrıca, bir zamanlar mescidin kuzey iç duvarının batısında bulunan bir mezarın Tymbolu Rum kadınlar tarafından ziyaret edildiği ve çocuk doğuramayan Rum kadınların mezarın üzerinde üç kez ‘cirilenmeleri’ halinde çocuk doğuracaklarına inanıldığı da derlemelerimiz arasında yer almaktadır.

Türbedeki mezarların Hıristiyan azizlere, Arap akınları sırasında din uğruna şehit düşenlere ve İslamiyet’in adaya yayılması için yapılan bir “Makam Türbesi” olabileceğine ilişkin bilgilere  rastlanmaktadır. Bazı Aya Kebir köylüleri, türbedeki iki mezarın Hıristiyan azizlere, geriye kalan 38 mezarın ise İslam şehitlerine ait olduğunun rivayet edildiğini bilgimize getirmişlerdir.  1950’li yıllarda tekkeyi ziyaret eden Sir Harry Luke ise, türbede 23 dervişe ait birer mezarın bulunduğunu,  geriye kalan 17 derviş’e ait toplu bir mezarın ise tekke dâhilinde olduğunu kaydetmiştir.

Özünde Bektaşiliğe ait gelenekler de bulunan Nakşibendi ile Rufai tarikat üyeleri tarafından uzun yıllar yönetilen Kırklar Tekkesi,  Eş-Şeyh el-Hac Abdülgafur Efendi tarafından inşa edilmiş ve idamesi için 18.11.1742 tarihinde yine kendisi tarafından “Kırklar Tekye-i Şerifi Vakfı” kurulmuştur.  Türbe 28.11.1813 tarihinde Kıbrıs valisi Esseyid Mehmet Emin Efendi tarafından tamir edilirken, 1940 yılında ise Evkaf Murahhassı Sir Mehmet Münir’in gayretiyle restore edilmiştir. Tekke binalarının yapımında moloz taş, kerpiç ve ahşap malzeme kullanılmıştır. Bir zamanlar tekkenin doğu avluda su kuyusu, mescit, misafirhane, aşevi, kahvehane, yatakhane ve başka amaçlarla kullanılan sündürmeli ve hanaylı yapılar bulunmaktaydı. Mescidin batı duvarındaki kapıdan, mezarların bulunduğu yer altı odalarına inilmektedir. Bir zamanlar rivayetlere konu olan buradaki bir kılıç ile mızrağın sapından tutularak adakta bulunulması adettendi. 

Kıtlık dönemlerinde Balikitire, Aya ve Mora köylüleri ile okul çocukları toplu halde tekkeye gelip yağmur duası yaparlardı. Buraya getirilen hayvanlar kesilip tekkenin mutfağında Herse pilavı (etli bulgur pilavı) pişirilir ve namaz kılınıp türbedeki mezarlar ziyaret edildikten sonra hazırlanan yemekler mescidin önündeki sündürmede yenirdi. Yakın geçmişimizde tekkenin kahvehanesi köy erkeklerinin dinlenme ve sohbet amacıyla sıkça uğradıkları bir yerdi. Anlatıldığına göre bazı dini günlerde, genellikle de 9 Mart gününde Tekkenin avlusu ile çevresine kurulan panayıra, Mora, Balikitire, Aya Kebir, Luricina,  Kiracıköy, Timbou ve Piroi’de oturan Türk ve Rum köylüler, ya eşeklerle, ya da katır veya öküzlerin çektikleri arabalarla gelirlerdi. Panayırcıların kurdukları ‘galiflerde’ kuru yemiş, lokma, şamişi, bulgur köftesi, şerbet ve benzeri yiyecek içecekler satılırdı.

 

TÜRBE DAMINDA SAPTANAN ANTIK DÖNEM KALINTILARI

Türbenin damındaki toprağın kaldırılması sırasında açığa çıkan Bazilikal yapının molozları arasında bulunan profilli fragmanlar ile taban mozaiklerine dayanılarak bazı kalıntıların Erken Hıristiyanlık dönemine tarihlendirilmeleri mümkün olabilmiştir. İki ayrı safhada yapıldığı izlenimi edinilen taban mozaiklerinin bir kısmı molozların altında bulunduklarından, bu alanın arkeolojik kazılarla açığa çıkartılmasından sonra kalıntıların daha detaylı olarak incelenip ilişkilendirilmeleri mümkün olabilecektir.

