1. HABERLER

  2. DÜNYA

  3. ABD Başkanlık münazarasından notlar
ABD Başkanlık münazarasından notlar

ABD Başkanlık münazarasından notlar

“YENİDÜZEN global her hafta sizin için dünyaya göz atıyor”

A+A-

Amerika Birleşik Devletleri Kasım 2024’te gerçekleşecek olan Başkanlık seçimlerine yoğunlaşmış durumda. Mevcut Başkan Biden’in seçime girmeye hazırlandığı dönemde Trump ile arasında gerçekleşen ilk münazara sonrası çok eleştirilmiş ve zaten sonrasında da yarıştan çekilerek Başkan Yardımcısı Kamala Harri’s Demokrat Parti adayı olarak yarışa girmişti.

10 Eylül akşamı, Harris ve Trump arasındaki ilk – ve Trump’ın ifadelerine göre son – başkanlık münazarası gerçekleşti. Münazara’ya damgasını vuran eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Donald Trump’ın göçmenler ve göç politikasına ilişkin “Springfield’da [göçmenler] insanların kedilerini ve köpeklerini yiyorlar” ifadeleri oldu. Münazaranın sunuculuğunu ve moderatörlüğünü üstlenen gazetecilerden David Muir bu noktada Trump’ın sözünü kesip yerel yönetim makamlarının böyle bir bilgiyi doğrulamadığını ifade etmesi de önemli anlardan biriydi. Bu sebeple zaten Trump, münazaranın değerlendirmesini yaparken “3’e karşı 1 olduğum düşünülürse bence en iyi münazara performansımdı” dedi.

Harris, Trump karşısında göç, Roe v Wade davası ile kürtaj ve Rusya konularında öne çıkan ve net pozisyonlar sergilerken, Trump – doğal olarak – halihazırda Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Harris’e siyasi önerileri ve vaatlerine ilişkin neden bunları görevdeyken gerçekleştiremedikleri yönünde baskı yaptı. Vücut dili ve uslup değerlendirildiğinde, Harris’in eyalet savcılığından geliyor olmasının kürsüde kendine güvenli bir tavır sergilemesi yönünde katkı sağladığı söylenebilir. Harris’in daha çok atakta, Trump’ın da daha çok savunmada olduğu bir tartışma gerçekleşirken, her iki adayın da aslında ekonomi politikaları yönünden pek de elle tutulur bir şey söyleyemediğinin altını çizmeden geçmek istemiyoruz. 


Venezuela’da Neler Oluyor

Bu sefer merceğimizi Güney Amerika’da bir ülkeye, Venezuela’ya ve Temmuz ayında gerçekleşen başkanlık seçimlerine çeviriyoruz. Uzun süredir başkanlık makamını şaibeli şekilde elinde tuttuğu ve otoriter bir rejim yönettiği iddia edilen Nicolas Maduro’nun Temmuz 2024’te gerçekleşen başkanlık seçimi ardından muhalefet liderliğine karşı baskıcı bir kampanya yürüttüğü söyleniyor.

Maduro başkanlığındaki Venezuela’da yolsuzluk, ekonomik kriz ve beraberindeki fakirleşme, halkın refah seviyesinde gerileme en temel sorunları arasında. Maduro, Chavez’in ölümüyle birlikte 2013 yılında Venezuela’nın başkanı olarak seçildi. İdeolojik olarak Chavez rejiminin bir devamı olarak nitelendiriliyor. Özellikle 2019 yılındaki seçimle yeniden başkan seçilmesi, ülkede yükselmekte olan muhalefet tarafından şaibeli olarak değerlendirildi ve devlet kurum ve imkanlarını kendi otoritesini korumak için kullandığı ve seçim sonuçlarına müdahale ettiği daha açık şekilde konuşulur oldu. 2019 seçimleri sonrasında, muhalefetin iddialarını ve şaibe söylentilerini yönetmek üzere rejinin daha da otoriter yöntemlere baş vurduğu, muhalefeti baskılayıcı siyasi stratejiler geliştirdiği çeşitli düşünce kuruluşları ve analistlerce iddia edilenler arasında. Bu otoriter yönetim stratejileri arasında Ulusal Seçim Konseyi’nin manipüle edildiği iddiaları da mevcut. Temmuz 2024’te gerçekleşen Başkanlık seçiminde de Konsey ve seçimin şaibeli sonucu öne çıkıyor. Ulusal Seçim Konseyi ülkede gerçekleşen seçimlerin yasal ve güvenli şekilde yürütülmesinden sorumlu. Bu görevleri arasında siyasi partilerin kayda geçmesi, adayların onaylanması ve sonuçların resmi ilanı da bulunuyor.

