1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3.  “Döviz kuru da faiz oranı da artacak”
 “Döviz kuru da faiz oranı da artacak”

 “Döviz kuru da faiz oranı da artacak”

Ekonomist, DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Besim, Türkiye’de gerçekleşecek 14 Mayıs seçimlerinin ardından Türk Lirası’nda yaşanacak değer kaybının fiyatlara yansımasının kaçınılmaz olduğunu ifade etti.

A+A-

Ayşe GÜLER

Ekonomist, DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Besim, Türkiye’de Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında hem döviz kurlarının artacağını hem de faiz oranlarının yükseleceğini söyledi.

Besim, seçim sonuçlarına paralel, döviz kurlarının nasıl seyredebileceğine yönelik 3 farklı senaryodan bahsederek, bunları şöyle sıraladı: Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilir, Meclis’te AKP çoğunluğunda olursa döviz kurları aynı şekilde devam edecek. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığını kazanır, Meclis’te çoğunlukla muhalefet olursa ilk etapta sıçrama olacak, gelişmelere göre şekil alacak. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis’teki çoğunluğu muhalefet kazanırsa, döviz kurları ilk 2 senaryonun ortasında seyredecek. Yani, kötünün iyisi olacak.

Türk Lirası’nda yaşanacak değer kaybının fiyatlara yansımasının kaçınılmaz olduğunu da ifade eden Besim, “İstikrarsız durumlarda kur değişikliğinin fiyatlara yansıması yüzde 100 ve üzeri olur.  2021’den sonra bunu yaşadık” değerlendirmesinde bulundu.

Hükümetin en temel konularla ilgili hiçbir adım atmadığını, bu nedenle de Türkiye’deki seçim sonrası için pozisyon almasını beklemediğini ifade eden Besim, “Hükümet; yeterince ev ödevini yapmıyor, yeterince piyasayı ölçmüyor, toplumun ne istediğini, nereye destek vereceğini görmüyor. Kendi dünyasında bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bunların doğru olmadığını görüyoruz” şeklinde konuştu.

Besim, vatandaşlara belirsiz araçlardan kaçarak, döviz cinsinden pozisyona geçmesi konusunda tavsiye verdi, Hükümetin atılabileceği adımları şöyle sıraladı: Temel gıda ürünleri uygun fiyattan topluma sunulmalı. Temel gıda ürünlerinde dış ticaret rejimi gözden geçirilmeli. Seçim sonrasında önlemler paketi yapmasını beklemiyorum. Hükümetin hiçbir zaman koordineli bir şekilde ekonomik politikası olmadı. Ekonomi Koordinasyonu Kurulu vardı çalıştırılmıyor. Konut sisteminde vergilendirme sistemi yeniden gözden geçirilmeli. Dış talepten dolayı yaratılan aşırı kar daha fazla vergilendirilmeli.

Enflasyon ve yanlış politikalar nedeniyle ülkedeki orta kesimin zayıflamaya başladığına dikkat çeken Besim, “Gelir dağılımı meselesi, bir ülkenin sosyal ve demokratik yapısıyla ilgilidir. Orta kesimi zayıflamış toplumlarda her zaman demokrasi sorunu olur” şeklinde konuştu.

Öte yandan Besim, enflasyonun yüksek olduğu dönemde kayıt dışılığın arttığına da dikkat çekerek, milli gelirin yüzde 50-55’inin Maliye Bakanlığı’na beyan edilmediğini, bu durumun da ekonomik açıdan ciddi kayba neden olduğunu sözlerine ekledi.


“Her krizde çok ağır bedeller ödüyoruz”

● Besim, “Yıllardır yapmamız gereken reformları, almamız gereken tedbirleri ve güçlü bir kamu maliyesi ve buna bağlı politikaları geliştirmediğimiz için krizleri en ağır şekilde yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

Ekonomi ne durumda?

“Ülke ekonomisi belli yapısal sorunlarıyla yürüyen ekonomidir. Yapısal sorunların başında da yardıma bağımlılık olması geliyor. Kullandığımız Türk Lirası istikrarsız. Bu nedenle de fiyatlarda ve enflasyonda sorun yaratıyor. Bu duruma paralel de faizlerin yüksek olması diğer sorunlardan biri…  Bu dönemde değil ama geçtiğimiz dönemlerde faizler yüksekti.