 

GEÇ HELLENİSTİK – ERKEN ROMA DÖNEMLERİ (M.Ö 150 – M.S 330)

Tymbou sözcüğünün eski Yunanca’da kelime anlamının “Yer üstünde olan mezar” veya “mezar” anlamına gelen TYMVOS sözcüğünden türetildiği ve Tymbou (Kırklar) köyünün de antik bir mezarlık alanının üzerine kurulu olduğu anlatılmaktadır. Nitekim bir zamanlar Tekkenin şeyhi Raif Salih Efendi’nin oğlu olan ve şimdilerde Mora köyünde oturan Mehmet Hoca da bizlere Tekke ile çevresinde antik mezarların bulunduğunu söylemiştir. 

Kırklar Tekkesindeki kayaya oyulmuş üç bölümlü türbenin batı ucundaki niş, Helenistik-Roma dönemlerindeki mezarlarda görülen Loculus’u (Arcosolium) anımsatmaktadır. 1899 yılında Kırklar Tekkesi civarında kazı yapan komşu Athienou (Kiracıköy) köylülerinin burada buldukları bir sarkofaj (Lahit) ile mermer bir sütunu köylerine taşıdıkları Evkaf arşiv belgelerinde kayıtlıdır.

Ayrıca adak amacıyla kullanılan tekkedeki yer altı mezarının, ilk Hıristiyanların Romalılardan gizli olarak toplanıp ibadet ile defin yaptıkları yer altındaki bir “Katakomp” veya gizli yer altı kilisesi olarak bilinen bir “Kript” olması da olası görülmektedir

Açığa çıkan taban mozaiklerinin bulunduğu platformun altında ise Helenistik II (Geç Helenistik - M.Ö 150 – 50) dönemine tarihlenebileceğine inandığımız glazürlü bir seramik parçasına rastlanmıştır.  Bu verilere dayanarak Kırklar Tekkesi’ndeki kayaya oyulmuş yer altındaki üç bölümlü mezar odasının Geç Helenistik (M.Ö 150 – 50) ile Erken Roma döneminin (M.Ö 50 – M.S 330) başlarına ait olması olası görülmektedir.

 

GEÇ ROMA – ERKEN HIRİSTİYANLIK DÖNEMLERİ

Hıristiyanlığın resmi bir din olarak kabul edildiği M.S 313 yılından sonra Ortodoks Hıristiyanların kendi kiliselerini özgürce yapma olanağı buldukları bir döneme (Geç Roma) girilmiştir. Bu dönemde Kıbrıs’taki Hıristiyanlık bir gelişim sürecine girmiş, yaklaşık 15 piskoposluk kurulmuş ve Hıristiyanlığın “çok tanrılı dinler” karşısında üstün konuma gelmesi nedeniyle Antakya vilayetinden ayrılarak bağımsızlığını talep eder duruma gelmiştir. Kıbrıs genelindeki kiliselerin altında “Martyrium” (şehitlik) olarak bilinen antik mezarlar bulunmaktadır. Bu mezarların din uğruna şehit düşen azizlere ait olduğuna inanıldığından, onların anılarının yaşatılması amacıyla bu mezarlar kiliselerin (veya bazilikaların) bir parçası haline getirilmişlerdir.

Büyük bir bölümü toprak ile molozların altında bulunan bu alanın arkeolojik kazısı yapılmadığından buradaki ilk tapınağın sütunlu veya nartexli olup olmadığını bilmediğimiz gibi, kesin tarihlendirme yapabilecek sikke buluntularına da şimdilik sahip değiliz. Bu nedenle sadece açığa çıkan mozaikler ile mekânda görülen profilli mimari kalıntıların daha önce başka yerlerde bulunan benzeri alıntılarla karşılaştırılarak tarihlendirilmeleri mümkün olabilmiştir. Görülebilen mozaiklerin bezemeleri halı motiflerini taklit etmektedir. Birbirine bağlı olan oval bezemeler, M.S IV. Yüzyılın geç safhası (Roma III – M.S 250 - 395) ile M.S V. Yüzyılın erken safhasına (Erken Hıristiyanlık) tarihlendirilen Kurium Eustolios Evi’nin taban mozaikleri ile benzerdir. Yine taban mozaik bezemelerindeki kare paneller arasındaki altıgen paneller M.S IV. Yüzyılın sonu (Geç Roma) ile özellikle de M.S V. Yüzyıla tarihlendirilen Aşağı Baf (Kato-Nea Paphos) ve Antakya’daki Orantes üzerindeki Daphne Evinin taban mozaikleriyle benzer olması nedeniyle ayni döneme tarihlendirilmesi olası görülmektedir.

