1. YAZARLAR

  2. Dilek Karaaziz Şener

  3. Gidişat Kötü! Dünya Nasıl Kurtulacak?
Dilek Karaaziz Şener

Dilek Karaaziz Şener

Gidişat Kötü! Dünya Nasıl Kurtulacak?

A+A-

Gezi Parkı çok şey öğretti.

Bu bir değişim mi? Sorusunu çok sordum kendime…
Sonra soru cümlesini çevirip bir de değişimin aslında farkındalık yönünde bizlere ne öğrettiğini sorarak işe başlamanın daha doğru olacağına inandım.
Gezi Parkı’na öncelikle halk gözüyle baktık. Baktım.
Sonrasında daha da spesifik bir hal aldı bakış konumları ve anne, kadın, eğitimci, sanat tarihçi gözüyle yeniden odaklandım.
Yazılacak ve altı çizilecek o kadar çok başlık var ki!
Süreç devam ediyor ve birçok kişi de kendi bakış açılarından Gezi Parkı’na bakmaya bu bağlamda da ülkenin geniş bir sosyolojik, siyasal ve kültürel panoramik resmini kendi masasına yatırmaya devam ediyor.
Psikologlar, mimarlar, avukatlar, sosyolog ve öğretim üyeleri konuşuyor, yazıyor.
Onca biriken yazı ve görüntü arasından çıkmak için bazen cebelleşiyorum.
Olaylar olaylara eklenirken imaj bombardımanlarına bir de onca yorum eklenince ister istemez sapla saman bir birine karışıyor.
İnsanın aklının dinç olması, objektif konumunu ciddi koruması esas böylesi bir hercümerç içinde!

***
Sydney’den gelip İstanbul’da eğitimine devam eden bir sosyoloji öğrencisini Gezi Parkı sayesinde tanıdım. Bilinçli veya rastlantısal bir sebeple bir araya gelerek fiziksel bir tanışmadan bahsetmiyorum. Herkes gibi ben de onu, önce isimsiz haliyle okudum, gördüm ve bildim. İsminden, kim olduğundan ve hatta milliyetinden önce, aklımda bu genç insanla yeşeren cümlenin içinde geçen bir sıfat önemliydi.
Kadın oluşu!
Genç bir kadın!
Şimdi diyeceksiniz ki, cinsiyet farklılığı göz etmişsin.
Dünyada bu kadar çok acı varken ve bir hemcinsimin kendini toplumsal mücadele aracından tüm şiddetiyle fırlayan suya doğru göğsünü siper etmişken, bu kadarcık taraflı bir bakış açısından dolayı üzgünüm…

Kate Cullen (basının ona verdiği isimle Siyahlı Kadın) daha sonra birçok gazetenin köşe yazarlarının başlıklarında ve yazılarında yer buldu.
Burada amacım yazıları eleştirmek değil!
Polemik yaratmak hiç değil!
İçinde üzüntüyle okuduğum ve taraflı olduğuna inandığım yazıları, ciddi görmezden geleceğim gerçeğini de buradan yazmak istiyorum.
İsim, yer veya mekanı önemli değil yazıların, esas olan içeriğine sinen “öfke” dolu hislerin ne kadar tehlikeli ve de acıtıcı olduğudur.
Hepimiz dünya insanıyız ve bir gün dünyadaki yaşam denilen yolcuğumuz sona erecek. Meçhule kalkan gemiye bindiğimizde, arkamızda bıraktıklarımızla, kendi sosyal çevremiz doğrultusunda, anılacağımızdır.
Bunca “nefret” niye? diyebiliyorum, sadece!
Bunca “nefret söylemi” neden?
Niçin?
Eğer yazı yazıyorsanız ve yazdıklarımız da kamuya açık bir alanda iletişimde bulunuyorsa, ahlaki değerlerin sorumluğunda halka karşılamak önem taşır. En azından benim gözümde böyle olmalıdır.
Anlattığınız dersin ve verdiğiniz kaynakların bile, gelecek yetiştirdiğiniz için, öğrencilerinizin üzerinde bırakacağı etkiyi düşünerek, objektif ve bakış açısının onların sorularına açık bir tutuma zemin hazırlaması esastır.

***
Sözü fazla dağıtmadan, Kate Cullen bir sosyoloji öğrencisi ve yazılanlardan anladığım ve tanıdığım kadarıyla bir süredir İstanbul’da yaşıyor.

