1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (6)
Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (6)

Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (6)

Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (6)

A+A-


Tuncer Bağışkan

YILDIZ VE ÜÇ YOL KAVŞAKLARINA İLİŞKİN İNANÇ VE UYGULAMALAR

Mezopotamya milletleri, insanların yeryüzündeki hareketlerinin doğrudan doğruya gök cisimleriyle ilgili olduğuna inanırlardı. Astroloji inancı Mezopotamya kültürünün temelini teşkil ediyordu. Bu kültürde yıldızların insan sağlığı üzerinde etkisi olduğuna derinden inanılırdı.

M.Ö II. Binde Anadolu’yu yurt edinen Hititler, ay tanrısı Kaşku’nun insanları kötü ruhlar ile kötülüklerden koruduğuna ve sıkıntılı anlarında kendilerine yardımcı olacağına inanırlardı. Bu nedenle hastalık hallerinde hazırlanan ilaçları ay tanrısının etkisini artırması için geceleri evin dışında belirli bir süre bırakırlardı. Bu uygulama Anadolu folkloruna “Ayazlatma”, Kıbrıs folkloruna ise “Yıldıza koyma” şeklinde girmiştir.

Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kybele’nin simgesi Ay’dı. Kybele kültü Anadolu’dan Suriye, Mezopotamya ve Filistin’e yayılınca, Ana Tanrıça’nın adı “Yıldız” anlamına gelen “Astoret” ya da “Astarte” olarak değişmiş; simgesiyse yıldız olmuştur. Babil kaynaklı Ana Tanrıça’nın adı Astarte olarak geçerken, Sümerler’de Ana Tanrıça İnanna’nın adı önce gençlik ve güzellik tanrıçası İştar’a, sonra da Astarte’ye dönüştürüldü.

Astarte kültü ilk olarak Fenikeliler tarafından Kıbrıs’a getirilince Ana Tanrıça önce bu adıyla ibadet görmüş; Olimpos tanrıları arasına girince de adı “Artemis” ve “Afrodit” olarak değiştirilmiştir. Tanrıçanın simgesi önce yıldızken tanrıça Artemis adını alınca, bakireliği temsil ettiğinden simgesi “Hilal şeklinde ay” olmuştur. Dolayısıyla doğunun (Suriye, Mezopotamya, Filistin, Fenike) Astartesi ile Greklerin Artemis’i Kıbrıs’ta buluşup Afrodit adını alınca, Astarte’nin simgesi olan yıldızla, Artemis’in sembolü olan hilal ay, Afrodit’in simgesi olmuştur. Denizcilerin yıldız ile Astarte’ye “Afrodit” adıyla ibadet etmeleri, Astarte ile Afrodit kültlerinin karışmış olmasına yorumlanmaktadır. Bu karışımı en iyi yansıtan örneklerden biri de, Roma döneminde basılan Kıbrıs sikkelerindeki Baflı Afrodit Tapınağı’nın üzerindeki “Hilal ay” ile “yıldız” motifleridir.

Bolluk ve bereket tanrıçasının yerini alan Afrodit, ya da Artemis, üçlü özellik taşıyan bir tanrıçaydı. Bulutsuz gecelerde göklerde “Selene” adıyla, yeryüzünde “Artemis” adıyla, fırtına ile karanlık gecelerdeyse bulutlar arasında saklanan “Hekate” adıyla bilinirdi. Dolayısıyla Artemis; Hekate ve Selene ile birlikte düşünülmektedir. Hekate’nin yeraltı, yeryüzü ve gökyüzüne hakim olduğuna ve ayrıca gecenin rakipsiz ışığı olduğuna da inanılırdı. Uğrusuz bir tanrıça sayılırdı. Artemis, Hekate ile birleştirilince kutsal hayvanı “köpek” olmuştur. Yeraltı dünyasının tanrıçası olarak ruhlar ve büyücülerle ilgili olduğundan, sihirbazlar ölülerin ruhlarını çağırmak için ona hasredilen köpek seslerine benzer sesler çıkartırlardı. Artemis bakire olduğundan, başında ay ile betimlenirdi. Artemis’in diğer yarısı olan Hekate daha çok yaratıcı değil, yok edici bir tanrıçaydı. Bu tanrıça üç yol kavşaklarındaki gecenin karanlık güçlerine egemen olduğundan ona “Üç Yolun Tanrıçası” da denir; bu gibi yerlerde yapılan büyü törenleriyle çağrılırdı. Hekate; kısrak, dişi köpek ve kurt kılığında düşünülürdü. Gene, Anadolu’da Ay Tanrıçası olarak bilinen “Selene” de gecenin karanlık güçlerine egemen olan “Hekate” ile eş tutulduğundan ona “Gecenin Parlak Gözü” adı verilmişti. (Artemis, antik çağlarda ünlü Delphoi kehanet ocağının hakimi olan kardeşi Apollon’dan kehanet gücünü de kazanmış bir tanrıça olarak da karşımıza çıkmaktadır)

Attika’da Artemis, “Sadece gece gösteren” anlamına gelen ve bir ayin adı da olan “Mounkikhia” (veya “Mounykhia”) adını almaktadır. Bu ayinin 16’ıncı gününde Artemis’e ay şeklinde yapılmış ve etrafı meşalelerle süslenmiş çörekler sunulurdu. Mounihia kültü, Sikyon, İonya ve Kyzikos’a yayılmıştır.

Kıbrıs’ta, yıldız ile ay’ın aynı tanrıçada birleştirildiğini düşünüp yukarıdaki çerçevede ele alacak olursak, Kıbrıs folklorundaki oluşum ile inançları Bolluk ve Bereket Tanrıçası’yla bağdaştırmamız kaçınılmaz olmaktadır.

Bunun yanı sıra, Kıbrıs halk ağzında ”Yıldız Sönmesi” ile “Yıldız sünmesi” olarak geçen yıldız kayması, bir kişinin öleceğine, ya da “yıldız gibi kayıp gideceğine” yorumlanırdı. Yaygın inanca göre, gökyüzündeki her yıldız yeryüzündeki bir yaşamı simgelemektedir. Bu nedenle bir yıldızın kayması birinin öldüğüne, ya da kırk gün içinde öleceğine yorumlanmaktadır. (İ.Z. Eyuboğlu’na göre bu inanç Mısırlılar, Sümerler, Asurlular, Hititler, İranlılar, Çinliler, Akadlar, Romalılar, Grekler ve Fenikeliler tarafından bilinmekteydi. Yıldızlarla ilgili inançlar da gök varlıklarının birer tanrı (veya tanrıça) olarak benimsenip kutlandığı dönemlerden kalmadır.) Yüksek ve parlak yıldızlar zenginlere, alçak ve ışıksız olanlar ise fakirlere aittir. Zenginlere ait olanlar, arkalarında çok uzun ve parlak bir ışık demeti oluşturarak söner, fakirlere ait olanlar ise sönerlerken ya belli olmazlar, ya da az ışık saçarlar. Ölecek olanların yıldızları ilkin alçalır, sonra ise söner.

