1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Yağmurdan Kaçarken Doluya Yakalanmak: Kontra Depolitizasyon
Yağmurdan Kaçarken Doluya Yakalanmak: Kontra Depolitizasyon

Yağmurdan Kaçarken Doluya Yakalanmak: Kontra Depolitizasyon

Celal Özkızan: Her şeyden önce, ‘erken seçimcilere’ yönelteceğim eleştiriler, elbette UBP hükümetini olumlayıcı bir nitelik taşımıyor. Mesele tam da burda yatıyor zaten.

A+A-

 

Celal Özkızan

[email protected]

 

 

Sevgili Tufan Erhürman, 17 Kasım 2012 tarihli Gaile’de “Bu Ülkeye Siyaset Gerekiyorsa Siz Durun, Biz Yaparız” başlıklı yazısında, Kıbrıs’ın kuzeyindeki egemenlerin kullandığı (ve ‘sıradan’ Kıbrıslı Türklerin kayda değer bir kesiminin de benimseyip yeniden ürettiği) bir terminolojiden ve siyasi taktikten söz ediyor: Depolitizasyon. Yazıyı çok kısaca özetlemek gerekirse -ki özetlemek aynı zamanda da eksiltmek olduğundan, sözü geçen yazının tamamının okunması daha anlamlı olacaktır- yönetenlerin/egemenlerin, hâlihazırda siyasi/ideolojik olan yönetimlerinin/egemenliklerinin bu siyasi/ideolojik olma halini örtmek için: siyaseti kötülemelerinden, siyaset yapanları yazarın deyişi ile “beceriksiz, iş bilmez, cahil, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen kişiler” olarak göstermelerinden söz ediliyor.

 

Siyasetin, yani halkın kendi hayatı üzerinde söz söyleme etkinliğinin gittikçe halktan koparıldığını belirten yazar, bu koparışa bir meşruiyet katmanın (yani üstünü örtmenin) yolu olarak da yukarda sözü geçen siyaset kötülemesi taktiğinin kullanıldığından söz ediyor. Yazımda, yukarda özetlediklerimizin ötesinde ayriyetten incelenen noktalara ve özetlenenlerin ayrıntılandırıldığı noktalara değinmeden, kendi argümanlarımı ortaya koyacağım, zira dile getireceğim şey: yazının savunduğu en genel argümanın gündelik hayatta hangi biçimlerde kullanıldığıdır. Yazarın savunduğu en genel argümanı ise kendi yazısından alıntılayalım : “Kıbrıs Türk halkının kendi iradesine ve demokrasiye sahip çıkmasının yolu, siyasetten vazgeçmek değil, tam tersine, doğru dürüst, kelimenin gerçek manasıyla siyaset yapmaktır. Siyasetten uzaklaşmak bizi iyi yönetime değil, kendi kendimizi yönetme idealinden tamamen vazgeçme sonucuna ulaştıracaktır.”

 

Önemle belirtmeliyim ki, benim bu yazıda öne süreceğim argümanlar, Erhürman’ın argümanlarına bir cevap niteliğinde olmayacak; Erhürman’ın yukarda özetlenen argümanlarının gündelik hayattaki kullanılış biçimindeki çarpıklığa karşı bir eleştiri niteliğinde olacaktır.  Tartışacağım gündelik hayattaki kullanılış biçimlerinden kastım ise, sanılanın aksine “siyaset kötüdür, tüm siyasiler/partiler aynıdır” argümanını kullananlar değil, “tüm siyasiler/partiler aynıdır” düşüncesinin karşısında durduğunu iddia ederek (yani alternatif olduğunu iddia ederek) depolitizasyonu ‘karşı cepheden’ yeniden üretenlerdir.