Cullen ile bir söyleşi gerçekleşti ve basına genç kadının sözleri yansıdı; öncelikle sorulan soru onu tanıdığımız fotoğrafla ilgiliydi: Resminiz tüm sosyal ağlarda yayıldı. Bize hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Protesto İstanbul'da başladığı zaman ne yapıyordunuz?
Cullen soruyu aynen şu sözlerle cevaplıyor: “21 yaşında Sydney’li bir sosyoloji öğrencisiyim. Öğrenci değişim programından yaralanarak Eylül 2012’de İstanbul’a geldim. Ve o tarihten bu yana eğitimimi burada sürdürmekteyim. Başlangıçta, sadece İstanbul'da bir dönem kalmayı planlıyordum. Fakat şehri ve şehirde yaşayan insanların kültürünü sevdim. Bir yıl daha kalmaya karar verdim.”

 

Yapılan söyleşi de Kate Cullen kendisine yöneltilen soruları tüm açıklığıyla, cevaplıyor. Türkiye’de bulunuşundan, dolaştığı ülkelerin profillerine kadar yaşamına yansıyan görüntü kareleri hakkında, bazen bir kadın bazen bir genç bazen de sosyolog gözüyle bilgi veriyor. Galiba onca anlatım içerisinde hepimizin merak ettiği Gezi Parkı protestolarına nasıl katıldığı oldu. “Gezi Parkı'nda protestolara nasıl dahil oldunuz?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Mayıs sonunda Gezi Parkı hareketini duymuştum. Arkadaşlarımdan çoğu burada yer almıştı.  Mayıs ayı boyunca İstiklal’de birçok protestoya tanık olmuştum. Cihangir’deki evime yürürken gaz yedim. Hayatımda böyle bir şey yaşamamıştım. Ağrı çekerken gözlerim yandı ve nefes alamadım. Neyse ki bir adam beni yakaladı ve diğerlerinin yardımıyla bir bina içine çektiler. Orada bir kaç kişi gözlerime fışkırtmam için fışkırtma bana limon verdi. Sonra yanmaya yatıştırmak için süt fışkırttılar. Kimse kim olduğumu sormadı. Onlar diplomasız yardıma muhtaç birisi olarak beni görüp, tedavi ettiler. Ne olduğumun önemi yoktu. Türk veya yabancı, eşcinsel, Müslüman veya Hıristiyan ya da kadın veya erkek… Eşit ve sevgi ile beni tedavi ettiler. Bu gru şiddete karşı iyilik ve güçle bir araya gelmişti. Benim için de aynı şey ilham kaynağı oldu. Çok şey borçlu olduğum bu insanlarla dayanışma içinde hareket etmek, onların yansıması benim içimdeki eşit dayanışma arzusunu tetikledi.”

Kate Cullen ile yapılan söyleşi tüm bu alıntılarımdan ibaret değil. Ve fakat benim için önemli olan kelimelerin altını çizmek adına bu yazı için yeterli olacaktır sanırım: Cinsiyet, dil, din, ırk ayırımından uzak bir birlik!
Kısaca EŞİTLİK diyelim bunun adına…

***
Gezi Parkı’ndan yansıyan tablo önümüzde: EŞİTLİK!
Herkesin birlik ve beraberlik içinde bir araya geldiği ve aynı kaygıların yansımasında diller, ırklar, cinsiyetler üzerine çıktığı bir ortamın yaratılması… Yaratıldı!
Bundan sonraki adım daha da güç gibime geliyor. Bir araya gelmek, ne kadar kolay gibi görünse de, bir aradalığı korumak adına atılan adımların daha dikkatli ve sağlam olması gerektiğini gösteriyor her gün yaşadığımız gündem gelişmeleri… Kutuplaşmalar ayrılıkları getirir. Özellikle de fikir uyuşmazlıklarının yarattığı kutuplaşmalar. Kutuplaşmalar öfkeyi körükler. Öfkeler kırgınları da beraberinde getirir. Acıları, hüzünleri, kayıpları ve onarılması güç yok oluşları…

Peki, ne yapmak gerekiyor?

Ingmar Bergman’a sormuşlar: “Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?”
‘Utanç’ demiş Bergman.

‘Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir!’ 

 

***

http://norhetorike.com/2013/06/26/interview-4-1-8-kate-cullen-siyahli-kadin-the-woman-in-black/

www.whatishappeninginistanbul.com

Bu yazı toplam 2729 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar