1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Böyle devam edemez'
Böyle devam edemez

'Böyle devam edemez'

CTP-BG Halkla İlişkiler ve İnsan Kaynakları Sekreteri Erkut Şahali, ülkeyi “toplumuna, takım arkadaşlarına ve hatta kendi benliğine karşı bile sevgi duymayan” insanların yönettiğini söyledi ve ekledi Cumhuriyetçi Türk Partisi - Birle

A+A-

 

CTP-BG Halkla İlişkiler ve İnsan Kaynakları Sekreteri Erkut Şahali, ülkeyi “toplumuna, takım arkadaşlarına ve hatta kendi benliğine karşı bile sevgi duymayan” insanların yönettiğini söyledi ve ekledi

 

 

 

 “Bu ülkeyi toplumuna, takım arkadaşlarına ve hatta kendi benliğine karşı bile sevgi duymayan insanların yönettiğini düşünüyorum. Bunun devam etmesi mümkün değildir”.

 

“UBP’nin içinde bulunduğu durum ve İrsen Küçük şahsında topluma dair duyarsızlığı, kendi gelecekleri bakımından sahip oldukları hırs tam bir sevgisizliğe dönüşmüş durumda ve bu toplumun her kesimini çok ciddi şekilde etkilemekte”

 

“UBP hükümeti tarafından bunların (CTP döneminde elde edilen hakların) bütünü, adım adım ama koşar adım, geriye götürülüyor maalesef”

 

“‘Hepsi aynıdır’ diyenlerin galeyanına gelmek içine düşülebilecek en büyük yanılgıdır çünkü ‘hepsi aynıdır’ diyenler hepsinin aynı olmadığını bilen ama siyasette kendine yer açmak için bunu istismar edenlerdir. O yüzden bu konuda çok dikkatli olmak lazım”

 

   Cumhuriyetçi Türk Partisi - Birleşik Güçler Halkla İlişkiler ve İnsan Kaynakları Sekreteri Erkut Şahali, Kıbrıs Türk toplumunun bugünlerde yaşadığı hiçbir şeyi hak etmediğini söyleyerek, ülkenin içinde bulunduğu durumu “sevgisizlik” olarak niteledi.

   “Bu ülkeyi toplumuna, takım arkadaşlarına ve hatta kendi benliğine karşı bile sevgi duymayan insanların yönettiğini düşünüyorum. Bunun devam etmesi mümkün değildir” diyen Şahali, CTP-BG’nin yaklaşık iki yıldır devam eden siyasetini yeniden gözden geçirme ve günün koşullarına uyarlama çalışmasının yakın bir zamanda toplumla paylaşılacağını söyledi.

   Şahali, “Biz kesinlikle yeni bir döneme Kıbrıs Türk toplumunun yanında ve güvenli geleceği için hazırız. Bu hazırlığımızın da topluma yansıması çok yakın bir gelecekte olacak” dedi.

   Erkut Şahali, CTP’nin hükümette bulunduğu 5 yıl bir bütün olarak değerlendirildiğinde yurttaşların sadece ekonomik değil, demokratik haklarındaki iyileşmeler, siyasi olarak kendini özgür hissedebilme, kendini ifade edebilme bağlamında yaşadığı değişimin UBP hükümeti tarafından koşar adım geriye götürüldüğüne de dikkat çekti.

   Siyasi partilerle ilgili “Hepsi aynıdır” söyleminin “hepsinin aynı olmadığını bilenler” tarafından yapıldığını kaydeden Şahali, “‘Hepsi aynıdır’ diyenlerin galeyanına gelmek içine düşülebilecek en büyük yanılgıdır çünkü ‘hepsi aynıdır’ diyenler hepsinin aynı olmadığını bilen ama siyasette kendine yer açmak için bunu istismar edenlerdir” dedi.

