1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Helfrich: “Ben Anke Helfrich isem bunu aklım ve bilgimle yaptığım yaratım ve tarzım sağlıyor”
Helfrich: “Ben Anke Helfrich isem bunu aklım ve bilgimle yaptığım yaratım ve tarzım sağlıyor”

Helfrich: “Ben Anke Helfrich isem bunu aklım ve bilgimle yaptığım yaratım ve tarzım sağlıyor”

Dünyada yaşayan birçok önemli caz ustası ile sahneye çıkmış, caz dünyasının ve festivallerin aranan tecrübeli ismi Alman caz piyanisti Anke Helfrich ile sahne aldığı Olive Grove’deki Pharos Sanatlar Vakfı etkinliği sonrasında sohbet ettik.

A+A-

Murat OBENLER

Dünyada yaşayan birçok önemli caz ustası ile sahneye çıkmış, caz dünyasının ve festivallerin aranan tecrübeli ismi Alman caz piyanisti Anke Helfrich ile sahne aldığı Olive Grove’deki Pharos Sanatlar Vakfı etkinliği sonrasında sohbet ettik.

“Afrikadaki yaşamımızın da, annemin öğrenme odaklı özgürlükçü yaşam hikayesinin de üzerimde önemli etkileri vardır”

İnsanın kökleri her zaman hayatında çeşitli seviyelerde önem taşır. Sizin de üç kıtaya yayılan ilginç bir hikayeniz var. Bunun sanatınız üzerindeki etkilerini de sizden dinlemek isterim…

Benim ailem görevlerinden dolayı Namibya’da yaşadığı için benim çocukluğum orada geçti diyebiliriz. Oradalarda apartheid rejimi vardı ve Afrikalı çocuklarla sokakta birlikte oynuyordum, sokaktaki müzikleri duyuyordum vs. Tabi o dönemlerde müzik bilincim yoktu ama daha sonraki yıllarda bilinçlenme sürecim ilerleyince Namibya’ya giderek oranın müzik kültürü üzerine araştırmalar yaptım, bol bol müzik dinledim. Orada müziğin siyasi arka planları da var. İnsanlar eşitsizliklerin hakim olduğu bir coğrafyada yaşıyor ve siz de bununla ilgili farkındalık geliştirdikçe o atmosferi daha çok yaşıyor, kültürü daha çok anlıyorsunuz. Çiftçi bir aileden gelen ve eğitim almamış olan annem hayatı boyunca çocuklarla ilgilendi. Hayatı hep öğrenmekle geçti ve 80 yaşına geldiği bugünlerde bu öğrenme sürecini hala daha devam ettiriyor. Küçük kardeşimin master çalışmalarında onun öğrenme sürecinden kendisi de kitaplar okuyarak bir şeyler öğrendi. Benim müzikal sürecimi de yakından takip ediyor ve müzikal olarak da donanımlı bir insan olduğunu düşünüyorum. Öğrenmeye açık bir insan olması kendisinin en büyük kazancı oldu bence.  Özgür bir birey olarak kendi sevdiği şeyleri yaptı ve bizler için de örnek oldu. Tabi annem Namibyadaki bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için de çok çalışan birisi idi. Annem ayrıldıktan sonra iki çocuğuyla Almanya’ya geri döndü ve bizleri de Weinheim’de yetiştirdi. Bizlere spor yapmayı öğrenmemiz için önemli imkanlar sundu. İkinci eşi ilkinin tersine çok yaratıcı ve açık görüşlü birisi idi ve benim müziği seçip ilerlemem konusunda da bana büyük bir motivasyon sağlıyordu.

“Amerikan askerlerinin caz yaptığı askeri kulüpte onlarla çalmak beni her alanda ileriye götürdü”

Bu arada senin müzikle ile etkileşimin ne zaman oldu?
Güney Almanya-Fransa sınırında bir konsere gitmiştik. Bizim Mannheim eyaletinin Heidelberg bölgesinde Amerikan askerleri konuşlanmıştı ve Amerika’dan caz müzisyenleri de onlara konser vermek için gelmişti. Ben de o zamanlar 11 yaşındayım ve Heidelberg Müzik Okulu’na gidiyordum. Bir şekilde oraya girmeyi başardım ve onları dinledim. Babamın LP ve albümlerinden bu müziği dinlemiştim. Annem bana piyano çalmamı öneriyordu ama ben okulun son yıllarında bir okul müzik topluluğunda caz parçaları çalmaya başladım. Bu gruptan basçımız New York’a gidip çok ünlü oldu, baterist Berlinde , gitarcı Hollanda’da profesyonel müzisyen olarak çok iyi yerlere geldiler. Aslında böylesi bir ekipte müzik yaptığım için şanslıydım. Ben ise Amerikan askerleri ile birlikte zaman zaman üslere giderek oradaki bir Askeri Kulüpte çalmaya başladım. Benim için ayrıca çok iyi bir sosyal kültürel ortam oldu. Birçok yeni arkadaşım oldu, İngilizceyi öğrendim, okulda da Fransızca öğrenmiştim. Caz öğrenmeye karar verdim ve Amsterdamda okula başvurdum. 1989’da Amsterdamse Hoogeschool voor de Kunsten’te okudum ve orada 6,5 yıl kaldım. New York’ta bir müzik bursu almak için başvurdum ve kazandım. Orada kaldığım 6 ay tehlikeli olmasına rağmen müthişti. Orada Kenny Barron ve Larry Goldings ile özel çalışmalar yapma imkanı buldum. Konservatuvarı bitirdim ve 1994’te 4 haftalık bir Kanada müzik kampına katıldım. Rocky Dağları’ndaki bu kampta dünyanın her yanından gelen genç müzisyenler sabahtan akşama müzik yaptık. Piyanoda uyuya kalıyorduk. Oradaki birçok arkadaşım müzikal Grammy kazanacak noktalara geldi. Hepsiyle de iletişimi sürdürdüm.