Kamu yönetiminin yıllar içerisinde çağdaş veya dünya gelişmelerine göre adapte edememesi, esnek olamaması ve dinamik çalışamaması nedeniyle sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, enerji gibi en temel hizmetlerini sunamamasından dolayı yapısal sorunlarla birlikte dış şoklar ülkemizi etkiliyor.

Türkiye ile aynı para birimini kullanmamızdan dolayı orada yaşanan sorunlar, bizi de etkiliyor.

COVID süresine de bu yapısal sorunlarla girmemiz ülkede müthiş ekonomik sorun yarattı. Ülke ekonomisinin hizmetlere dayalı, dış talep ve yabancılara satılır olmasından dolayı COVID nedeniyle bunlara erişim ya sınırlandı ya da ortadan kalkması turizm, yüksek öğrenim ve ekonomiyi de ciddi şekilde etkiledi. Mali yapımızın çok zayıf olmasından dolayı, Hükümet de gerekli desteği verip, krizden daha az mağduriyet ya da daha az zarar görerek çıkmayı başaramıyor. Her krizde çok ağır bedeller ödüyoruz. Çünkü, yıllardır yapmamız gereken reformları, almamız gereken tedbirleri ve güçlü bir kamu maliyesi ve buna bağlı politikaları geliştirmediğimiz için krizleri de en ağır şekilde yaşıyoruz.”

 

COVID dönemi sonrasında da ekonomideki kriz, darboğaz devam etmedi mi?

“COVID sonrasında mal ve hizmetlere yönelik önemli bir talep artışı oldu. Bu nedenle de talep enflasyonu ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika’da yüzde 10’lara çıkan enflasyonu gördük. Ama bunların ötesinde, Türkiye’de hükümet normal olmayan para politikası geliştirdi. Enflasyonla mücadele etmek için faizlerin artırılması gerekirken Türkiye bu adımın tam tersini yaptı. Bu hamleyle de dış ticaret açığını halletmeyi düşündü. Süreç içerisinde ithalat durmadı ve devam etti. Topluma ikamesini yerel olarak sunamazsanız, talep devam eder. İhracatta Türk Lirasını değersizleştirerek, uluslararası piyasalarda rekabet etmek yetmiyor. Bu nedenle de Türkiye yüz milyarlarca dolar açıkla karşı karşıyadır. Bu, tarihinde görülmemiş bir açıktır.”

 

Bu durum, ülkemizi nasıl etkiledi? Bizde de ciddi bütçe açığı yok mu?

“Bizde de var. Türkiye bu politikaları uyguladı, başarısız oldu, çok daha büyük sorun, enflasyon sorunu yarattı. Bizde Türk Lirası kullandığımız için daha kötü ve daha yüksek büyük bir enflasyon oranı ile karşı karşıya kaldık. Enflasyon, çok sorun yaratan bir olgudur. Özellikle Amerika ve Avrupa enflasyondan kurtulmak için büyümemeyi bile göze alarak politika üretiyor. Çünkü, enflasyonun olması ülkedeki kaynakların doğru alan ve projelerde kullanılmasını olumsuz etkiler. Enflasyonist ortamda iş insanı doğru karar veremez, karar verirken de risk primini ekler. Bu nedenle de fiyatlar beklenilenin üzerinde… Yani ithalatçı veya üretici önümüzdeki dönemde belirsizlik olması nedeniyle risk birimini mutlaka fiyatlara yansıtıyor. Yansıttığı için de enflasyon beklenenin çok üzerinde oluyor.”

 

Şu anda yeniden bir hareketlilik var. Enflasyonda bizi ne bekliyor?

“Enflasyon kamu maliyesine de çok olumsuz etkiler yapıyor.  Örneğin; kamu maaşlarına hayat pahalılığı yansıtılıyor. Bu da giderler kısmında ciddi artışa neden oluyor. Artışı hükümetin, bakanlığın karşılaması çok da kolay olmaz.”