   CTP Merkez Yönetim Kurulu’ndaki en genç ikinci üye olan Erkut Şahali, UBPli genç kuşak siyasetçilerin çok derin zigzagları olduğunu ve bunun siyasette gençleşmenin veya yenilenmenin önünde ciddi bir engel oluşturduğunu söyledi.

 

“SEVGİSİZLİK”

 

·        Soru: Memleketin içinde bulunduğu durum ortada, hemen hemen her konuda sıkıntılar yaşanıyor. LTB’de yaşananlar malum, UBP’de Kaşif-Küçük çekişmesinde mahkeme ara emri kararı aldı, Emir Emirkanı’nın Başbakan’ın elini öpmesi, Türkiye Büyükelçisi’nin açıklamaları basına yansıdı. Tüm bunlara bakıp içinde bulunduğumuz ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz?

·        Şahali: Bu süreçle ilgili belki de siyasi kimliklerin dile getirmekte zorlandığı bir yargım var, tam bir sevgisizlik yaşanmaktadır. Bu sevgisizlik sadece kişiler arası veya gruplar arası bir sevgisizlik değil, benlik sevgisizliği yaşamaktayız. Özellikle UBP’nin içinde bulunduğu durum ve İrsen Küçük şahsında topluma dair duyarsızlığı, kendi gelecekleri bakımından sahip oldukları hırs tam bir sevgisizliğe dönüşmüş durumda ve bu toplumun her kesimini çok ciddi şekilde etkilemekte.

 

“SİYASETEN BİR KİRLİLİK VAR”

 

LTB örneğinde halka karşı bu kadar duyarsız, bu kadar sevgisiz bir yaklaşım siyasi jargonun tanımlayabileceği birşey değildir. Bir ülkenin başşehri, üstelik bölünmüş bir başşehir, zardan ince bir çizgiyle ikiye ayrılmış bir başşehir, bir tarafında son derece çağdaş, insani değerlere göre örgütlenmiş bir şehir, diğer tarafında da çağlar öncesinden kalma görüntüsü taşıyan, hiçbir güncel sağlık koşullarını içinde barındırmayan bir şehir. Bu şehrin durumu siyaseten ele alınamıyor. Yöntem olarak devletin sosyal sorumluluğu gereği veya insan yaşamına verdiği değer gereği temizlemesi gibi bir uğraşla ilgileniliyor ama içinde buılunulan sıkıntı sadece temizlik veya hijyenle alakalı değil, ortada siyaseten bir kirlilik var. Düşününüz ki bir belediye başkanı, hakkında binbir türlü suçlama olan, sayıştay raporları, açılmış davalar... Bir parti siyaseten kendine bağlı olan bu mevkideki adama kendi içerisinde bir yaptırım gücü öngöremiyor. Buna baktığımızda hemen UBP’nin içine dönüyoruz, bu parti bir kurultay yapıyor, tüzüğünü doğru algılayıp doğru karar veremiyor ve bu konu yargıya havale ediliyor. Parti içindeki bir meleseyi yargıya havale ediyorsunuz ve toplum önünde çok yıkıcı ifadelerle birbirinizi suçluyorsunuz ve günün sonunda ortaya çıkan şey parti içerisinde bir kamplaşmaya dönüşüyor. Yöneteni belli olmayan birt partinin yönettiklerini idare etmesi de mümkün değildir. UBP’nin yönettiklerinden bir tanesi de Cemal Bulutoğluları’dır. Dolayısıyla bu parti böyle bir kaos yaşarken, Cemal Bulutoğluları’yla ilgili de herhangi bir tasarrufta bulunma cesareti gösteremiyor.