Şimdi de Kıbrıs’ta Bolluk ve Bereket Tanrıçası ile bağlantılı olan diğer inanç ve uygulamalar üzerinde duralım.
1. Kıbrıs’ta kötü ruhların üç ya da dört yol kavşaklarında bulunduğuna inanılır ve kötü ruhlara “İyi Kadın” anlamına gelen “Galiz Yenegez” ve “Galiz Yenega” denirdi. Bu gücün, sağlıklı çocukları alıp, yerlerine hatalıklı çocuklar bıraktığına inanılırdı. Bu nedenle çocukları hasta olan anneler, gece olunca çocuklarını üç veya dört yol ortasına götürerek Galiz Yenegez’e üç defa “Galiz Yenegez; al çocuğunu ver çocuğumu” diye çağırırlardı. Orada yerden üç tane taş alınarak savrulur (adak adamak, ya da yemin etmek anlamına gelmektedir), soğan atılır, çocuklar yerde yuvarlanır (cirilenir), bir çalı taşla bastırılır, çocuk çörekten üç kez geçirilip yolun içinde bırakılır ve daha başka uygulamalar içine de girilirdi. Dinsel-büyüsel işlemler içeren bu uygulamalar daha ziyade “Hekate”ye üç yol ortasında düzenlenen törenleri anımsattığından, Kıbrıs’taki Türk ile Rumların “Hekate”yi Galiz Yenegez olarak bildiklerinin düşünülmesine neden olmaktadır. Anadolu folklorunda ise durum yine farksızdı. Hastalar dört yol kavşağında bırakılır, burada bir tören yapılır ve “kurt oldum kurdeşen oldum hu!!!” diyerek oraya dört soğan atılır, başlarından yola bulgur dökülür, mum yakılır ve bu uygulamalara katılanlar arkalarına bakmadan evlerine dönerlerdi.

Kıbrıslı bazı Rumlar, Hekate’nin bazı özelliklerinin Aziz Kyprianos’a verildiğine, bu azizin de büyü bozma ve baş ağrılarını iyileştirme güç ve özelliklerine sahip olduğuna inanırlardı. Yine de, gerek Türk ve gerekse Rumların üç veya dört yol ortasında çağırdıkları “Galiz Yenegez”in bir kadın olduğu dikkate alınırsa, burada daha çok bir kadın tanrıçaya (veya kadın olan bir kötü ruha) çağrılması söz konusu olmaktadır.
2. Kıbrıs genelinde, gece olunca evin bereketi sayılan bazı nesnelerin (yumurta, elek, kalbur, su, maya, yağ, ateş, tuz, kömür, ekmek, un, kazan, bakır kap, para v.s) yıldızlar görebilecek şekilde evin dışına verilmesi uğrusuzluk sayılırdı. Verilen nesnelerin yıldızlar tarafından görülmesi halinde evin bereketinin yok olacağına, kuruyacağına, evin dışına çıkacağına ya da köye ‘ölet geleceğine’ yorumlanırdı
3. Gece evin dışına bir şey verilmesinin kaçınılmaz olduğu durumlarda, verilecek şeyin (özellikle de maya ile eleğin) yıldızlar tarafından görülmemesi için bir kumaşa sarılıp verilmesi adettendi. Dolayısıyla evin bolluk ve bereketini betimleyen nesnelerin gece evin dışına verilmesiyle eve zarar vereceğine inanılan yıldızın, Astarte, Hekate, Selene, Artemis ve Afrodit olduğu izlenimi edinilmektedir.
4. Kıbrıs’ta hastaları sağaltmak için hazırlanan sağaltım karışımlarının yıldız görmeleri için bir gece süreyle evin avlusunda bekletilmesi gelenekti. Bu tür bir uygulama içine girmeyen bölge hemen hemen yok gibiydi. Bazen yıldıza koyma işleminin yeni ayın doğum zamanlarında gerçekleştirildiği ve Çoban Yıldızı’nın saat 03.30 ile 04.00 arasında bu karışımlara direk ışın verdiğinin gözlemlendiği söylenmektedir. Bu gibi karışımlar bir gece yıldız gördükten sonra hastalara içirilir ya da hastanın ölüp ölmeyeceği bu karışımlara bakılarak öğrenilirdi. Dolayısıyla, Ana Tanrıça’nın simgesi olan yıldızın insanların yaşamında büyük rol oynadığı; yaşam ile ölümü belirleyen bir unsur olduğu anlaşılmaktadır.