“Orta kesimi zayıflamış toplumlarda her zaman demokrasi sorunu olur”

● Besim, enflasyon ve yanlış politikalar nedeniyle ülkedeki orta kesimin zayıflamaya başladığını ifade etti, “Gelir dağılımı meselesi, bir ülkenin sosyal ve demokratik yapısıyla ilgilidir. Orta kesimi zayıflamış toplumlarda her zaman demokrasi sorunu olur” değerlendirmesinde bulundu.

Böyle bir ortamda, kayıt dışı ekonomi de artmıyor mu?

“Enflasyonun yüksek olduğu dönemde kayıt dışılık da artar, vergi kaçırma yüksek olur. Çünkü, iş insanı, kazancının sürekli olacağını göremediğinden dolayı gerçek gelirini devlete beyan etmez. Bu nedenle de kayıt dışılık daha yükselir. Milli gelirin yüzde 50-55’i Maliye Bakanlığı’na beyan edilmiyor, vergilendirilmiyor. Bu durum da ülke ekonomisinin yarısından fazlasının vergilendirilmediğini gösteriyor. Bunlar çok büyük bir kayıp. Bunun yanı sıra, enflasyonist ortamlarda gelir dağılımı çok bozulur. Gelir dağılımı meselesi, bir ülkenin sosyal ve demokratik yapısıyla ilgilidir. Orta kesimi zayıflamış toplumlarda her zaman demokrasi sorunu olur. Enflasyon ve yanlış destekleyici politikalar nedeniyle orta kesimi zayıflatmaya başladık. Bundan dolayı da demokrasi ve temsiliyet de olumsuz etkilenecek. Bu en büyük meseledir. Enflasyonun yarattığı en büyük sorun gelir dağılımındaki erozyon, orta kesimin erimesidir.”

344272293-1543123529548360-1796650503888022880-n.jpg

Peki Hükümetin icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Hükümet gerek COVID, gerekse yüksek enflasyonu yaşadığımız döneminde asgari ücretli ve sabit  özel sektör bordrolu kişilerin desteklenmesine yönelik etkin ve güçlendirici politika uygulamadı. Bu da en büyük zafiyetleri ve yanlışıdır. Bu durum bize sosyolojik olarak geri dönecek.

Orta kesimin zayıflaması, fakirleşme ve gelir dağılımının bozukluğu insanların kriminal vakalara yönelmelerine neden olur. Sadece bu konuda değil, sağlık bağlamında ciddi başarısızlıklar da gördük.

Gıda enflasyonu konusunda bir çalışma yaptım, Malta ile ülkemizi karşılaştırdım, kur farkını ve enflasyonu da ekledim. Gıda enflasyonu konusunda Malta ile aramızda yüzde 47 fark ortaya çıktı. Benim hükümetim toplumun en temel ihtiyacı olan gıda enflasyonunu Avrupa’dan ve diğer ülkelerden yüzde 50’ye yakın daha yüksek oranda olmasına müsaade ediyorsa, ben bunu büyük başarısızlık olarak görüyorum. 1 litre sütü 30 TL’ye yakın alıyorsak, Güneyde ve Malta’da 20 TL bile değilse, bu büyük bir başarısızlıktır. Devlet en temel tüketimi sağlayacak ortam oluşturmazsa, dış ticaret politikalarını ayarlamazsa, gerekli tarafları bir araya getirip, Güneyden çok az yüksek olacak şekilde başaramayacaksa başarısızlıktan başka bir şey değildir. Bu nedenle hükümetin en temel politikalarında bile başarısızlık var.”

 

Tüm bu veriler ortadayken, Maliye Bakanı, “ülkede fakirleşme yok” değerlendirmesinde bulunuyor. Nasıl yorumluyorsunuz?