 

Karşı cephede duranları somutlaştırmak gerekirse, örneğin, herhangi kapsamlı bir siyasi ve ideolojik çerçeve çizmeksizin alternatif olduğunu iddia edip erken seçim talep edenlerdir. Bu kesimlerin kendilerini karşı cephede konumlandırmasının sebebi ise şöyle açıklanabilir : UBP’ye –birbirinden farklı noktalardan yola çıkarak da olsa- eleştirel yaklaşan kişilerden kayda değer çoğunluğu, sözü geçen ‘erken seçimcileri’ “siz de aynısınız, hepiniz aynısız” biçiminde itham ediyorlar; bu ithama maruz kalan ‘erken seçimciler’ ise, “aslında öyle olmadıklarını” anlatmaya çalışıyorlar, yani bu eleştirilere/ithamlara karşı argümanlar üretip, kendilerini farklı kılmaya çalışıyorlar. Bu karşı çıkış onları karşı cepheye yerleştiriyor ve karşı çıkarken kullandıkları argümanlar, Erhürman’ın sözü geçen yazısında yaptığı “siyaset savunusunu” içeriyor. Ancak, ‘pratik yazıda durduğu gibi durmadığından (ya da Lenin’in ünlü deyişi ile teorinin rengi gri, yaşamın canlı pratiğinin rengi ise yeşil olduğundan), karşı cephedekilerin “siyaset savunusu”, dönüp dolaşıp –bilinçli bir şekilde veya değil- depolitizasyonu, yani siyasetsizliği yeniden üretiyor. Şimdi bu yeniden üretim sürecini ele almaya çalışalım :

 

Her şeyden önce, ‘erken seçimcilere’ yönelteceğim eleştiriler, elbette UBP hükümetini olumlayıcı bir nitelik taşımıyor. Mesele tam da burda yatıyor zaten. ‘Erken seçimciler’, kendilerine yöneltilen eleştirilerin hepsini homojenleştirip aynı kefeye koyuyor. Koydukları kefenin ismi ise ‘siyaseti kötüleyen depolitikler kefesi’. Elbette bu kefenin içinde, “hepiniz aynısınız” deyip bunun haricinde hiçbir şey yapmayan (yani gerçekten de siyasetsizliği yeniden üreten) kişiler de var. Ancak ‘erken seçimciler’ tarafından bu kefenin içine atılanlar arasında, alternatif olduklarını iddia eden ‘erken seçimcilere’ karşı siyasi eleştiriler getiren kesimler ve kişiler de var; yani alternatif olduğunu iddia eden ‘erken seçimcilere’ karşı alternatiflerinin ne olduğunu soranlar ve bu ‘alternatif olma iddiasını’ ideolojik ve siyasi çerçeveler içinde tartışmaya çalışanlar da var.

 

Bu kesimler/kişiler ‘erken seçimcilerin’ örneğin ‘yerli’ sermaye ile (mesela Ticaret Odası ile) ilişkilerini, neoliberalizme karşı ne gibi yapısal karşı çıkışlara sahip olduklarını, AKP hükümeti ile ilişkilerini… sorguluyorlar. Bu sorgulayışlarını da kendi ideolojik ve siyasi konumlanışlarından hareket ile yapıyorlar elbette. İşte tam bu noktada, ‘erken seçimciler’, yani ‘karşı cephedekiler’, bu siyasi eleştiriler ile depolitik mahiyete sahip “hepiniz aynısınız” eleştirilerini aynı kefeye doldurup, yukarda da söylendiği gibi bu kefenin ismini ‘siyaseti kötüleyen depolitikler kefesi’ koyuyorlar.

 

Bu durumun doğurduğu çok önemli bir sonuç var. Aslında ‘erken seçimcilerin’ kendileri de –yapısal ve ideolojik bir alternatif olmak/üretmek noktasında- siyasetsiz oldukları için (yani örneğin neoliberal uygulamalara yapısal bir karşı çıkış yapamayıp neoliberalizme karşı UBP hükümetine kıyasla –hem hükümet dönemlerinde hem de muhalefetteki söylemlerinde/pratiklerinde- sadece tonlama/vurgu farklarına sahip oldukları için), kendilerine yöneltilen ‘siyasi ve ideolojik’ eleştirilere karşı elleri ve kolları bağlı kalıyor. Bunun sonucunda, neoliberal ideolojinin kendi ‘ideolojik olma durumunu’ örtmesinin bir taktiği olan depolitizasyona başvurmasına benzer bir şekilde, ‘erken seçimciler’ de, kendilerine yöneltilen ‘siyasi ve ideolojik’ eleştirilere karşı ‘siyasi/teorik/ideolojik’ bir donanımları (ve aynı zamanda bu donanımı besleyebilecek pratikleri) olmadığından, kendilerine yöneltilen siyasi ve ideolojik eleştirileri ‘siyasetsizliği gerçekten de öven depolitik kesimlerin “hepiniz aynısınız”eleştirileri’ ile aynı kefeye koyarak örtüyorlar.