 

Kamu Hizmeti Komisyonu’yla ilgili yaşananlar cumhurbaşkanlığı açısından da, başbakanlık açısından da, hükümet açısından da tam bir fiyaskodur. Geçen gün ayan beyan ortaya çıktı ki, her iki zanlı da bir biçimde sahte imza olayının sorumluluğunu taşımalıdırlar. Birini Cumhurbaşkanı himaye ediyor, diğeri de belini kırıyor, Başbakan’ın elini öpüyor ve o da Başbakan tarafından himaye edilmek için talepte bulunuyor. İnsanın midesi bu kadar şeyi kaldırmaz. Belki bunun siyasi jargonda çok yeri olmaz ama bunun insani olarak da başka türlü anlatılması mümkün değildir.

 

Kıbrıs Türk toplumu bugünlerde yaşadığı hiçbir şeyi hak etmiyor. Büyükelçi fırsat kollar gibi sanki de özel yaratılmış törenlerde çok çarpıcı açıklamalar yapıyor. Bunu dinleyen hükümet mensuplarının hiçbirinin dile getirmediği veya belki de düşünmediği konuları Kıbrıs Türk toplumu Büyükelçi’den dinlemek zorunda kalıyor. Hükümet mensupları da alkışlıyorlar. Böyle garabet bir düzen yaratılmış. Kısacası bu ülkeyi toplumuna, takım arkadaşlarına ve hatta kendi benliğine karşı bile sevgi duymayan insanların yönettiğini düşünüyorum. Bunun devam etmesi mümkün değildir.

  

“UBP’DE İÇ DEMOKRASİNİN HAZMEDİLMESİ ZARURİ”

 

·        Soru: Bu süreçte UBP’nin bölünmesi veya yeni siyasi oluşumların ortaya çıkmasını bekliyor musunuz?

·        Şahali: Ben CTP MYK üyesi olarak bunu o şekilde okumayı tercih etmem. UBP’nin birlik bütünlük içinde olması beni korkutan birşey değildir ki bir CTPli olarak bölünmesinden bir menfaat umayım. Ben bu işi tamamen demokrasi kriterleri dahilinde değerlendirmeyi tercih ederim. UBP’de iç demokrasinin hazmedilmesinin zaruri olduğunu düşünüyorum. Çünkü UBP’nin iç demokrasisindeki her türlü hasar sonuçta topluma katmerli bir zarar olarak döner. Herkes birilerini kayırarak, kendi siyasi geleceğini güvence altına almak için çaba sarfeder ve birbirlerini yaralamaya çalışırken aslında toplumda onarılmaz yaralar açarlar. Yargı sürecinde bir konuları vardır, UBP’nin genel başkanının kim olduğunun çok da önemi yoktur aslında. Önemli olan UBP’nin demokratik bir parti olabilmesi ve demokrasiyi çalıştırma içgüdüsüyle siyaset yapabilen bir kurum haline gelebilmesidir.

 

“YAPILANLAR TAM BİR MİRAS YEDİ ÇILGINLIĞI”

 

·        Soru: Mevcut partilerin avantajlarını, dezavantajlarını nasıl görüyorsunuz?

·        Şahali: Eğer mevcut koşullar içerisinde devlet olanaklarını siyasi partinin kazanması üzerine örgütlerseniz ve kullanırsanız, bu bir avantajdır ve UBP avantajlı noktadadır. Ama gene demokrasi açısından bakacak olursak, demokratik bir düzende hükümetteki partinin diğerlerine göre daha avantajlı olması söz konusu değildir. Bu avantaj ancak icraatların takdir edilme oranıyla ölçülebilir. Şu anda UBP’nin ortaya koyduğu hiçbir icraat toplum tarafından takdir edilmiyor. Takdir duygusu sadece bu topluma doğrudan temas şansı olmayan unsurlardan, TC yetkililerinden gelmektedir. Dolayısıyla UBP sırtını sağlama dayamış olmanın verdiği bir hoyratlıkla hareket ediyor, yapılanlar tam bir miras yedi çılgınlığıdır. UBP Nisan 2009’da halkın desteğine mashar oldu ama o günden beridir halka vadettiği herşeyin tam tersini yaptı ve hala daha takdir edildiği varsayımıyla hareket ediyor, bu takdir duygusu sadece TC yetkilieri tarafından dile getirilmektedir. Dolayısıyla UBP aslında Kıbrıs Türk toplumunun çıkarlarını, görüşlerini gözeten bir yaklaşım içerisinde siyaset yapmıyor. O yüzden sahip oldukları avantaj demokratik bir avantaj değildir.

