Kendi binanı kendine kiralamak
Siyaset, bu topraklarda "hizmet süresi" değil, sanki "hayat boyu dokunulmazlık ve imtiyaz" bileti gibi algılanıyor.
"Cumhurbaşkanlığı" ya da "Kıbrıslı Türk liderliği" görevinden ayrılan isimlere özel makam ve personel verilmesini her dönemde eleştirdim.
Rauf Denktaş'a tanınmıştı bu ayrıcalık ilk...
Öylece sürdü...
Talat'a...
Eroğlu'na...
Akıncı'ya...
Şimdi de Tatar'a...
Kimse de çıkıp "Yahu görevim bitti, yetkim bitti, sorumluluğum bitti; ben artık sade bir vatandaşım" demedi.
Tabii Tatar döneminde bu durum, etik sınırları paramparça eden bambaşka bir boyuta evrildi... Kendi binasını kendi için devlete kiraladı!
Bir insan, zaten kendine ait olan, kira ödemese de içinde oturacağı bir binayı neden devlete kiralar? "Maliye zaten bir başkasına bu parayı ödeyecekti" savunması, meseleyi etik olmaktan çıkarıp sadece teknik bir kılıfa sokma çabasıdır.
İnsan nasıl hazmeder bunu?
Üstelik bir ömür sürecek!
***
Ama bu bir "gelenek" haline gelmiş.
Her gelenek doğru olmuyor elbette...
Çünkü bir görev tamamlanınca, yetki ve sorumluluk da bitiyor.
Her lider yaptıklarıyla saygı görüyor sonuçta...
Ya da tam tersi...
Üstelik bu isimler siyasete devam edecekse eğer partiler var.
Parti binaları var.
Hatta şimdi ortada koskoca külliye var.
Eski başkanlar için de çalışma odası ya da bir salon ayrılabilir, özel bir kabul yapacaklarsa, orası kullanılır.
Samimiyetle şunu da anlamıyorum; bir insan neden her sabah bir ofise gitmek ihtiyacı duyar, hiçbir resmi görevi yokken... Üstelik dedim ya böyle bir enerji, siyaset yapma isteği, aktif görev alma arzusu varsa; kapıları açık siyasi partileri var.
***
Yine aynı şekilde eski başbakanlara - özel bir güvenlik sorunu olmadıkça - koruma ya da şoför verilmesini de abartılı buluyorum.
Hem gereksiz yük bütçeye...
Hem de eşitlikçi değil...
Yani bir kurumda otuz sene hizmet veren birisi "emekli" olduğunda unutuluyor. Bir "başhekim" örneğin... Ya da "müfettiş..."
Ama birkaç ay ya da sene başbakanlık yapmak veya beş sene Cumhurbaşkanlığı, bir ömür sürecek kimi avantajlar doğuruyor.
Diyeceksiniz ki, kamusal kaynaklar o kadar gereksiz kullanılırken, gözüne bu mu battı?
Çünkü bu çok ciddi bir "sembol."
***
Bu değil sadece batan!
Kamu düzeni tam bir batak zaten!
Böylesi "emeklilik kıyakları", sistemin genelindeki o büyük bataklığın sadece görünen yüzü.
Kamu düzeni verimlilik üzerine değil, "kim kime, ne avantaj sağlar" üzerine kurulu. Teknoloji çağında hâlâ "yazıcı" kadrolarının olması, sırf ikramiye yükselsin diye emekliliğe sayılı günler kalmışken işletilen terfi mekanizmaları hep aynı kapıya çıkıyor.
Bir dolu gereksiz "yükselme" yeri, bir dolu gereksiz "amirlik..."
Hiçbiri de hizmet ya da hayat kalitesini yükseltmiyor.
Hepsi aynı zihniyetin ürünü...
Partiler üstü bir anlayış bu maalesef...
O yüzden de sıra yollarımıza, okullarımıza, hastanelerimize yani altyapıya gelmiyor, soluduğumuz hava temizlenmiyor, standartlar yükselmiyor.
"Böyle gelmiş böyle gidiyor" hep...







