1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ‘KARAR VERMEDE HEPTEN DEVRE DIŞIYIZ!’
‘KARAR VERMEDE HEPTEN DEVRE DIŞIYIZ!’

‘KARAR VERMEDE HEPTEN DEVRE DIŞIYIZ!’

Ferdi Sabit Soyer, YENİDÜZEN’e yorumladı (!)

A+A-

Ferdi Sabit Soyer, YENİDÜZEN’e yorumladı (!)
2013- 2015 Programının Değerlendirilmesi ve Eleştirisi


“Hangi alanlara yatırım yapılacak. Kararı, Teknik Heyeti verecek!”

“Belki farklı önceliklerimiz var!.. Soran yok. Kararı biz vermeyeceğiz.”


“KKTC devletinin tüm birimleri de devreden çıkmaktadır. Yokuz!”


-------------------


·        Madde 2 . “Bu protokolün II- 3’üncü maddesinde belirtilen krediler hariç diğer yardımlar, Türkiye Cumhuriyeti Teknik Heyetinin teklifi üzerine Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısının onayı ile tespit edilecektir”  
Şimdi bu maddede ifade edilen II-3’teki kredi nedir ki bu KKTC tarafının hiçbir değişi olmadan, doğrudan Türkiye Hükümeti Teknik Heyeti’nin teklifi üzerine, T.C Başbakan Yardımcılığı onayı ile devreye girecektir…
Bakın ne imiş?

·        “Madde 3. Türkiye Bakanlar Kurulu Kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde öncelikle turizm olmak üzere belirlenecek alanlardaki yatırımlara, tespit edilecek esas ve usuller çerçevesinde, Türkiye Kalkınma Bankası ve diğer bankalar aracılığıyla uygun koşullarda kredi sağlamayı…”
Evet, aynen böyle yazıyor. Burada dikkati çekici ilk nokta, “öncelikle turizm olmak üzere belirlenecek alanlardaki yatırımlar”. Burada belirlenecek olan turizm dışındaki alanlar ne? Bunu  kim saptayacak ve kararlaştıracak?. Bu alanların ne olduğuna kim karar verecek?. Bunda karar tamamen KKTC dışına alınmaktadır.
300 milyon dolarlık bir kredi diliminde KKTC makamları karar verici değil, KKTC Kalkınma Bankası hepten devre dışı!
Söz konusu kredinin hangi alana kullanılmasına dair hiçbir kararı, tartışması ve değerlendirmesi olmayacak olan KKTC’ye, bu konuda söz ve fikir de sorulmadan, sonuçta yapılacak olan kredilendirme de deftere yazılacak. Kararımız olmayan bir konuda harcanacak miktar, bize dönük yardım veya borç olarak işlenecek. Peki, belki bunu bu an istemeyiz, belki başka önceliklerimiz var. Bunlar önemli olmaktan çıkmaktadır.
Bu arada bu kredi anladığım kadar, örneğin Turizm alanında illa yeni bir yatırım için ele alınacak. Peki örneğin turizm alanında kendi işini daha da geliştirmek, bu alanda yeni bir proje ve hizmet sunumu için bunu şu andaki yatırımcılar kullanabilir mi? Bence hayır. 