 

M.S VI. YÜZYIL BAZİLİKASI

 Bu alandaki mimari kalıntıların en üstteki ikinci katında, Bazilikal bir yapıya ait iki sütun dizisi ve tapınaklarda (Bazilikalarda) “Transept karesi” adıyla bilinen mozaik bezemeli bir platform bulunmaktadır. Bazilika dâhilinde saptanan devrilmiş bir sütun gövdesine dayanarak, bazilikanın yer sarsıntıları veya M.S VII. Yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında tahrip edildikten sonra bir daha kullanılmadığı izlenimi edinilmiştir. Bazilikanın ortasındaki dikdörtgen mekan, üçerden iki sıra sütun dizisiyle üç sahına ayrılmış olup orta sahın yan sahınlardan daha geniştir.

Burada bol miktarda pişmiş toprak kiremit fragmanları, moloz taşlardan yapıldıktan sonra çevresi kalın bir alçı tabakayla sıvanan sütun kaideleri, üzerinde rölyef Bizans haçı bulunan kireç taşından yapılmış panel fragmanı, kireç taşından yapılmış Transena (Thorakion) fragmanları ve kiliselerde kutsal sayılan Bema’yı ana kilise mekanından ayırmak için ikisinin arasına konan rölyef bezemeli bir “Epipedoglyon Thorakion” fragmanı bulunmuştur.  Bazilikanın yapımında kullanılan beyazımsı gri renkli mermer taşların (Kireç Taşı) Meluşa ile Kiracıköy arasında bulunan mermer ocaklarından sağlanmış olabileceği düşünülmektedir.  Bulunan kırık parçaların analojik araştırmaları, önemli bilgilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.  1962 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Antikalar Dairesi adına arkeolog A. Papageorgiou’nun Marathovouno (Ulukışla) köyünün Petrera mevkiinde gerçekleştirdiği kazılarda bulunan üç sahınlı Erken Hıristiyanlık Bazilikası ile bazilika kazısı sırasında bulunan çoğu mimari elemanların Kırklar Tekkesi Bazilikası ile benzer olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle de Maratovouno ile Kırklar Tekkesi Bazilikalarına ait Transena (Thorakion) ile Epipdoglyon Thorakion taş levhalarındaki süslemelerin tıpa tıp benzer olması ayni taş usta ve/veya ustalarının elinden çıktığına veya en azından ayni dönemde yapıldıklarına bir işaret sayılmaktadır. Maratovouno Erken Hıristiyanlık Bazilikası M.S V. veya VI. Yüzyıla tarihlendirilmiş olduğundan Kırklar Bazilikasının da ayni döneme tarihlendirilmesi olası görülmektedir.

Bazilikadaki sütun dizisinin doğu ucunda kare planlı (yaklaşık 370 X 370 cm) bir platform bulunmaktadır. Bu platform benzeri kiliselerde Transept (Transeptum) Karesi (çapraz sahın) adıyla bilinmektedir. Yaklaşık 40-50 cm yüksekliğinde olan platform, birinci kat taban mozaiklerinin üzerine inşa edilmiştir. Platformda bulunan Transena (Thorakion) ile Epipdoglyon Thorakion fragmanlarına dayanılarak burada bir Ambon (Vaiz Kürsüsü) ile bir Bema (Bizans kilisesinde sunağın bulunduğu ve halkın giremediği kutsal bölüm) bulunduğu anlaşılmaktadır. Platformundaki taban mozaiğinin merkezinde sekizgen köşeli bir pano, mozaiğin köşelerinde ise yine birer ayrı sekizgen pano bulunmaktadır.  Merkezi panoda bir ceylanı havaya kaldırıp göğsünden ısırır durumda ayı motifi, kuzeydoğu köşede dal üzerinde oturan iki kaz motifi, güneydoğu köşede bir yılanı ayaklarıyla kavrayan kazın yılan ile mücadelesi motifi güneybatı köşede sola doğru koşan bir ceylan motifi ve kuzeybatı köşede başı arkaya çevrilmiş durumda bir kaplan motifi yer almaktadır. Kenardaki sekizgen köşeli panoların arasındaki üçgen panoların güney ile kuzeydekilerde üç yapraklı birer bitki motifi, batıdaki üçgen pano içinde sipya tasviri ve doğudaki üçgen pano içinde ise başını geriye çevirmiş durumda oturan bir koç tasviri yer almaktadır. Kırklar Bazilikasındaki platform panolarında görülen kaz tasvirine Erken M.S V. Yüzyıla tarihlendirilen Kurium’daki Eustolios Evin’de de rastlanmıştır. M.S VI. Yüzyıla tarihlenen Peyia ile Antakya mozaiklerinde, Trellis adıyla anılan birbirine kıvrılarak bağlanan halka şeklindeki yuvarlak figürler ile paneller içindeki kuş ile deniz hayvan bezemelerinin benzerleri Kırklar Bazilikası platformunda da görülmektedir.