 

“EN AVANTAJLI PARTİ CTP”

 

Ben CTP’nin gerek siyasi geçmiş, gerek politikalarının tutarlılığı ve gerekse topluma açık kulağı ve gözü bağlamında aslında en avantajlı parti olduğunu düşünüyorum. Bunu seçim kazandığımız zaman düşündüğüm gibi, seçim kazanmadığımız zaman ve seçim kazanmak için uğraştığımız zaman da düşünüyorum. Aslında şu anda bu inancımın en güçlü olduğu dönemdeyim çünkü parti içinde çok ciddi bir devinim var. Bir taraftan örgütlenme çabalarımız geçmişe oranla çok daha üst düzeyde, öte yandan günün koşullarına uygun gerçekçi politikaları oluşturma bakımından çok çalışkan bir dönem geçiriyoruz. Çok yakın bir gelecekte uzun bir zamandır, yaklaşık iki yıldır devam eden, siyasetimizi yeniden gözden geçirme ve günün koşullarına uyarlama çalışması son bulacak ve toplumla paylaşılacak. Öyle sanıyorum ki, Kıbrıs Türk toplumu CTP’nin siyasetini yeniden öğrendiği zaman birçok soru işareti de yanıtını bulmuş olacak. O yüzden ben CTP’yi en avantajlı parti olarak değerlendiriyorum.

 

Ancak ülkedeki altüstlüğe bakarsanız genel olarak muhalefet partilerinin avantajlı olduğunu da söylemek gerekir. Ama seçim sathımahalline girildiği zaman bu avantajın gerçekçi bir siyasi desteğe nasıl dönüşeceğini ortaya konacak politikalar belirleyecek. 2009 deneyimi çok güçlü bir deneyimdi ve öyle sanıyorum ki önümüzdeki seçimde yalan söyleyenler yalan söyledikleri gün kaybedecekler. Toplum bunlara belli bir süre tolerans göstermeyecek çünkü Nisan 2009’dan bugüne gerçekten çok ağır bir hasar söz konusudur.

 

·        Soru: CTP seçimden çok seçim sonrasına hazır mı? Bazı kesimlerin hala daha CTP dönemiyle ilgili hayalkırıklıkları olduğunu dile getirdiklerini görüyoruz. CTP toplumu nasıl ikna edecek?