Burada açıkça yazayım, bundan bence KKTC’li  her hangi bir yatırımcının yararlanma şansı hemen hemen yoktur. Üstelik Türkiye’den Kıbrıs’a gelip kendi kaynakları ile yatırım yapan, ya da normal olarak bizim Bankalarımızdan kredi alıp da yatırım yapan T.C li yatırımcıların dahi bundan dönem dönem uzak tutulduğunun şahidi oldum.
Üstelik, T.C Kalkınma Bankası’ndan kredi alıp, Kıbrıs’ta yatırım yapan bir KKTC’li ve T.C’li bazı yatırımcıların da, bu ülke şartlarından kaynaklanan sıkıntılarına, sanki yatırım milyonlarca turistin gittiği Marmaris’te veya Antalya’da imiş gibi, sıkıntılarına da soğuk davranıldığını gördüm ve yaşadım. Çünkü bu krediler  T.C Kalkınma Bankası’nın kurallarına göre ve Türkiye’nin dev ve hareketli ekonomisinin şartlarının yol açtığı koşullara göre verilmektedir...
Bu krediye erişim ise kolay değil ve uygulamada karşılaşılan sorunlarda hiç hesaba katılmamaktadır. Geçmiş örneklere bakılırsa, buna ulaşabilen bir KKTC’li ve Türkiye’den yatırımcının da anasından emdiği de burnundan geldi.
Bu arada bu konumlanışla da KKTC devletinin tüm birimleri de devreden çıkmaktadır. DPÖ, YAGA, KKTC Kalkınma Bankası ve ÖZEL ile KAMU kuruluşlarını aklı bu konuda tamamen askıya alınmıştır. Yokuz!  Karar sahibi olmayı bırakın, söz söyleme dahi yoktur.
Üstelik bu yalnız turizm değildir. Örneğin saptanacak alan nedir? Bu devletin organları, sivil ve kamu alanındaki oluşumlarının ihtiyaç olarak saptadığı bir alan mı olacak bunlar? Bu tamamı ile bizim dışımıza alınmıştır. “ Alan” saptama T.C Başbakan Yardımcılığına aittir...Bu alanları kim saptayacak? Ankara’daki bürokrat mı?
Ayrıca burada ifade edilen bir önemli husus daha var.
“T.C Kalkınma Bankası ve diğer bankalar” ifadesi de vardır.
 Bu diğer bankalar nedir? Buradaki yerel, kamu ve özel bankaları var mı bu tanımlamanın içinde? Eğer yoksa, bu Bankacılık alanında, bir başka haksız rekabetin doğmasına yol açacak.
Bu adımlar, Kuzey Kıbrıs’ta siyaset alanın daha da daraltmaktadır. Bunu eğer dert etmez ve yalnızca bu antlaşmaların özlük haklara dönük getireceğini düşündüğümüz kısıtlamalar üzerinde durursak, hem bileceğiz ki her geçen yıl onlar da, daha fazla budanacaktır. Hem de giderek toplumsal etkinliğimiz daha da daralacaktır. Çünkü bileceğiz ki hedefimiz, toplumsal üretkenliği ve verimliliği, sosyal adalet ve demokratik hukuk devleti ilkelerine dayalı yükseltmek olmalıdır.






