1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Gaile 523: Editörün Notu
Gaile 523: Editörün Notu

Gaile 523: Editörün Notu

Kuzey Kıbrıs eğitim sisteminde biriken ideolojik gerilimler ve yapısal sorunlar karşısında sessiz kalmak mümkün değildir. Eğitimin niteliği ve toplumsal işlevi üzerine yeniden düşünmenin vakti gelmiştir.

A+A-

Gaile’nin 523. sayısında dosya konusu “eğitim” olarak belirlenmiş ve bu ayın temel sorusu şu şekilde ortaya konmuştur: “Kıbrıs’ın kuzeyinde eğitim, son yıllarda toplumsal gündemin diğer tüm meselelerinin önüne geçen bir olgu olmuştur. Son üç yılda yaşananlar, eğitimin siyasal ve ideolojik müdahalelere ne denli açık bir alan hâline geldiğini göstermektedir: Siyasi saiklerle ve muhafazakâr bir perspektifle yeniden düzenlenen ders kitapları ve öğretim programları; akabinde bir üniversitede ortaya çıkan sahte diploma skandalı; başörtüsü tüzüğü tartışmaları ve nihayetinde ikinci ilahiyat okulu protokolü... Bu ideolojik eksenli gerilimlere, fiziki altyapıdaki yetersizlikler—okul binalarındaki sorunlar, konteyner sınıflar ve tam gün eğitime geçişteki aksaklıklar—eşlik etmektedir. Tüm bu korkunç tablo karşısında, eğitimin niteliğini, eşitliğini ve toplumsal işlevini yeniden düşünmek; sürdürülebilir, çağdaş ve kapsayıcı bir eğitim sistemi inşa etmek adına hangi stratejik adımların atılması gerektiğini düşünürsünüz?” Bu soruya ilişkin değerlendirmeler ve diğer eğitim başlıklı yazılar, pek çok eğitimci tarafından bu sayıda ele alınmıştır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde eğitim son yıllarda yoğun bir politikleşme sürecine maruz kalmıştır. Müfredat ve ders kitapları, bilimsel ve pedagojik gereklilikler yerine siyasi ve ideolojik saiklerle yeniden şekillendirilmektedir. Örneğin 2023’te ders kitapları, eğitim bilimcilerinin uyarıları hiçe sayılarak gizli komiteler eliyle güncellenmiştir. Bu güncellemelerin odağında evrensel değerler veya çoğulculuk değil, belirli bir muhafazakâr kültür ve dünya görüşünü dayatma çabasının olduğu eğitim sendikalarınca vurgulanmıştır. Nitekim sendika temsilcileri, yeni kitap içeriklerinde yüzlerce inançtan yalnızca tek bir dine ayrıcalık tanındığını, bunun da eğitimi kapsayıcı olmaktan uzaklaştırdığını belirtmiştir. Bu tür ideolojik müdahaleler, eğitimin bilimsel ve laik karakterine zarar vererek toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme potansiyeli taşımaktadır.

Eğitim alanındaki müdahaleler yalnızca müfredatla sınırlı kalmamıştır. Hükümetin bir kararıyla ortaöğretimde başörtüsü serbestîsi getiren bir tüzük değişikliği yapılmış; ancak bu adım geniş kesimlerce laik eğitim ilkesine aykırı ve toplumsal mühendislik projesinin parçası olarak algılanmıştır. Öğretmen sendikaları, “laik ve bilimsel eğitimi savunduğu için öğretmeni cezalandırmak isteyen” baskıcı tutuma karşı grevler düzenlemiş ve “Atatürk ilkeleri doğrultusunda laik, bilimsel eğitim mücadelesini sürdüreceğiz... Baskılara boyun eğmeyeceğiz” diyerek direniş göstermiştir. Nihayetinde “başörtüsü tüzüğü” Anayasa Mahkemesi tarafından usul yönünden iptal edilse de, yaşanan süreç eğitimde ideolojik gerilimin boyutlarını gözler önüne sermiştir.

