10 Aralık İnsan Hakları Günü!
Bu kadar yoğun bir krizin ortasında olmasaydık; bugün birbirinden farklı alanlarda yaşanan hak ihlallerini, hukukun üstünlüğünü, teknolojik gelişimin insan hakları ile bağlantısını, yoksulluğu ve sosyal hakları konuşuyor olacaktık. Çünkü bu ülkede hak ihlalleri birden fazla ve birbirine bağlı; hiçbirini diğerinden ayırmak mümkün değil.
10 Aralık, tam da bu tabloyu konuşmak için önemli bir gün.
Ama insan hakları mücadelesi gerçeklikten kopamaz:
En ağır yara nerede ise, bugün o yaraya bakmak, o yarayı konuşmak zorundayız.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, özellikle iki gündür yaşadığımız felaket, çevre hakkının soyut bir kavram olmadığını; yaşam, sağlık ve güvenlik hakkının ön koşulu olduğunu hepimize yeniden hatırlattı.
Bazı derelerin adını ilk defa duyduk.
Doğa, biz onu yok saysak da var olduğunu gösterdi. Onu görmezden geldiğimiz, ona alan bırakmadığımız, uyumlu yerleşim alanlarını kurmadığımız sürece ne yaşayacağımıza dair bize açık bir ders verdi.
Doğaya hükmetmek değil, doğayla uyumlu bir yaşam ve gelişim kurmak zorundayız. Aksi halde bu coğrafya, her seferinde bizi aynı gerçekle yüzleştirecek.
Planlama, altyapı, ekolojik denge, çevresel etki değerlendirmesi ve sürdürülebilir kentleşme; yaşam hakkının, sağlık hakkının ve güvenli çevrede yaşama hakkının ayrılmaz parçasıdır.
Hükümetin başarısız ve hantal yapısı yine ve yeniden deşifre oldu. Bu süreçte sahada büyük özveriyle çalışan yerel yönetimlerin, afet müdahale ekiplerinin ve bilim insanlarının emeği, bize çözüm yönünü de gösterdi:
Yetkisi, kaynağı ve teknik kapasitesi güçlendirilmiş yerel yönetimler, çevre hakkını somut biçimde korumanın, afet riskini azaltmanın ve kentsel güvenliği sağlamanın en etkili mekanizmasıdır. Bunu da bilimin sunduğu aydınlık yol haritaları ile organize edilebilir.
Hepimize geçmiş olsun. Daha büyük acılar yaşanmadan bu sürecin tamamlanmasını temenni ederim.