“Yarışmalardan kazandığım parayla cd dolduruyordum. Mark Turner ve Roy Hargrove ile yaptığım albümleri asla unutamam”

Sanıyorum artık kariyer dediğimiz bölüme geçebiliriz…
Evet. Daha sonra bir caz müzik yarışmasına başvurdum. Avrupadan 600 grubun katıldığı yarışmada benim de içinde olduğum 6 grup yarışmayı kazandı. Hem para ödülü hem de basına tanıtım açısından bu çok iyi olmuştu. Buradan aldığım parayla ilk Christian Eckert Quartet ile Musing (1995) ve ardından da Jens Bunge - With All My Heart(1996) adlı CD’leri doldurdum. Sonrasında yeni bir ödül kazandım ve bunla da New York’ta  müthiş saksafoncu Mark Turner ile “You’ll see” albümünü doldurdum . Sonrasında benim için rüya gibi olan ve şu anda 94 yaşında olan usta trompetçi Roy Hargrove ile trio olarak “Better Times Ahead” albümünü yaptık. Sonra Almanya’da bir cd yaptım. Bu böyle bugüne kadar geldi.

“Cinsiyet ayrımına göre sanatımı konumlandırıp icra etmiyorum. Okulda kadın öğrencilerimin çoğalması için onları cesaretlendiriyorum”

Ben “Avrupa’nın en iyi kadın caz piyanisti” tabirini oldukça cinsiyetçi buluyorum. Bir müzisyenin cinsiyeti değil de yeteneği ile anılmasını arzu ederim. Yani erkek cazcılar içinde en iyi değil de kadın cazcılar içinde en iyi tabiri bana anlamsız geldi.
Ben hiçbir zaman bunu dile getirmedim. Tüm müzisyenler eşittir ve cinsiyet ayrımına göre sanatımı konumlandırıp icra etmiyorum. “Kadın Besteciler Kitabı” kitabını hazırlayan kadın yazar beni de bu kitaba layık gördü ve bu büyük bir onurdur. Böylesi bir kitapta takdir edilmem önemliydi ve ben 60 yaşında hayatını kaybeden yazarın sözlerini bir eserimde kullandım. Onun “Çoğu kadın daha fazla mücadele etmek zorundadır, müzikte bile.” sözleri benim için çok değerlidir. Müzik hayatım boyunca birçok ayrımcılığa da uğradım ve hala daha bunlarla savaşmak zorundayım çünkü bazı insanlar sizin bazı şeyleri yapamayacağınızı zannediyor ama siz de bunu yapmak için daha fazla efor harcıyorsunuz gibi. Tabi iş hayatında sadece kadınlar değil herkes mücadele etmek zorunda.
Ben ilk dersini Mannheim Müzik ve Performans Sanatları Üniversitesi’nde 1999’da vermiş bir öğretmenim de aynı zamanda ve o yıllarda benden birkaç yaş küçük olan çoğu öğrencim erkekti. Ayrıca 2011’den bugüne de Dr. Hoch'un Frankfurt’taki Konservatuarı’nda da dersler veriyorum. Son yıllarda kadınlar da çoğaldı ve ben onların daha da çoğalması için kendilerini cesaretlendiriyorum. Kadınların müzikte daha fazla yer almaları hepimiz açısından çok cesaretlendirici bir gelişmedir.

anke-foto-3.jpg

Kadın kimliğinizle sanatsal üretimler sürecinde daha fazla zorluklarla karşılaştığınızı düşünüyor musunuz?
Tabi ki insanların kafasında birçok önyargı var. Bunun hayatınızın her alanında etkilerini görüyorsunuz. Bunlar engellerdir ama siz de kendinizi cesaretlendirecek yollardan gidiyorsunuz. Sanat gibi, üretmek gibi, eğitmek gibi, öğretmek gibi.

“Almanyada caz sanatçıları en fakirin de fakiri durumundadır”

Siz caz müziğinin elit bir müzik olduğuna inanıyor musunuz? Bir de sosyo-ekonomik olarak sadece parası olan insanların caz müziğini dinleyebildiğine inanıyor musunuz?

