Yapay Afet ve Beceriksiz Hükümet
Önceki gün öyle bir gündü ki çaresiz bir şekilde bekledik evin içinde…
Yağmur delicesine yağarken, yollardan akan suların nereye gideceği, nereyi basıp nereden geçeceği endişesi içinde beklerken öğle sıralarında başlayan internet yokluğu bunun üstüne binen başka bir çaresizlik oldu.
İnternet derken Girne’nin batısında ne wi-fi, ne 3G veya 4-4.5G ne veriyorlarsa artık o da yok. Normal telefon hatları da çalışmıyor. Cep telefonundan ses çıkmıyor. Ne arayabiliyor, ne aranabiliyor. Girne’nin batısındaki telefon hatlarının arızalanmasının ilki değil zaten bu… Belki 3 belki 4 defadır tam gün sürebilen internet yokluğu yaşanıyor bölgede… Televizyon kanalları bir dakika yayın yaparken 10 dakika görüntüsüz kalıyor hava koşullarının kötülüğü nedeniyle…
İlkellik yaşıyoruz evin içinde… Ne bir haber alabiliyoruz ne de bizden haber alabiliyor yakınlarımız… Selin nereleri bastığı, göletler taştı mı taşmadı mı, çocuklar yolda mı değil mi, durumları iyi mi değil mi, bi-çare bir şekilde habersiz kalıyoruz. Bereket ki evimizi su basmadı. Ya bir de evi suyun altında kalanlar gibi olsaydık.
Diye düşünürken “elektrikler gitmedi bereket” diyorduk ki o da gitti. Tam 2.5 saat da elektriksiz kaldık. Elektrik de, internet de, normal hat da yok. Televizyon ise dediğim gibi.
Tam bir ilkellik.
Sosyal medyada çok yazıldı, çok söylendi, çok görüntü paylaşıldı. İnternet gelince, kanallar kesintisiz yayın yapmaya başlayınca gördük. Yağmur sularının aktığı, geçtiği, ezdiği yerleri izledik.
Buna ‘doğal afet’ dendi.
Neredeyse herkes söyledi ama bir de ben yazayım. Bu bir doğal afet değil. Bizim yani insanoğlunun gözü doymaz bir şekilde derelerin içine, kenarına beton dikmesi, rant peşinde koşarken doğanın gücünü düşünmeden umursamaz bir şekilde “kalkınıyoruz” adı altında geleceğimizi tehlikeye atmasıdır.
Çok yazdık, çok söyledik. Şimdilerde de değil. Çoook önceden, hep yazdık. “Hah, çevreciler” dediler küçümsemeye çalıştılar. “Hah uzmanmış” dediler, bilirkişilerin görüşlerini, raporlarını hasır altı ettiler. ‘İktidar’ uğruna, memleket sular altında kaldı. Birileri istedi, ‘oy gelecek’ diye onlar da olur olmaz yerleri verdiler. İşte bakın, 5-6 sene önce ve daha önce de yaşadığımız sel felaketlerine rağmen beton dikmeye, dere kapatmaya devam ediyoruz. “Biz beton dikeceğiz, para kazanacağız, size de oy taşıyacağız” mantığıyla süregelen bir düzen. Biz size, siz bize. İşte sonuç; Biz-siz paylaşımında arada sular altında kalan memleket.

Sayfadaki fotoğrafta görünen parke yolun altı dere. Parkelerle üstü kapanan derenin iki yanına betonlar dikildi, siteler yapıldı. İki gün önce 100-150 metrelik yolun her iki tarafı da kapatıldı belediye ekipleri tarafından... İnsanlar evlerine ulaşamadılar çünkü dere suları parkelerin üstünden şelale gibi akıp gidiyordu. 5-6 sene önceki selde gelen suyun şiddetiyle bu parkeler patlamış, yol yarılmış, dere adeta yolunu açmış, akmış ama bu seneler içinde binalar daha da çoğalmış etrafında…
Eeee ne yapsın bu yağmur suyu?
Şimdi buna doğal afet mi denir yoksa yapay afet mi?
Göletler, boşalmış, kurumuş, su kalmamış diye üzülürken günlerdir beklenen yağmur öyle bir yağdı ki iki günde o boş göletler doldu taştı, Gönyeli ve Lefkoşa’yı sular altında bıraktı. Çünkü göletler zaten bakımsızlıktan yükselmiş, yeterince su tutamazken, sayılarının da suyu tutsalar bile yetersiz olduğu anlaşıldı. Aylardır beklediğimiz yağmur suları hem yerleşim yerlerini bastı hem de aktı gitti denize karıştı. Çünkü onu tutacak ne göletimiz, ne bentimiz, ne de barajımız var.
Sular akıp giderken, evleri sular basarken, insanlar perişan halde önlem almaya çalışıp yardım beklerken belediyelerin bütün gayretlerine rağmen hükümet, muhalefetin karşı çıkmasına rağmen Meclis’te bütçe görüştü. Sanki de sel başka bir memlekette, sel sularının altında kalan evler başka bir yerde… İşte bu da her zamanki gibi hükümetin umursamaz ve beceriksiz tavrı.
Yolsuzlukla, rüşvetle bütünleşen hükümetin yaratmaya çalıştığı “iş yapıyoruz” algısını selde değil de bütçe görüşmelerinde arıyor olması da başka bir beceriksizlik.