Benzer biçimde, Türkiye ile imzalanan protokoller doğrultusunda ikinci bir ilahiyat kolejinin açılması girişimi de toplumsal tepkiyle karşılaşmıştır. Eğitimciler, bu adımı ideolojik dayatma olarak nitelendirmiş ve halen çözüm bekleyen onca yapısal sorun dururken belirli bir dini eğitim kurumuna öncelik verilmesini eleştirmiştir. Eğitim sistemi, siyasi iktidarların nüfuz alanı haline getirilirken; müfredattan okul türlerine kadar pek çok konuda toplum mühendisliği çabaları hissedilmektedir. Bu politize ortam, eğitimin asli amacı olan evrensel, eleştirel ve özgürleştirici bilgi aktarımını gölgelemektedir.

Politik müdahalelerle sarsılan eğitim alanı, eş zamanlı olarak ciddi yönetim zaafları ve skandallarla da gündeme gelmiştir. Yükseköğrenimde yaşanan “sahte diploma skandalı” bunun çarpıcı bir örneğidir. “Üniversiteler adası” söylemiyle övülen kuzey Kıbrıs’ta, Güzelyurt merkezli bir özel üniversitede parayla yüzlerce sahte diploma satıldığı ortaya çıkmış; soruşturma derinleştikçe eski yükseköğretim denetleme kurumu üyelerinden emniyet mensuplarına dek uzanan tutuklamalar yapılmıştır. Küçük bir ülkede 600’ü aşkın sahte diploma dağıtıldığı gerçeği, eğitim sisteminin dürüstlük ve kalite temellerinin sarsıldığını göstermektedir. Bu skandal, denetimsiz büyüyen üniversite sektörünün ve liyakatten ziyade siyasi bağlantılarla işleyen bir yapının sonucudur. Eğitimin böylesine bir çıkar ağına alet edilmesi, toplumsal güveni derinden zedelemiştir.

Öte yandan, fiziki altyapı sorunları eğitimdeki eşitsizlikleri ve kalitesizliği derinleştirmektedir. Birçok okul binası bakımsız ve deprem riski altındadır; bazıları için güçlendirme adımları hâlâ atılmamıştır. Öğrenci artışına karşı yeni okul inşası yetersiz kalınca konteyner sınıflarda eğitim zorunlu hale gelmiş, çocuklar geçici yapılarda öğrenim görmek zorunda bırakılmıştır. Nitekim öğretmenler, “her tarafı dökülen okul binalarımız, konteynerlere mahkûm eğitimimiz içler acısıyken böyle bir ideolojik dayatma kabul edilemez” diyerek altyapı sorunları çözülmeden yeni ilahiyat okulu açılmasını eleştirmiştir. Tam gün eğitime geçiş ise planlama eksikliği nedeniyle “sahte tam gün” uygulamasına dönüşmüştür: Öğrenci ve öğretmenlerin okulda daha uzun süre kalması sağlanmış ancak ne müfredat tam gün eğitime uygun revize edilmiş, ne de öğle yemeği, etkinlik alanı, öğretmen takviyesi gibi destekler sağlanabilmiştir. Sonuçta tam gün okul, kağıt üzerinde kalan ve verim alınamayan bir uygulama olarak kalmıştır.

Tüm bu tabloya baktığımızda, altyapı ve organizasyon eksikleriyle boğuşan bir eğitim sistemi görmekteyiz. Kalabalık sınıflar, öğretmen açığı, güncellenmeyen programlar gibi sorunlar, eğitimin niteliğini düşürmektedir. Üstelik eğitim sistemine yönelik toplum nezdindeki inanç da örselenmektedir. Bir yanda siyasi-ideolojik kavgaların nesnesi haline getirilen okullar, diğer yanda skandallarla anılan üniversiteler… Böyle bir ortamda eğitim, toplumsal gelişimin lokomotifi olmaktan çıkıp krizlerin odağına yerleşmektedir.