Almanya’da caz enstitüleri var, sendikalar var. 2019’da Almanya’da tam da söylediğiniz konular üstüne bir araştırma yapıldı ve Almanya’da ortalama bir caz müzisyeni aylık olarak 1000 Euro’dan az kazanıyor. Bu sorunuzla da düşündüğümüzde biz sanatçılar en fakirin de fakiri durumundayız. Biz en alttayız. Almanya’da yetişmiş caz müzisyenlerin çok azı bu konuları konuşuyor. Bir korona dönemi geçirdik ve Alman bir caz müzisyeni olarak sosyal bir devlette yaşadığım için şanslı olduğumuzu düşünüyorum. O dönemde çeşitli kurumlar CD’lerimizi aldı, bizleri desteklediler. Birçok müzisyen bu dönemde kendi hayatına son verdi. Birçok müzisyen bu dönemde uzun süreler hastanelerde kaldı ve sonrasında da toparlayamadı.

“Bazı insanların caz müziğini bir statü göstergesi olarak dinlediği veya işletmesinde çaldığı doğrudur.”

Siz caz müziğinin dinleyici yelpazesi meselesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bazı insanların caz müzisyenlerin CD’lerini bir dekorasyon malzemesi veya statü göstergesi olarak aldıkları doğrudur. Bazı insanların caz müziğini bir statü göstergesi olarak dinlediği veya işletmesinde çaldığı doğrudur. Tabi zengin insan elit demek değildir ve bunları birbiriyle karıştırmamak gerekir.

Tabi ki ben asla müziğimi insanlara beğendirmek için yapma ihtiyacı hissetmedim. Dinleyicinin yaptığı müziği takdir etmesini her müzisyen ister ama öncelikle ben bir şeyler yapmalıyım ve yapmak istediğimi biliyorum. Bu otantik de olmalı vs. ve ben onu yapıyorum. Kendimden bir şeyler olması önemlidir. Hit olması için müzik yapmıyorum ve öyle de düşünmüyorum. Sahnede zaman zaman eski ve/veya yaşayan bir piyaniste atıfta bulunarak eserlerimi çalıyorum çünkü onun dünyaya bıraktığı eserleri başkalarının da keşfetmesini veya unutmamasını istiyorum. Bir akademisyen caz piyanisti olarak bunu yapmam gerektiğini düşünüyorum.  Kendi ailem de dahil bazen insanların caz müziğini sevmediklerini görüyorum ve bu beni strese sokuyor.

Tabi ki herkesin caz sevdiği bir dünya yok. Keşke caz hakimiyetinde bir dünya olsa ama…
Bazen de öyle bir dünyada yaşayabileceğimizi düşünüyorum ki her şey çok güzel, hiçbir hastalık yok, kendi istediğimiz müziği yapıyoruz ve icra ediyoruz.

“Tüm ustalara saygı duyuyorum ama her şeyi kendim yeniden yaratarak, benim yorumum ve tarzım ile sunuyorum”

Son olarak klasik dönem caz ve yeni yüzyıldaki çağdaş caz arasında bir farklılaşma olduğuna veya bu tür kategorizasyonlara inanıyor musun?
Bugünlerde sadece geleneksel şarkıların çalınması diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Her şeyi ben kendim yeniden yaratarak sunuyorum. Benim yorumum ve tarzım işin içine giriyor. Ben Miles Davis, Louis Armstrong gibi ustalara çok saygı duyuyorum ama ben benim ve bunu da kendi aklım ve bilgim ile yaptığım yorumum sağlıyor.  1060’larda caz ortamı içinde olan siyahi bir müzisyen olmak isterdim ama olamam (biraz ırkçı görünecek ama). Avrupalıyım, kendi kişisel tarihim var ve kendi müziğe yaklaşımım var, bir tarzım var ve bunu yaşatma peşindeyim. Birçok şey dinleyerek kendimi geliştirmenin peşindeyim.

…KISA KISA…KISA KISA…KISA KISA…
Afrika… derin etkileşim

Müzik.. Hayatım

Bob Marley…. Severim ama çok dinlemem

Sanat… Çok sevdiğim her şeyi yaptığım şey

Piyano… Zor iş ama çok seviyorum,onsuz kendimi hayal edemiyorum

Ağaçlar…  Çok önemli, hayat kurtaran gibi

Hayvanlar… çok severim

Evren… Çok büyük bir şey

Bestelemek…Çok önemli

Albüm… Yapacağınız bir sonraki işlerin toplanma yeri

Caz müziği… Her şey

Yarışma… Nefret ederim,aptalca,sadece tanıtıma faydası var

Sahne… Her gün farklı bir şey, şekil, atmosfer,meydan okuma

Çılgınlık… Bir miktar gereklidir,iyidir, bütünüyle değil

Bu haber toplam 1293 defa okunmuştur
Etiketler :