
Kim gelse aynı...
KKTC’de her şey altüst oldu. Tam bir sürüklenme durumu yaşanıyor. Yönetenler yönetemiyor. Daha doğrusu yönetenler yönetmiyor. Onlar da toplumla beraber sürükleniyor.
Bu durum nasıl çözülecek?
Sokaktaki sıradan insanlar farklı farklı çözüm modeller
KKTC’de her şey altüst oldu. Tam bir sürüklenme durumu yaşanıyor. Yönetenler yönetemiyor. Daha doğrusu yönetenler yönetmiyor. Onlar da toplumla beraber sürükleniyor.
Bu durum nasıl çözülecek?
Sokaktaki sıradan insanlar farklı farklı çözüm modelleri öneriyorlar. Bunların en yaygını “Türkiye bir vali atasın, o bize yeter” düşüncesidir.
Bunlara göre erken seçim de olsa, hangi parti seçimi kazanırsa kazansın sonuç değişmeyecek çünkü hepsi aynıdır.
Bütün siyasi partileri aynı kefeye koyan bu anlayış toptancı anlayıştır. Böyle bir anlayış bırakınız farklılıkları görememeyi, aynı zamanda kolaycılıktır. Hepsini aynı kefeye koyar, hiçbirinde hayır yok dersiniz olur biter.
Kıbrıs Türk halkı bu toptancı yaklaşım nedeniyle çok şey kaybetmiştir. Buna rağmen bu yaklaşımı terk etmemekte hala ısrar etmektedir.
Bugünkü Lefkoşa Belediyesi buna en güzel örnektir. 2006 yılına kadar en sağlam kurumlarımızdan biri olan LTB 2012 yılında iflasını ilan etmiştir. LTB’nin iflas edeceği 2008-2009 yıllarından itibaren CTP-BG’li Belediye Meclis üyeleri tarafından dillendirilmiş ama ciddiye alınmamıştır.
2010 seçimlerinde CTP-BG Belediye Başkan adayı televizyonlarda açık açık “bu gidiş durdurulmazsa bu belediye 2 yıl içinde iflas bayrağını çekecek, rakamlar ortadadır” demekte ve rakamlarla belediyenin durumunu anlatmaktaydı.
Ama Lefkoşalı CTP-BG adayı Semavi Aşık’ı değil, 4 yılda belediye personel sayısını iki katından fazla artıran, hesapsız kitapsız harcamalarla da belediyeyi iflas noktasına sürükleyen Cemal başkanı yeniden tercih etmişti.
Çünkü popülizm sadece yöneticilerin hastalığı değil, halk da popülizme çok kolay aldanır. Hatta yöneticileri popülizme yönlendiren alıcısının çok olmasıdır.
2010’daki Lefkoşa belediye seçiminde de Lefkoşa seçmeni kendilerine gerçekleri anlatan adayı değil, çocuklarını işe alan ve seçim ertesinde de alma sözü veren ve onlara olmayacak vaatlerde bulunan mevcut başkanı tercih etmişlerdi.
Bunun sonucu bugün yaşananlardır.
Şimdi bir Lefkoşa’ya bakın, bir de Mağusa’ya, Girne’ye, Gönyeli’ye, Değirmenlik’e, Dikmen’e bakın ve kıyası siz yapın.
Bu kıyastan sonra hala “kim gelse aynıdır” diyebilir misiniz?
5 yıllık CTP-BG iktidarı ile geçmişi bırakın, şimdiki 3 yıllık UBP iktidarını kıyaslayın eğer hala fark yok, ikisi de aynıdır derseniz o zaman başka. Ama gerçekçi bir kıyas yaparsanız farkı fark edeceksiniz.
Bugün UBP iktidarında her şey durdu. Normal kararlar bile alınamıyor. Alınan kararlar uygulanamıyor.
UBP hükümeti BES’in LTB’deki grevini iki hafta önce yasakladı. BES yasağa uymadı. Grev hala sürüyor. Geçen yıl da EL-SEN’in Elektrik Kurumu’ndaki grevini yasaklamıştı. Ama onlar da yasağa rağmen direnmişlerdi.
Ben yasaklara karşıyım. Hele grev yasağı bana göre antidemokratik bir uygulamadır. Çalışanın grev hakkını sınırlayan, üstelik de bu hakkını kullanmaya başladıktan sonra eylemi etkisizleştirmek için hükümet tarafından kullanılan bir silahtır.
Ama hükümet bir karar alır ve bu kararını uygulayamazsa, o hükümet ertesi gün istifa etmelidir.
Halbuki UBP hükümeti kurultay sancısını hala aşamadı. Kurultay’dan 6 ay önce başlayan ve hala devam eden, daha da ne kadar süreceği belirsiz olan kurultay sancısı nedeniyle hiçbir iş yapılamıyor.
Hükümet icraat yapamıyor. Kilitlenmiş vaziyette devam eder görünüyor. Bu hükümet yaklaşık bir yıldır hiçbir konuda doğru dürüst bir adım atmamıştır. Hükümet de toplumla beraber yuvarlanmaktadır.
Bu nedenle hükümet bir an önce istifa ederek toplumun önünü açmalıdır.
Peki istifa çare mi?
Hükümetin istifası erken seçimin yolunu açacak, erken seçimden de yeni ve icraat yapabilen bir hükümet çıkacaktır.
Ben genel düşüncenin aksine erken seçimden başka herhangi bir seçeneğin çare olmayacağını düşünüyorum.
Erken seçimden sonra kurulacak hükümet de kim isterse olsun sistemi yeni baştan ele alacak ve cesaretle sorunların üzerine gidecektir.
Başka alternatif yoktur.
Ne “hepsi aynıdır” toptancı anlayışı, ne de “TC bir vali göndersin” darbeci anlayışı gibi kolaycılıklar soruna çare olamaz.

















