Kıbrıs’ta iki ekonomi gerçeği
Kıbrıs’ta, adanın güneyi ile kuzeyi iki ayrı ekonomi olarak giderek birbirinden kopuyor.
Uçurum derinleşiyor.
Bu gerçeklik pek gündeme gelmiyor.
Ekonomist Mustafa Besim’in, Devlet Planlama Örgütü, İstatistik Kurumu ve Dünya Bankası verilerine dayanarak yaptığı çalışma, bu farkın fert başına 20 bin dolara yükseldiğini gösteriyor.
Hayat kalitemize yansıyor bu fark...
Hayallerimizin sınırını belirliyor.
***
Mesele yalnızca ekonomik uçurum değil elbette…
“Larnaka 2030 Kültür Başkenti” seçildi geçtiğimiz hafta.
Bu başarının arkasında, dünyanın en büyük mimarlık firmalarından Foster + Partners imzasını taşıyan “Sanat ve Yaratıcı Tasarım Merkezi Projesi” var.
Proje için ilgili İngiliz firmasına Larnaka sahilinde 4 bin metrekarelik bir arazi tahsis edildi. Bu arazi üzerine, içerisinde “Halk Müzesi”nin de yer alacağı çok katlı bir kültür merkezi inşa edilecek.
Böylesi bir vizyon var ortada…
Adanın kuzeyinde ise online casino izinleri tartışılıyor, tabanca izinleri konuşuluyor; en önemli yatırım dört minareli camisiyle “millet bahçesi” olarak sunuluyor…
Üstelik buranın yönetiminin kimde olduğu da hâlâ bilinmiyor!
Belki o nedenle “dua” tartışmaları üzerinden başarısızlığına sebep arıyor, toplumun sırtını döndüğü bir adam...
***
Son dönemde maruz kaldığımız sarsıcı gerçeklik açıktır.
Kıbrıslı Türkler; kültürsüz, kimliksiz, sermayesiz, topraksız ve mülksüz bırakılmak isteniyor.
Avrupa’ya düşman bir “Dışişleri Bakanı” profili var.
Toplumun iradesine değil, başka merkezlerin beklentilerine konuşan bir dil…
Zaten sahip olduğu yetkiyi de toplumdan almamış.
Kuzeydeki ekonomik yapı da bu zihniyetin aynası.
Üretime değil, kayıt dışılığa; sürdürülebilirliğe değil, günü kurtarmaya dayanıyor.
***
Geçtiğimiz günlerde bir yatırımcı dostumla konuştum.
Güneyde de şirket kurmuş.
İş yapmak, üretmek, büyümek hayaliyle…
Anlattıkları ibretlikti:
"Çin’den ithalat yapıyorlar, vergi sıfır. Yunanistan’dan gelen ürünler yine öyle.
Biz aynı ürün grubunu ithal ederken yüzde 45 vergi ödüyoruz.
Bu şartlarda rekabet etmek mümkün değil.
Kuzeyde bugünkü maliyetlerle güneye mal satmak çok hem de çok zor.”
Bu yalnızca bir yatırımcının hikâyesi değil.
Sürdürülemez bir düzenin özeti...
***
Hem güneyle hem dünyayla aramızdaki uçurum büyürken, statüko da kendini koruyor.
Maalesef kaynaklarımızı doğru kullanamıyoruz.
Düşünsenize, 2026 bütçesinde sağlık alanındaki yurt dışı sevkler için yaklaşık 37 milyon sterlin kaynak ayrılmış.
Bu para yatırıma dönüşemiyor...
Hastalar dışarıya sevk edilirken, hastanelerde hâlâ sessiz bir “yarım mesai” sistemi var; toplım 8 saatlik hizmet karşılığını finanse ederken…
***
Tüm bunların üzerine bir de “Türk Lirası”na esirliğimiz var tabii…
Birlikte eriyoruz.
Gelir eriyor, bütçe eriyor, gelecek eriyor.
Düşünsenize, “bütçe” daha Meclis’te görüşülürken değer yitiriyor.
Ekonomist Erkan Okandan’ın verilerine göre, bütçenin Meclis Komitesi’ne gönderilmesi ile onaylanması arasında geçen sürede 2,8 milyar Türk Lirası kayıp var.
Uçuruma düşmek istemiyorsak sadece ekonomiyi değil; siyaseti, yönetimi, zihniyeti değiştirmek zorundayız.
Kıbrıs meselesini çözerken, kendi içimizi de temizlemek zorundayız.
Kibirden, bencillikten, fırsatçılıktan ve milliyetçi yalanlardan vazgeçerek…