Temmuz 2024 başkanlık seçimlerine hazırlanırken, Ulusal Seçim Konseyi’in siyasi parti olarak kayda geçmesini onaylamadığı Vente Venezuela (Gel Venezuela) hareketi Başkan Maduro yönetimine karşı ana muhalefet görevini üstlendi ve muhalefetini yoğunlaştırdı. Vente Venezuela ekonomik olarak liberal politikalar benimseyen, ve siyasi analistlerin merkez sağ olarak değerlendirdiği muhafazakar demokrat bir hareket olarak karşımıza çıkıyor.Vente Venezuela’nın liderliğini üstlenen genç ve muhafazakar siyasetçi Maria Corina Machado’nun başkanlık adaylığı Ulusal Seçim Konseyi tarafından onaylanmadığından ötürü, hareket emekli diplomat Edmundo Gonzalez’i başkan adayı olarak göstermişti. Machado’nun adaylığının engellenmesinde sebep olarak, 2011’den beri milletvekili olarak görev yapan Machado’nun yiyecek kuponlarını mal beyanına dahil etmemesi şeklinde ifade edildi.

28 Temmuz, Pazar günü gerçekleşen oy verme işleminin ardından Ulusal Seçim Konseyi, henüz oyların %80’i sayılmışken, mevcut başkan Maduro’yu %51.2 oy ile seçimin kazananı olarak ilan etti. Muhalefet adayının ise %44.2 oy aldığını duyurdu. Muhalefet bu duyuruyu sert bir şekilde reddetti ve kendi teyit ettikleri sayım sonuçlarına göre seçimi kendi adayları Gonzales’in kazandığını ve Hükümetin seçim sonuçlarını manipüle ettiğini iddia etti. Yoğun protestolara sahne olan seçim sonrası süreçte, Maduro hükümeti de muhalefete karşı sert önlemler aldı. Bu hafta, uluslararası bir diplomatik krize de dönüşen seçim sonrası atmosfer Arjantin adına Venezuela topraklarında diplomatik faaliyet gösteren Brezilya’nın bu imtiyazının ortadan kaldırılması ve elçilikte sığınmış durumda bulunan muhalefet üyelerinin silahlı polis timleri tarafından gözetlenmesi dünya basınında yer aldı. Muhalefet Başkan Adayı Gonzales için çıkarılan bir tutuklama emri ile bir aydır Hollanda Büyükelçiliği’nde saklanmakta olan Gonzales’in İspanya’ya sığınmak üzere ülkeyi terk etmesi manşetlere yerleşti.  Bir ABD, İspanya, Kolombiya ve Brezilya Maduro’yu seçim sonuçlarına saygı duymaya ve koltuğu muhalefete devretmeye davet eden devletler arasında. Avrupa Parlamentosu da bu haftaki olağan oturum gündemine Venezuela’daki durumun değerlendirilmesi ve bu konuda bir karar üretilmesini ekledi.

Muhalefeti destekleyen ülkeler arasında ABD’nin başı çekmesi, bu yaşananların kapitalist Batı ve sosyalist Latin Amerika hükümetleri arasındaki mevcut küresel siyasi çekişmenin klasik bir örneği olarak da değerlendirilebilir. Netekim, Maduro hükümeti bu yaşananları Amerika’nın organize ettiği Chavizm karşıtı bir darbe girişimi olarak nitelendirdi. Öte yandan, anti kapitalist, anti emperyalist olduğunu iddia eden yönetimlerin de demokrasi, şeffaf yönetim ve insan hakları ile sürekli vermek zorunda kaldıkları bir sınav olduğu da bir gerçek. 

Belki de hepimizin hala daha Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı tekrar tekrar okumaya, ve hatta hatmetmeye ihtiyacı vardır. Şimdilik, sizin için gelişmeleri izlemeye ve aktarmaya devam edeceğiz.

ba898fb4-ef90-48a9-bece-fd0000992272.jpg

Venezuela Foto: Fotoğraf Pierre-Philippe MARCOU / AFP

Bu haber toplam 901 defa okunmuştur