·        Şahali: Aslında bu hayalkırıklıkları zaman içinde yanıtlarını kendi kendine buldu. CTP’nin özel bir yanıt verme, kendini topluma daha iyi ifade edebilme uğraşı elbette oldu. Partimiz ciddi bir özeleştiri süreci ve seçim sonrasında iki kurultay geçirdi. Yönetici kadrosunda çok önemli değişiklikleri oldu, belki lider kadro anlamında toplum çok çok yeni birşey görmedi ama liderlik olarak parti meclisiyle, merkez yönetim kuruluyla bir bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman CTP’de ciddi bir öz eleştiri süreci ve buna bağlı yeniden yapılanma süreci yaşandı. Zaten onun siyasi sonuçlarını açıklamanın arifesindeyiz. Biz her zaman hazırız. CTP’nin geleneksel bir siyasi duruşu vardır, bu sosyalist bir duruştur ve temel değerlerimiz sosyalizmden kaynağını alır. Ama bu sosyalist değerlerimiz üzerine bugünün koşullarına uyarlanmış bazı önermelerimiz mutlaka olmalıdır. Özellikle Kuzey Kıbrıs’ın içinde bulunduğu koşullar ve dünyadaki yeri, statüsü bağlamında birçok uyarlamaya, sosyalist politikaların Kuzey Kıbrıs’a uyarlanmış şekline zaten ihtiyaç vardır. Genel olarak toplumsal kuşatılmışlığımızı da hesaba kattığımız zaman, Türkiye ile ilişkilerin özel olarak tanımlanması siyasi bir zorunluluktur. Yani Türkiye ile ilişkileri herhangi bir dost ülke ile ilişkilerinizi anlattığınız gibi anlatamazsınız çünkü Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı çok ciddi, tam teşekküllü bir varlıktır. Türkiye Kıbrıs’ta bir dost ülke olarak sadece diplomatik bir varlık değildir. Türkiye sermayesiyle, siyasetiyle buradadır, Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye yurttaşı, gerek çalışan, gerek kaçak pozisyonda çok sayıda yerleşik bulunmaktadır. Ayrıca bir gerçekliğimiz olan, özellikle 1975’ten sonra Kuzey Kıbrıs’a gelip yerleşen, KKTC vatandaşı olan ve bu ülkenin kaderine ortaklık eden bir sürü yurttaşımız vardır ki bu insanların Türkiye ile doğrudan bağları vardır. Biz onları ne kadar Kıbrıslı kabul ettiğimizi ortaya koyarsak, onlar da bize ne kadar Kıbrıslı olduklarını gösterme konusunda istekli olacaklardır. Maalesef bu karşılıklı etkileşimi bir tür ayrışma gibi göstermeye çalışan odaklar bu ilişkilerin doğru zeminde gelişmesine çok zaman engel olmuşlardır. O yüzden Türkiye ile ilişkilerin yeniden tanımlanması ihtiyacı vardır. Türkiye kökenli yurttaşlarımızla ilgili yaklaşımımızın çok net bir biçimde ortaya konması gerekiyor. Biz bu konuda çok ciddi bir devinim içerisindeyiz ve %100 hazırız.   

 


 

“Demokratik haklar koşar adım geriye götürülüyor”

 

Maalesef şu anda egemen bir siyasi değerlendirme moda oldu, “Hepsi aynıdır”. Hepsinin aynı olmadığını bilenler aslında “hepsi aynıdır” der çünkü CTP’nin hükümette bulunduğu 5 yıl bir bütün olarak değerlendirildiği zaman sıradan yurttaşın kendi özel hayatında yaşadığı bir sürü gelişme söz konusudur. Bunlar sadece ekonomik gelişmeler değildi bunlar aynı zamanda demokratik haklarındaki iyileştirmeler, siyasi olarak kendini özgür hissedebilme, kendini ifade edebilme bağlamında yaşadığı değişimdi. Bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Şu anda UBP hükümeti tarafından bunların bütünü, adım adım ama koşar adım, geriye götürülüyor maalesef. O yüzden “hepsi aynıdır” diyenlerin galeyanına gelmek içine düşülebilecek en büyük yanılgıdır çünkü “hepsi aynıdır” diyenler hepsinin aynı olmadığını bilen ama siyasette kendine yer açmak için bunu istismar edenlerdir. O yüzden bu konuda çok dikkatli olmak lazım. Kendimizi konuşacak olursak, biz kesinlikle yeni bir döneme Kıbrıs Türk toplumunun yanında ve güvenli geleceği için hazırız. Bu hazırlığımızın da topluma yansıması çok yakın bir gelecekte olacak.

 

·        Soru: Seçim sonrası değişim kolay olacak mı?

