
İNSAN HALLERİNİN GÜNDEMİ
Kendini bir ülkeye, bir kamusal alana dahil hissedip onun gündemlerini ve sorunlarını takip ederek görüş bildiren, çözümler oluşturmaya çalışan insanlara imreniyorum. Kendimi yalnız hissettiğim bazı zamanlarda mutlu aile görüntüleri karşısında burnumun di
Kendini bir ülkeye, bir kamusal alana dahil hissedip onun gündemlerini ve sorunlarını takip ederek görüş bildiren, çözümler oluşturmaya çalışan insanlara imreniyorum. Kendimi yalnız hissettiğim bazı zamanlarda mutlu aile görüntüleri karşısında burnumun direğinin sızlamasına benziyor biraz da bu... Bazen de böyle aidiyetsiz, yersizyurtsuz olmak hoşuma gidiyor. Bir aile içinde olmak istemediğimden eminim doğrusunu söylemek gerekirse. Ülkelerin sınırları ise geriyor beni. Tercihimi özgürlükten yana koysam da hayatın beni çok hırpaladığı anlarda bir güvenlik halini özlüyorum sadece.
Evim ve işim Kıbrıs’ın Rum kesiminde. Günlerim daha çok da adanın Kuzey tarafında Kıbrıslı Türk arkadaşlarımla, Kuzeydeki bazı projelerle meşgul geçiyor. Yılın beş ayı ise Türkiye’deyim. Bu üç yerde de yabancı gibi duruyorum. Hiçbir ülkeye aitim sanki. Her devletin eğreti vatandaşıyım. Hayatın her alanında da eğreti duruyorum biraz düşününce. Pek çok şeyin hem kendi hem de tersiyim sanki. Birilerinin benim hakkımda iki uçta görüş belirtmesini hayretle izliyorum kimi zaman. Benimle yeni tanışan bazı kimselerin yaşadığı şaşkınlıklara tanık olmuşumdur. Başkalarından işittiklerinin tam tersi bir durumla karşılaşma şaşkınlığıdır genelde bu… İlişkilerimde de eğreti duruyorum tam çözemediğim bir nedenle. Hep özgürlüğüm elimden alındığında uçup gidebileceğim pencereyi kolluyorum. Her yerde bir gölge gibi dolaşıyorum. Hiçbir şeyi öyle sımsıkı tutamıyorum. Bir çeşit sakarlık haline dönüşüyor bu… Elimdeki pek çok şeyi düşürüp kırıyorum. Hiçbir şeye, hiçbir kimseye “benim” diyemiyorum. Her şeyi her an bir başkasına vermeye hazırım. Yerleşemiyorum ve tam bağlanamıyorum açıkçası... Aşka meyilliyim ama daha çok da bir kavuşamama hali olduğu için böyle bu... İflah olmaz bir ruh gezginiyim galiba ben.
Yazılarımda gündemi takip etmememin bir nedeni de bu devingen ruh hali. Öncelikle aynı yazı her Pazar hem BirGün’de hem de Yenidüzen’de yayınlanıyor. İki farklı ülkenin iki ayrı gündemi var. Biraz da benim seçimim insanlık durumları üzerine yazılar yazmak. Sonuçta bütün bu sıcak politik gündemlerin temelinde iletişim zaafları ve insan olmaya dair problemler yok mu? Hep yazdığım gibi her şey iki kişi arasında başlar Bachmann’ın faşizm konusunda söylediğini anımsayabiliriz: “Faşizm iki kişi arasında başlar”
Bazen o kadar can acıtıcı gündemler oluyor ki yazılarım gökyüzündeki Sırça Saray’dan yazılmış izlenimi mi veriyor diye kaygıya kapılıyorum. İnsanlar ölümle burun burunayken ilişkilerden söz etmek bir duyarsızlık hali gibi anlaşılabilir belki de…
Güncel politikayı bilerek takip etmiyorum bir süredir. Doğrusu çabucak eskiyiveren o gündemlerin ıcığı cıcığı ile uğraşıp zaten yorgun belleğime daha da yüklenmekten sakınıyorum. Hep balkona çıkma hali benimkisi. Çemberin dışında kalma çabası…
Polemikten, kişileri hedef alan yazılardan hoşlanmıyorum. Terazim ne kadar hassas bilemiyorum çünkü. Gözümden kaçan şeyler olabilir ve birilerine adaletsizlik yapabilirim kaygısını taşıyorum hep. Apaçık gördüğüm bir haksızlık karşısında panter kesilirim ama…. Irkçı, cinsiyetçi, militarist, homofobik vb. bakış açıları için çok keskin eleştiriler vardır dağarcığımda. Bazı insanlarda bu tür bakışın zamanla değişebildiğini, bazı durumlarda bunun üzerinde düşünülmemiş bir ezber olduğunu fark ettim ama…
Siz ne düşünürsünüz bilmem de bütün bu bir Uzaylıya ait izlenimi veren yazılar öyle sorumsuzlukla filan ilgili değil. Olanı biteni çok iyi görüyorum. İçine girip kaybolmak istemiyorum yalnızca… Başka bir bakış olabilmeli diye düşünüyorum.
Siyaset sahnesinde bütün olup bitenler temelde insanlık zaaflarıyla ilgili şeyler. Gücü ele geçirenin yapabileceği zulmün bir sınırı yok.
Uçakta yazılmış bir yazı bu… Nedense gökyüzündeyken daha bir aklıma düşüyor şu yersizyurtsuzluk halim… Bazen keyiflidir hiçbir yere ait olmama duygusu, bazense insanın içini acıtan bir ıssızlığa dönüşür.
Hep söylediğim gibi bir şairin yurdu dizeleridir. Çocukluk ülkesi elinden alınanların sığınabileceği bir yerdir yazmanın sonsuz coğrafyaları. Benim ailem okurlarımdır. Bu Pazar buluşmalarını bu yüzden böylesine önemsiyorum.

