“Fakirleşme kimin için yok? Nerede fakirleşme görmüyor? Onlarda fakirleşme yok, aşırı bir zenginleşme var. Ama diğer taraftan da fakirleşme vardır. Bunu da sağlamanın yolu düzgün bir vergi sistemi, adaletli bir dağıtımdır. Biz ne yazık ki bunu görmüyoruz.  Fakirleşmeyi ölçmenin farklı noktaları var. Devlet Planlama Örgütü, İstatistik Kurumu gelir dağılımı ile ilgili 5-10 yılda bir çalışma yapar.  Bu konudaki çalışma en son 2010 yılında yapıldı. Şu anda yeniden bu çalışma yapılıp, ülkedeki gelir grupları arasındaki gelir farkını ölçmeleri gerekiyor. Bununla birlikte mevduatlara bakmak lazım. Küçük ve büyük mevduatlar sahipleri ne durumdadır? Eğer küçük mevduatlarda sayı ve toplamda düşüş varsa orta ve düşük gelirli kişilerin cepten yediğini, tasarruf edemediğini, tükettiğini gösteriyor.  Bunun yanı sıra işsizlik yapısına bakmak lazım. Bankalardaki kredi kartları verileri incelenmeli. Temerrütte düşen kredi kartlarına faiz uygulanıyor. Bunlarda artış yaşanıyor. Yani, kredi kartı kullananların gelirleri giderlerini karşılayamıyor.”


Yeni pahalılık dalgası…

● Türkiye’de Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında hem döviz kurları hem de faiz oranlarının artacağına dikkat çeken Besim, “Çok iyi biliyoruz ki döviz kuru attığında bu durum fiyatlara yansıyor. İstikrarsız durumlarda kur değişikliğinin fiyatlara yansıması yüzde 100 ve üzeri olur” dedi.

Türkiye’deki seçim sonrasında Türk Lirası’nın döviz karşısında ciddi değer kaybedeceği ifade ediliyor. Sizin öngörünüz nedir?

“Seçim sonrasında döviz kurlarının yukarıya doğru yöneleceği görülüyor. Şu anda gerek faiz korumalı mevduat sistemi gerekse TC Merkez Bankası’nın kurun fazla hareketlenmemesiyle ilgili yaptığı politikalardan dolayı kur baskılanıyor. 1 aydır döviz kurlarının yukarı doğru yöneldiğini görüyoruz. Bu durumun en başında gelen nedenlerden biri gerek iş çevreleri gerekse yatırımcı ve hane halkı kendini güvende hissetmesi için pozisyon alıyor. Bunun yanı sıra Türkiye’de 2021 Temmuz-Ağustos ayından beri uyguladığı politikanın TC Merkez Bankası rezervleri üzerinde yarattığı erozyondan dolayı yatırımcılar tarafından güven kalmadı. Herkes döviz pozisyonuna geçiyor. Tüm bunlar da bize döviz kurunun artacağına işaret ediyor.”

 

Peki bu yeni bir pahalılık dalgası anlamına mı geliyor?

“Çok iyi biliyoruz ki döviz kuru attığında bu durum fiyatlara yansıyor. İstikrarsız durumlarda kur değişikliğinin fiyatlara yansıması yüzde 100 ve üzeri olur.  2021’den sonra bunu yaşadık. Kur yüzde 5 oranında artarken, fiyatlarda daha fazla artış yaşanırdı. Geçen aya kadar kur artışı yüzde 30’lara yakın oldu. Ama geçtiğimiz yılki enflasyon yüzde 90’ın üzerindeydi. Bu nedenle de seçimlerde de Erdoğan kazansa da kaybetse de kur artışı olacak. 3 farklı senaryo var. Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilir, Meclis’te AKP çoğunluğunda olursa döviz kurları aynı şekilde devam edecek. İkinci senaryoda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kazanması ancak Meclis’teki çoğunluğun da muhalefet tarafından elde edilmesi halinde ise ortaya belirsizlik olacak. Belirsizlik nedeniyle döviz kurlarında artış olacak ama ilk etapta sıçrama olacak, gelişmelere göre şekil alacak. 3’üncü senaryoda; Cumhurbaşkanlığının muhalefet tarafından kazanılarak, Meclis’teki çoğunluğun da muhalefet tarafından elde edilmesi halinde döviz kurları ilk 2 senaryonun ortasında seyredecek. Yani, kötünün iyisi olacak, döviz kurları çok sıçramayacak ama sıçrayacak. 3’üncü senaryoda döviz kurları orta ve uzun vadede birinci ve ikinci senaryodan daha düşük oranda gelişecek.