·        Şahali: Bu konuda öncelikle yurttaşın bir yargıda bulunması lazım. CTP kişilikli bir duruşla siyasetini ilerletmek ve toplumu geliştirmek için bir çaba sarfetti. Belli bir dönem toplum bu konuda desteğini CTP’den esirgemedi. Ancak gerek global ekonomik kriz bağlamında gerekse kendi özel koşullarımızda meydana gelen bazı daralmalar nedeniyle CTP’nin ekonomik alanda ortaya koyduğu yenilik, devinim süreci bir duraklamaya girdi. Kıbrıs Türk toplumunun kendi kendini yönetme erkine sahip olması, bu iradesini gönül rahatlığıyla kullanabilmesi gibi çok temel bazı kaygılarımız da sözkonusuydu. Aslında bu kaygılarımız doğrultusunda Türkiye ile ilişkilerimizi düzenlerken doğru algılanmadık, doğru bir teşvikle de karşılaşmadık. Özellikle sivil toplum örgütleri tarafından maaş artışı noktasına endekslenmiş bir yaklaşımla CTP’nin meşgul olduğu diğer bütün konular zaman zaman gözardı edildi ve günün sonunda CTP Ankara’ya doğru itildi ve kaynak yaratma konusunda zorlandı. Bu tür kaynak yaratma arayışına girdiğiniz zaman belli başlı koşulları da kabullenmeniz gerekir. CTP zaten erken seçim ilanını, normal seçimden bir yıl öncesinde, zorlanmaya başladığı, iradesini riske attığını düşündüğü noktada verdi. Bunu toplumuyla da samimi bir şekilde paylaştı. Bu paylaşımın doğru biçimde algılanmadığını da söylemem gerekir. Nisan 2009 seçimlerinde Kıbrıs Türk toplumunun iradesiyle alakalı uyarılar belki çok net değildi, belki gereken biçimde algılanacak ortam yoktu ama algılanmadı ve CTP’ye bir tür ceza kesildiği varsayımında bulunuldu. Aslında 2009 seçimlerinin sonuçları bir tür ceza değildi. Sokaktaki her üç kişiden biri hala daha CTP’nin yanında yer aldığını ortaya koydu. %30 oy dünyanın birçok gelişmiş demokrasisinde iktidar partileri için bile çok güçlü bir halk desteği anlamına gelir. Biz bu özgüvenle hareket ediyoruz. Bunun verdiği mesajları doğru algıladığımızı ve bu algıladığımız mesajları da yeni siyasetimize yansıttığımızı düşünerek hareket ediyoruz.

 

“SİYASET TOPLUMDAN DOĞAR”

 

·        Soru: UBP bu kadar çok yıpranmasına, güven kaybetmesine rağmen, vatandaşın diğer partilere gerçek anlamda bir yönelmesi olduğunu söyleyemiyoruz. Toplum niye kabuğuna çekildi?

·        Şahali: Az önce CTP döneminde sadece ekonomik alanda değil, demokratik ve siyasal yaşamda da birçok gelişim yaşandığını söyledim. Çok uzun yıllar UBP yönetimlerinde ekmeğin tabanca yapılıp insanların anlına dayandığını söyleye geldik. Bu bir realiteydi, siyasi söylem değildi. Bunun en büyük mağdurlarının da partililerimiz olduğunu inançla söylüyoruz. Şu anda yaşadığımız da odur. Hükümet partisinin bırakınız farklı partilerden olanlara karşı yaklaşımını, UBPliler bile ikiye ayrılmış vaziyettedir. Hükümette egemen olan UBPlilerin taraftarları kamu kaynaklarından yararlanma bağlamında daha avantajlıdır. Dolayısıyla UBPliler bile kategorize edilmişken insanların hele hele böyle ekonomik dar boğaz ve yapısal kaos yaşanırken hayata tutunabilmek için kendi kendilerini ifade etmekte çekince ortaya koymasını son derece doğal karşılamak lazım. Siyaset aslında toplumdan doğar. Topluma empoze edilmiş siyasetler her zaman çökmeye mahkumdur. Dolayısıyla biz insanların bizim yanımıza gelerek siyaset yapması yerine, biz onların yanına giderek siyaset yapmayı tercih ediyoruz. Zaten o yüzden LTB bağlamında yapılan etkinliklerin bir kısmını CTP olarak biz farklı bölgelerde insanlar arasında yapmayı tercih ediyoruz. Çünkü insanların yaşadığı sıkıntı konusunda kendini ifade etmekte özgür hissetmediği bir dönem geçiriyoruz  ve o yüzden tedbirli olmalarını da son derece doğal karşılıyoruz.