 

Bunu yaparken de en çok kullandıkları argümanlar “UBP’nin değirmenine su taşıyorsunuz” ya da “UBP hükümetteyken ve bu kadar kötü yönetirken, muhalefet partilerini eleştirmenizde art niyet vardır” şeklindedir (ki ulusların kendi kaderini tayin hakkına dair tartışmalarda, küçük halkın ayrılma hakkından söz ederken Lenin, kendisine soldan yöneltilen “solun en önemli değeri olan ‘birlik olmaya’ zarar veriyorsun” eleştirisine karşı “Ayrılma özgürlüğünü savunanları ayrımcılığı teşvik etkmekle suçlamak, boşanma özgürlüğü taraftarlarını, aile bağlarını tahrip etmekle suçlamak kadar saçma ve ikiyüzlü bir davranıştır” cevabını verir. Bu cevap, kendilerine yöneltilen her eleştiriyi ‘birlikten’ dem vurarak karalamaya ve atlatmaya çalışan bazı ‘erken seçimcilere’ de uygun düşecektir.)

 

Velhasılıkelam, ‘erken seçimcilerin’ siyasi/teorik/ideolojik alternatifleri olmadığından (yani bu anlamda siyasetsiz olduklarından) kendilerine yöneltilen ‘siyasi/ideolojik/teorik’ eleştirileri ancak ‘siyasetsizlik’ kefesine koyarak cevaplayabiliyorlar; böylece pontansiyel tüm teorik/siyasi/ideolojik tartışmaları ta en başından bloke etmiş oluyorlar; çünkü bu ‘erken seçimcilere’ göre, bu eleştirilerin hepsi aslında ‘siyaseti kötüleyen kesimlerin, depolitiklerin’ yani siyasetsiz kesimlerin eleştirileri olduğundan, onlara ‘siyasi/ideolojik/teorik bir cevap vermek mümkün değildir (Bu noktada bir parantez açmak çok önemli. Siyasetsizliği savunduklarını iddia ettikleri kesimlere karşı salt ‘siyasi olmak ile’ övünüyor ‘erken seçimciler’; halbuki Erhürman da sözü geçen yazısında belirttiği gibi, aslında kendisini ‘siyasetsiz’ olarak sunan neoliberal ideoloji de bir siyasettir; o yüzden ‘siyasi olmak’ tek başına yeterli bir gerekçe değildir alternatif olabilmek için; hatta önemle söylemek gerekir ki, siyaseti savunanlar - siyasetsizliği savunanlar ayrımı tamamen soyut bir ayrımdır zira hem bu yazıda, hem de Erhürman’ın yazısında işlendiği gibi, siyasetsizlik pek çok zaman bir siyaseti/ideolojiyi örten bir rasyonalize etme maskesidir.

 

Bu yüzden de erken seçimcilerin “siyasetsizler” diye yarattıkları kategori bir “boş gösteren”dir). İşte tam da bu noktada, yazının başlığında ifade edilen bir kontra-depolitizasyon tavrı ortaya çıkıyor. Kendilerini karşı cephede konumlandıran ‘erken seçimciler’, neoliberal ideolojinin pompaladığı siyasetsizlik hastalığını yeniden üretiyorlar; ama tek bir farkla: Neoliberal ideoloji, sapına kadar ideolojik olduğu için ideolojileri/siyaseti kötülüyor (böylece kendini rasyonalize edip ‘tek gerçek’ mertebesine yükseltebiliyor); öte yandan ‘erken seçimciler’, kapsamlı bir ideoloji/siyaset yoksunluğundan muzdarip oldukları için ideolojik/siyasi eleştirileri “siyasetsiz bunlar” diye yaftalıyor (böylece kendi siyasetsizliğini, eleştirileri “siyasetsiz olmakla” suçlayarak örtüp rasyonalize edebiliyor).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1020 defa okunmuştur