‘İç ve dış borç yükü gözümüze sokuldu’

-----------------
“ İç borç stoku 2010 yılında 2,691 milyon TL’den,  2011 yılında 3,179 milyon TL seviyesine yükselmiştir. Toplam iç borç stokunun GSYİH içindeki payı, 2010 yılında % 47,9 seviyesinden, 2011 yılında %52.3 seviyesine yükselmiştir.”
-----------------

Bu programda ilk defa KKTC devletinin iç ve dış borç yükü ele alındı. Bu açıkça yazıldı. Şimdi, iç ve dış borç yükünün bilinir olması ve gündeme gelmesi bakımından bu çok olumludur.
Çünkü biz, sanki böyle bir sorunumuz yokmuş gibi davranıyoruz. Daha ziyade siyasi, “harra gürra” içinde, başarılı olunduğunu söylemek için bu borç yükünü gizlemeyi veya sorumluluğu da başkasına atarak, mesuliyetten kurtulma işleri içinde, debeleniyoruz. 
“Politikalar” başlığı altında 2.2’de “Borçlanmalar” bölümünde özetle, “İç Borçlanma” ile ilgili şöyle yazılmaktadır:
“ İç borç stoku 2010 yılında 2,691 milyon TL’den,  2011 yılında 3,179 milyon TL seviyesine yükselmiştir. Toplam iç borç stokunun GSYİH içindeki payı, 2010 yılında % 47,9 seviyesinden, 2011 yılında %52.3 seviyesine yükselmiştir. Kamunun ticari bankalara ve İhtiyat Sandığı’na olan borç stokunda artış görülürken, Merkez Bankası’nın borç stokunun gerilediği görülmektedir.”
Bu bizim borcumuzdur. Toplumun borcudur. Ama maalesef biz buna gözümüzü kapadık. Üstelik bunun çok sakıncalı bir hususunu da  program açıkça ifade etmektedir.
Bu borcun ödemeleri de yapılmadığı için YILLIK OLARAK bu borca, her yıl, bugün itibarı ile 200 milyon TL faiz yüklenmektedir. Yani borç, kar topu gibi büyümekte, hem devletin, hem de kamu-özel bankaların ve İhtiyat Sandığı’nın üzerindeki yük de artmaktadır.
Buna dair ne yapılacağı ise, ne sivil toplumun, ne de siyasetin gündemine girdi. Sokanları da ya yalanladık, ya lanetledik.
Şimdi bu konu, gözümüze resmen bu Programla, Türkiye tarafından sokuldu. Ama ne acıdır ki buna dair hala ciddi bir tartışma yok.
Kendi kendini yönetmek isteyen, bunu dile getiren herkes, bu sorunların nasıl aşacağına dair düşünce ve eylem üretmelidir.  Üstelikte bu program buna dair ne yapılması gerektiğini de yazmıyor. Ama buna dair bir başka önermesi var. Ona da Dış Borç olgusunu da ele aldıktan sonra değineceğim…
Programda vurgulandığı gibi Merkez Bankası Borç stokunda azalma olması önemlidir. İşte bu nokta borç stokunu artırmak değil, azaltmak için ne yapılacağı ile ilgili arayışımızda önemli olmalıdır.. Bu arada Merkez Bankası’na, siyasete, sivil topluma, aydınlara medyaya da büyük görev düşmektedir.
Çünkü, bu programda bunun giderilmesi için doğru olan, ama çok genel ilkeler yazılmıştır. Bunları yaşam içinde detaylandırmak, programlamak ve uygulamaya sokmak gerekir. Bu programda yazılan genel ilkeler ise özetle şudur. 
- Uzun ve orta vadede kamunun finansman ihtiyacının uygun maliyetlerle karşılanması, Borç yönetimine şeffaflık sağlanması, makro ekonomik dengelerin korunması
 Ayrıca, nasıl olacağını anlamadığım şekilde,” İç borçlanma yükünün sürdürülebilir kılınması için Bütçede faiz dışı fazla yaratılması…” denmektedir.
Şimdi, KKTC Kamu Bütçesinin açıklarının kapatılması için 2013’te 355 milyon TL, 2014 yılında ise 350 milyon TL, 2015 yılında ise 295 milyon TL’ nin, T.C tarafından destek olarak verileceğinin açıkça yazıldığı bu programda, KKTC Bütçesinin iç borçlanmanın giderilmesi için faiz dışı fazlayı üretebilmesi mümkün mü? Değil.
O  zaman, bunun uzun vadede bir hedef olacağı temennisinden başka bir anlamı mı yok? Öyle ise bu sorunu aşmak için ve  hiç olmazsa iç borcun, yıllık, 200 milyon TL olan faiz yükünü ortadan kaldırmak ve bunun kar topu gibi büyümemesi için, bu borcun çevrilebilmesi noktasını ciddiyetle ele almak gerekir.
Bu hükümetin olduğu kadar muhalefetin, iş çevrelerinin olduğu kadar, sendikaların, üretici birliklerinin ve tüm aydınların derdi olmalıdır.
Bu iç borçlanma olgusunun bu programda yazılması bizim için bu temel sıkıntıya dair olayın yüzümüze çarpması gibi bunu algılamalıyız.Bu çarpma artık siyaseti ve toplumsal katmanları, daldığı ağır uyku halinden çıkartması için de sürekli sarsmanın ilk işareti olarak bunu almalıyız..



YARIN: DIŞ BORÇLANMA ve EKONOMİK PROGRAM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1087 defa okunmuştur