  

“UBPLİ GENÇ KUŞAK SİYASETÇİLERİN TÜMÜNDE ÇOK DERİN ZİGZAGLAR VAR”

 

·        Soru: Bir yandan yeni yüzler isteniyor ama öte yandan, siyasi partiler çok fazla yeni isim de üretmiyor. Toplumda algısal olarak yıpranmış siyasi figürler hem sağ hem de solda siyasete devam ediyor. Ama onlarsız da yol yürünmüyor. Kıbrıs Türk siyaseti neden yeni yüzler çıkaramıyor?

·        Şahali: Siyasette keskin çizgilerle gençle olgunu ayırmak mümkün değil. İdeal yapı farklı kuşakların harmonize olduğu bir siyasi yapıdır. Ancak bunu önemli ölçüde belirleyen toplumda yaşadığınız süreçtir. Bizim gibi yapısal sorunları olan bir toplumda sağduyunun hakim olacağı bir değerlendirme sürecini hayal etmek henüz mümkün değildir maalesef. CTP açısından konuşmak gerekirse bizde bir geçiş süreci yaşanmaktadır. CTP içerisinde farklı kuşakların kategorik olarak birbirlerinden ayrı olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama göreceli olarak yaşı daha büyük olanların daha görünür oldukları da bir realitedir. Bu biraz da karşılıklı yaklaşımlar nedeniyle böyledir. Gençler daha talepkar oldukları oranda aslında gençlerin öncesindeki siyasetçi kuşak bir miktar daha toleranslı ve yer açmaya meyilli olabilir. Burada belirleyici faktör genç olup da talep edenin ortaya koyacağı yaklaşımın inandırıcı, gerçekçi olması ve biraz da deneyimleri, yeni önermeleri de içermesidir. Tepkisel çıkışlarla veya sloganlarla yönlendirilmiş bir içerikle hareket ederseniz, önceki kuşakların deneyimleri, yaşanmışlıkları, okumuşlukları sizin karşınızda galip gelebilir. Dolayısıyla doğru örgütlenmiş bir siyasetle ancak siyaset yapılabilir. İster genç, ister olgun olsun bütün siyasetçilerin siyasetlerini tam bir bütünlük içerisinde dile getirmeleri gibi bir zorunlulukları vardır. Bu böyle olmadığı zaman bir çatışma söz konusu olur. Kimileri yaşlanmış ama siyasette çok fazla iddia sahibi gibi algılanır, kimileri de arsız pozisyona düşer. Bu bir süreçtir, o sürecin yaşanması gerekir. Bu ilişkilerin şekillenmesinde bunu belirleyecek olan karşılıklı güven duygusudur. Geriye yurttaşın takdiri kalır. Bu takdirin nasıl olacağı, nasıl şekileneceği çok önemlidir. Partilerin kendi üyelerine veya kendi sözcülerine sağladıkları olanaklar eğer demokratik olarak dağılmışsa, sonuçta kendini doğru ifade eden, yaşı kaç isterse olsun, toplum içinde yer bulur ve siyasette gelişme, ilerleme ve topluma hizmet şansı artar. Ancak UBPli genç kuşak siyasetçilerin tümünde çok derin zigzaglar var. Bu siyasette gençleşmenin veya yenilenmenin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Ama Kıbrıs Türk siyasetini bir bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman siyasette gençler benim arzu ettiğim kadar görünür değildir. Dünya siyasetinin geneline baktığımız zaman çok genç kuşakların çok etkili görevlerde yer alabildiğini görüyoruz. Dünya yapabiliyorsa biz de yapabiliriz diye düşünüyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1227 defa okunmuştur