Bazilika alanında bol miktarda bulunan kiremit kırıklarının, bazilikanın yan sahınlarının üst örtüsünde kullanıldığı sanılmaktadır. Kıbrıs genelindeki bu tür mimari kalıntılara dayanılarak, Justinian dönemi (M.S 527-565) mimarisindeki kubbe ile tonoz elemanlarının Kıbrıs’a ulaşmadığı ve geleneksel ahşap-kiremit üst örtülü Bazilikaların revaçta olduğu öne sürülmektedir.

Kırklar Bazilikasındaki mimari planın en yakın örneğinin Baf kasabasındaki Coral Bay ile Lara arasındaki Ayios Yeoryios kilisesi yanındaki “Peyia (Ayios Yeorgios) A Bazilikası” olduğu anlaşılmaktadır. Bu bazilika Justinianus döneminde (M.S 527 – 565) ortaya çıkan Transept tipindeki Bazilikal tapınakların Kıbrıs’taki ilk örneği olarak görülürken, ikinci örnek olarak da Kırklar Bazilikası ortaya çıkmış bulunmaktadır. “Peyia (Ayios Yeorgios) A Bazilikası”nın Kırklar Bazilikası gibi ilkin sütunsuz bir yapı olarak inşa edildiği ve ikinci safhada üçerden iki sütun dizisiyle üç sahınlı Bazilikal ve Transept tipte bir gelişme gösterdikten sonra yer sarsıntılarıyla tamamen yıkıldığı öne sürülmüştür. Peyia’daki tapınak alanının ortasındaki taban mozaiklerinde Kırklar Bazilikası gibi oval motifler, deniz hayvanları ve koşar vaziyette Ayı, boğa, aslan, yaban domuzu ve erkek geyik gibi motifler yer almaktadır. Peyia’da üst üste yapılan iki bazilikanın en eskisi M.S VI. Yüzyılın ortasına, ikinci Bazilika ise M.S VI. Yüzyılın geç safhasına tarihlendirildiğinden Kırklar Bazilikasının da ayni

yıllara ait olması olası görülmektedir.

 

SONUÇ 

Kırklar Tekkesi Bazilika ile taban mozaiklerinin arkeolojik kazısı şimdilik yapılmadığından çoğu sorular yanıt beklemektedir.  Bu alanda gerçekleştirilecek arkeolojik kazılardan sağlanacak yeni buluntuların mevcut bilgileri yeniden şekillendirip detaylandıracağına şüphe yoktur.  Kısaca söylemek gerekirse, önceleri burada bulunan Helenistik-Roma devrine ait bir mezarlık alanındaki bir mezar  Erken Hıristiyanlık dönemine rastlayan M.S V-VI. Yüzyılda dini amaçlarla kullanılmış, daha sonra bu mezarın üzerine taban mozaikleri olan bir bazilika inşa edilmiş, bazilikanın altındaki türbede bulunan mezarların ziyaret edilmesi gelenek haline getirilmiş, buradaki Hıristiyan geleneği Osmanlı döneminde İslamlaştırılıp Kırklar Tekkesi adıyla yeni bir işlev üstlenmiş ve türbede bulunan mezarlar Rumların yanı sıra Türkler tarafından da kutsal sayılıp asırlarca ziyaret edilir olmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 9386 defa okunmuştur