 

Vatandaş ne yapmalı?

“Vatandaş belirsiz olan araçlardan kaçınacak. Daha istikrarlı, güvenilir araçları emniyet için tutmaya gidecek. Herkesin, yavaş yavaş döviz cinsinden bir pozisyona geçmesi gerekiyor. Seçimlerden sonra gelişecek duruma göre hareket etmesi gerekiyor. Çok net olarak bildiğimiz bir şey var ki; döviz kurları artacak ama ne kadar artacağını göreceğiz. Bunun yanı sıra faizler de artacak. Enflasyonla mücadele ve TL’deki değer kaybını dizginlemek için faizlerin artması gerekiyor. Şu anda enflasyon ile faiz oranları arasındaki fark çok açıldı. Şu anda herkes TL cinsinden sabit faizle borçlanmaya çalışıyor.”

 

Hükümet nasıl yol izlemeli?

➣ “Bu konuda fazla pozitif değilim. Hükümet bir şeyi çoktan da yapabilirdi, ama yapmadı. En temel konularla ilgili bir şey yapmayan hükümetin Türkiye’deki seçimden sonra pozisyon almasını beklemiyorum. Belirsizlik içerisindeyiz. Yıllardır Kıbrıs sorunu belirsizliği bizi içten içe yiyor. Yerel yönetimler veya hükümetlerin de ek belirsizlik yaratmaları kabul edilemez. Ne yazık ki son hükümetin belirsiz olduğunu görüyorum. Şu anda Hükümetin enflasyonla mücadele politikası nedir? TL kullanıldığı, bir şey yapılamayacağını söylüyor. Hayır, yapılabilir. Temel gıda ürünlerinin uygun fiyattan topluma sunulması için bir şey yapabilir. Artık gelinen aşamada temel gıda ürünlerinde dış ticaret rejimi gözden geçirilmeli. Seçim sonrasında önlemler paketi yapmasını beklemiyorum. Hükümetin hiçbir zaman koordineli bir şekilde ekonomik politikası olmadı. Ekonomi Koordinasyonu Kurulu vardı çalıştırılmıyor. Konut sisteminde vergilendirme sistemi yeniden gözden geçirilmeli. Dış talepten dolayı yaratılan aşırı kar daha fazla vergilendirilmeli. Ekonomik politikalarda, koordinasyon, riski azaltacak, belirsizliği asgariye indirecek politikalardan yoksun olmalarının yanı sıra yapmaya çalıştıklarının da ne kadar yanlış olduklarını görüyoruz. İhale Yasası, deprem sonrasında maaş kesintileriyle ilgili olanlar… Bunlar gösteriyor ki Hükümet; yeterince ev ödevini yapmıyor, yeterince piyasayı ölçmüyor, toplumun ne istediğini, nereye destek vereceğini görmüyor. Kendi dünyasında bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bunların doğru olmadığını görüyoruz. Hem Cumhurbaşkanlığı imzalamayarak bunu gösteriyor hem de toplumdan aldığı tepkilerle bunu görebiliyoruz. Hükümet, yalnızca mali ya da ekonomik konularla değil yeterli çalışma yapmıyor. İlgili paydaşların sürece dahil edilmemesinden dolayı ülkede üretilen politikaların toplum için olmadığını, belli kesimleri mutlu etmek, kendi siyasi ve politik hayatlarını sürdürme anlamına gelir. Biz bu yüzden başarılı olamıyoruz. Enerjide 20 sene önce neredeysek şimdi de ordayız. Eğitime ayrılan yatırım, sağlık ortada. Başarısızlık, koordinasyonluk var. İleriyi çok pozitif görmüyorum. Dış şoklar ve dış olumsuzluklar çok büyük bir belirsizlik yaratıyor. Bununla birlikte iç yönetimin, hükümetin de yaptığı icraatlar ilave belirsizlik yaratıyor.”

yd-destek-gorseli-2-20230501115620.jpg

Bu haber toplam 6160 defa okunmuştur