Konuya ilişkin çok değişik uygulamalar olduğundan, konuyu dağıtmamak için şimdilik yalnızca ilginç bulduğum bir uygulama üzerinde duracağım. Hastaların sağlığa kavuşup kavuşmayacaklarının anlaşılması için bir tasın içine yumurta kırılıp yıldız görmesi için bir gece evin dışında bekletilirdi. Ertesi sabah eğer yumurta kırıldığı durumda kaldıysa hastanın sağlığa kavuşacağına, beyazı sarısını kapatmışsa öleceğine yorumlanırdı.
5. Kıbrıs’ın uzak ile yakın geçmişinde yaygın olan bir inanç biçimiyse, yıldız kaymasının bir insanın öldüğüne ya da öleceğine yorumlanmasıydı. Rupert Gunnis’in “Historic Cyprus” adlı kitabından, 6.7.1426 tarihinde Limasol kazasındaki Hirokitya’da geçen bir savaş sırasında bu inancın bilindiği öğrenilmektedir. Anlatım göre; gece yarısı gökyüzünden büyük bir yıldız kayarak askerlerin toplandığı kulenin üzerine düşer. Bu ise gelecek kötülüğe bir önbelirti sayıldığından oradaki insanlar titremeye başlarlar ve tanrıya:”Aman tanrım bu kötülük alameti prense karşı olsun, kralımıza karşı olmasın” diye dua ederler.
6. Kıbrıs’ın bazı bölgelerinde, çocukların gökte tek yıldız bulunduğunda sünnet edilmeleri adettendi. Gökte çift yıldızın olduğu zamanlarda çocukların sünnet edilmeleri halinde, bu çocukların evlendiklerinde kız çocuklarının olacağına, tek yıldız olduğu zamanlardaysa erkek çocuklarının olacağına yorumlanırdı. Antik dönemlerde Ana Tanrıça’ya sunmak için erkeklerin üreme organlarının kesilmesi uygulamasının İslam inançlarında sünnete dönüştüğü düşünülürse, bu inancın da Ana Tanrıça kültüne bağlanması düşünülebilir görüşündeyim.
7. Kıbrıs’ta hastaları sağaltmak için çörek yapılarak gerçekleştirilen dinsel-büyüsel törenlerden sonra, yapılan çöreğin köpeklere yedirilmesi adettendi.

KUTSAL YERLERE YÜRÜYEREK ULAŞMA ADETİ VE ADAĞI

Kukla’daki Afrodit ve Efes’teki Efes Artemis tapınaklarını ziyaret edecek olanların uzun bir yürüyüşten sonra tanrıçanın tapınağına ulaştıklarını yazmıştık. Özellikle antik yazarlardan Strabon’un anlattıklarına dayanarak, Baflı Afrodit için yapılan yıllık festivalde, birçok şehirden ve Baf’tan gelip de Yenibaf’ta toplanan kadınlar ile erkeklerin, buradan yürüyüşe geçerek yedi buçuk mil yol kat ettikten sonra Eski Baf’taki Afrodit Tapınağı’na ulaştıkları öğrenilmektedir. Bu tespitler ışığında şimdi de yakın geçmişimizde Kıbrıs’taki uygulamalara bir bakalım.

1. Karpaz Burnu’ndaki Apostolos Andreas Kilisesi’ni ziyaret edecek olan Kıbrıslı Türk ve Rumlar, manastırın dışında araçlarından inip kiliseye kadar yürürlerdi. Kilisenin kapısına varınca, kilisenin baş ikonuna kadar emeklerler, ya da hasta çocuklarını sırtlarında taşırlardı.
2. Sütü gelmeyen kadınlarla hayvanların sütünün gelmesini isteyen köylüler, Galataria (Yoğurtçular) köyündeki Meryem Ana Kilisesi’ni beyaz renkli bir elbise giyerek ziyaret ederlerdi. Ziyaretçiler geldikleri araçlardan köyün dışında inerek kiliseye yürüyerek varırlardı.
3. Larnakalı Türkler, Hala Sultan’a “Dileğim olsun, Hala Sultan’a yayan gidip geleceğim” şeklinde adakta bulunurlardı.

DEVAM EDECEK

Bu haber toplam 4073 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 198. Sayısı

Adres Kıbrıs 198. Sayısı