1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. BİR… KALKINMA FELSEFEMİZ OLMALI…
BİR… KALKINMA FELSEFEMİZ OLMALI…

BİR… KALKINMA FELSEFEMİZ OLMALI…

BİR… KALKINMA FELSEFEMİZ OLMALI…

A+A-



Neriman Cahit

Türkiye’de yaşananlar / bizde yaşananlar, beni tekrar ‘Lefkoşa-Şeher’ üzerinde yoğunlaştırdı. Bugüne kadar içimde biriktirdiklerim artık içime sığmaz oldu…
Sanırım lisedeydi, hocamızın bu konudaki tanımı o kadar yerindeydi ki, biraz eksiklik olsa da, aklımda: “Kentler, tıpkı insan organizmaları gibidirler: Beyinleri vardır, yerel yönetimlerdir; mideleri vardır, hallerdir; damarları  vardır, bulvarlar, caddeler, sokaklardır…
Anıları vardır, tarihi kalıntılar, anıtlar ve eski mahallelerdir… Duyguları vardır, müzeler, konser salonları, kültür merkezleri, limanlar, meyhaneler, sinemalardır… Bağırsakları vardır, kanalizasyon ağıdır… Ve, akciğerleri vardır, yeşil alanlar, parklardır…
Kentler, yeşil alanlarıyla, parklarıyla soluk alıp verirler… Yeşilden yoksun kentler, tıknefestir, astımlıdır…
Gittiğim, bazı ‘uygar ülke’ kentlerini düşünüyorum da… Her yanları yeşil her yanları parktır… Bunun için, bol nefeslidirler…
Bu nedenle nefesleri çam, kayın, meşe ve çiçek kokar…
Oysa, bizim köy ve kasabalarımızın çoğu kupkuru ve sarıya çalan bir yalnızlık içinde…

DÜNYA, ÇEVRE KRİZİNDE…
Artık ekonomik baskı ve zorlukların hissedilmediği ülke yok gibi dünyada… Birçok ülkede, çift rakamlı enflasyon kronikleşirken… İşsizlik, ‘Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerini bile tehdit etmektedir ne yazık ki!
Besin temini için gerekli orman, yeşil alan, balıkçılık ve tahıl alanları gibi ‘ana biyolojik sistemler ve endüstri için gerekli olan hammadde, dünyanın bir çok yerinde kaybolmaktadır!
***
Ve, özellikle de çevrenin yavaş yavaş ve gözle görünmeyecek şekilde tahribi (bizde de) bu sorunun boyutlarını maskelemektedir… Bu arada, toprak erozyonu, ormanların kaybı, bilinçsiz avlanma ve ortak alanların gelişigüzel kullanılmasına yıllardır seyirci kalınması… Maddi manevi her anlamda sürekli bir azalmaya neden olmaktadır…

KALKINMA FELSEFESİ…
Artık, bir ‘kalkınma felsefemizin’ ele alınıp, harfi harfine uyarlanması gerekiyor… aslında, şart oluyor…
“SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA – Sustainable Development…”
Bu yeni anlayışa göre, uluslararası ekonomik ilişkilerin, tüm ülkelere yarar sağlayabilmesi için… Ekonomilerin, dayanağı, “Ekolojik Sistemin Sürekliliği” sağlanmalı ve…
“Kalkınma, Çevreyi tahrip etmeyen bir tarzda olmalıdır…”
***
Bütün bu gelişmeler, bizde de bazı köklü ‘politika değişikliklerine… en azından, arayışlara’ neden olmalıdır…
Bu konuda yapmamız gereken:
• Konuyu her yönüyle ve objektif olarak tartışmak…
• Fikirler ortaya koymak…
• Daha mutlu ve huzurlu bir ülke için sağlıklı tartışmalar sonucunda…
• Sağlıklı adımlar atmak…

***

• Bir denesek… Deneyebilsek keşke…

///////////////////////////////////////////////////////////////

DÜŞÜNDÜKÇE…

Arşivimi ve bazı notlarımı karıştırdım bugün… Aman Tanrım, ne kadar da çok insan var o satırların içinde…
Nereye gitti bu insanlar?
Neden çok az tanıdık insana rastlıyorum artık sokaklarımızda…
Ben mi, eskisi kadar ortalarda değilim; yoksa, onlar mı gittiler bir yerlere?.. Ya da başlarına bir şeyler mi geldi? Yoksa, bir şeylerden korkarak, bir yerlere mi saklandılar…
Yoksa, hiç yaşamadılar mı bu kentte?
Düşündükçe, bir sürü insan geliyor belleğime Lefkoşa ile ilgili… Anı güncem dolu…
Kimiyle arkadaşlık etmişim, kimiyle mücadele…
Kimisi sevdiğim, dostum olmuş, kimisinin ulaşılmaz olarak kalmasına hayranlık duymuşum; hatta bazen, öyle olması için yardım etmişim…
***
Bir daha düşünüp, anımsamaya çalıştım onlarla paylaştığım anıları… Ve bir kez daha anladım doğru olduğunu şu özdeyişin:
“Anılar, acı da olsalar, tatlı da… Sonradan hep acı verirler insana…”
Hep düşünüyorum da, o çocukluğumun günlerini, gecelerini… Nenemin radyosuna kulağımı dayayarak neredeyse yuttuğum, “Türk Müziği” seanslarını, temsilleri, Arkası Yarınları, geç saatlere kadar, dört no’lu göz lambasında okuduğum romanları…
***
Aşırı duyarlı, hassas, kırılgan… Aile ve okul hayatında pek çok haksızlığa uğradığı halde, haksızlıklara alışamayıp,  hep öfkeli, dik başlı ve kavgacı halini sürdüren ‘keçi inatlı’, sinirli ama sakat, zayıf insana – bir hayvana karşı gayet merhametli, fedakar, elinde olanı paylaşan… başkası için olmadık fedakarlıkları yapan…
***
Ve hep hayaller içinde yaşayan…
Hep, sevmeye yakın ve yatkın ütopik bir kız çocuğu…
***
Şanssız bir neslin üyesiyim ben… Emek verdiğim, inandığım her şeyin: Bir dostluğun, bir aşkın, bir siyasi düşüncenin, bir sistemin yıkılışını yaşadım… Çoğu kez ağlayarak ama akabinde güçlü olmaya yeminler ederek…
Her gün yeni bir şeyler öğrenerek… Hayatıma katarak var olma yeminleri ederek…
***
Borges: “Ben yaşamadım… Okudum” der galiba…
Ben de öyle…

//////////////////////////////////////////////////////

SUSUYORSUNUZ…


Kaçmalardan ibarettir artık kimliklerimiz
koskoca bir ömrün özetidir
hep kapısının ardında kaldığımız
yaşamak… Ve hazin bir aldanıştır artık
Vuslat…

Önce kutsal kitaplar yazdı kavgayı…
yaratılış öyküsü niyetine…
yine de, insan ilk şarkısıdır evrenin…

Ruhunuzdan soyunduğunuz, üşüyorsunuz
unuttunuz insanlığınızı giyinmeyi, üşüyorsunuz
ölü gözlerinizin tufanında üşüyor zaman
bir kent üşüyor… Koskocaman bir ülke üşüyor…
Susuyorsunuz…

     Neriman CAHİT

Bu haber toplam 1160 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 110. Sayısı

Adres Kıbrıs 110. Sayısı