Sonuç olarak, Kuzey Kıbrıs eğitim sisteminde biriken ideolojik gerilimler ve yapısal sorunlar karşısında sessiz kalmak mümkün değildir. Eğitimin niteliği ve toplumsal işlevi üzerine yeniden düşünmenin vakti gelmiştir. Elbette reform temelli eğitim politikaları neticesinde yapılacak iyileştirmeler bir gecede hayata geçirilemeyecek kapsamlı dönüşümleri gerektirmektedir. Ancak bugün cesur ve akılcı adımlar atılmazsa, genç nesillerin geleceği siyasi çıkarlara ve imkânsızlıklara kurban edilmeye devam edecektir. Sürdürülebilir, çağdaş ve kapsayıcı bir eğitim sistemi, toplumsal kalkınmanın ve kültürel sürekliliğin güvencesidir. Eğitim, bir ulusun kendi kendini inşa etme projesidir; bu proje üzerinde yükselen toplumlar geleceğe güvenle bakabilir. Kıbrıs Türk toplumu da ancak eğitimini yeniden evrensel değerler, bilim ve eşitlik eksenine oturtarak kendi kimliğini koruyup geliştirebilecektir. Eğitimdeki politik kuşatmayı aşmak ve çocuklarımıza umut dolu bir gelecek sunmak elimizdedir. Bunun için gerekli irade ve vizyon gösterildiğinde, bugün karanlık görünen tabloyu aydınlığa çevirmek mümkün olacaktır.

Eğitim dosyasındaki yazılar, Kıbrıs’ın kuzeyindeki eğitim-öğretimin çok yönlü krizini farklı perspektiflerden ele alıyor: Ahmet Güneyli eğitimdeki çöküşü kişisel tanıklıklarıyla görünür kılarken, Mehmet Çağlar gerçek bir dönüşümün ancak köklü bir vizyonla mümkün olacağını vurguluyor; Müfit Kömleksiz teneffüsün çocukların gelişimindeki hayati rolünü hatırlatıyor; Yılmaz Akgünlü eğitim sisteminin bireyi kalıba sokan yapısını sorguluyor; Yonca Hürol yükseköğretimdeki araçsallaşma ve yolsuzluk risklerini analiz ediyor; Münevver Özgür Özersay ise eğitimin görünmez ilişkisel mimarisini merkeze alarak, kime alan açıldığını ve kimin sesinin duyulduğunu tartışıyor. Bu dosyadaki yazılar, eğitimin yalnızca yapısal değil, etik ve insani boyutlarıyla yeniden düşünülmesi gerektiğini ortak bir çerçevede buluşturuyor.

Gaile’nin “ayın sorusu” bölümünde Besim Baysal siyasal dayatmaların eğitimi nasıl kuşattığını, Birikim Özgür İlahiyat Koleji tartışmasının aslında toplumun kendi yönünü belirleme mücadelesi olduğunu, Cemal Özyiğit eğitimin tüm kademelerinde köklü bir yeniden yapılanmanın zorunluluğunu, Duygu Geylan eğitimin siyasete teslimiyetinin öğretmenleri ve öğrencileri nasıl çıkmaza sürüklediğini, Eda Yazgın ise erken çocukluk bakım ve eğitiminde eşit erişimin çocuk hakları açısından hayati önem taşıdığını vurgulayarak, eğitimin siyasal, toplumsal ve insani bir mesele olduğunu gösteriyor.

Eğitim konulu yazılar dışında Asu Demircioğlu, hayaller ile memleket gerçekleri arasındaki uçurumu incelikli bir mizahla görünür kılarken; Hakkı Yücel ölümün insanı eşitleyen yüzünde durup toplumsal kutuplaşmaların ötesine geçen insani bir yüzleşme çağrısı yapıyor. Münevver Özgür Özersay, Özker Özgür’ün mirası üzerinden yüzleşme, adalet ve ortak yurt fikrini yeniden düşünmeye davet ediyor. Gile bu sayı Kasım - Aralık birlikte çıkıyor. Ocak 2026’da yeni sayıda buluşmak üzere...

Keyifli okumalar…

Gaile Yayın Kurulu

Ahmet Güneyli

Emel Kaya

Hakan Karahasan

Hakkı Yücel

Münevver Özgür Özersay

Yılmaz Akgünlü

Ağ Editörü ve Kapak Tasarımı: Hüseyin Özbarışcı

Yayıncı: yeniduzen.com

 

Bu haber toplam 130 defa okunmuştur
Gaile 523. Sayısı

Gaile 523. Sayısı