
Gerek kalmadı bir başkasının anlatmasına...
Ganimet, en önemli zehirmiş, bir toplumun değerlerini yitirmesi adına...
Gördük...
Yaşadık...
Anladık...
Gerek kalmadı, bir başkasının anlatmasına...
***
- “İşimi gördü...”
- “Meselemi çözdü...”
Meğerse ne kadar da te
Ganimet, en önemli zehirmiş, bir toplumun değerlerini yitirmesi adına...
Gördük...
Yaşadık...
Anladık...
Gerek kalmadı, bir başkasının anlatmasına...
***
- “İşimi gördü...”
- “Meselemi çözdü...”
Meğerse ne kadar da tehlikeli sözcüklermiş bunlar...
Siyasetin aklı oldu, ele ayağa yüreğe hükmetti sessizce...
Adeta anahtar oldu, her dört beş yılda bir oy sandığını açmak adına...
Ama aslında o anahtarın, geleceği kilitlediğini fark etmedi geniş yığınlar...
Ya da fark ettiğinde çok geç olmuştu artık, geriye dönülmez bir yola girmiştik bile...
İzledik...
Sustuk...
Baka kaldık, çaresizce...
Gerek kalmadı, bir başkasının anlatmasına...
***
- “Bana dokunma”
Ne kadar korkunç, ne kadar bencil, ne kadar iğrenç bir hismiş bu...
Yıllar yılı değerleri kaldırdı ortadan, ilkeleri söndürdü...
Değişimi “kendinden gayrı” istedi çokları...
Partizanlığa isyan etti, kendine gelince sindi, koştu peşine....
Kirliğe başkaldırdı, kendine gelince sesi çıkmadı...
Ne zaman ki bir yalan, bir yanlış, ilkesizlik “kendine de dokundu” kimilerinin, rahatsız oldu!..
“Bana dokunmayan” yılanlar diyarında, “çok yaşadığımızı” zannederek, kısılı kaldık bir kapana...
Sindik...
Kanıksadık...
‘Böyle gelmiş böyle gider’ dedik, sadece...
***
Herkes...
Bir başkasına çağrı yapıyor şimdi:
“Özeleştirinizi yapınız.”
Oysa...
Kimse...
Kendinden başlamıyor yine...
Ben yanmayım...
Sen yan biraz...
“Biz” bağıralım birlikte (!)
Vaziyet bu işte...

















