
UMURSAMAK YETMEDİ!..
Aylardır maaşlarını alamayan; sosyal sigorta ücretleri yatmadığı için mağdur olan Lefkoşa Belediyesi işçileri Pazartesi gün çöpleri yollara savurdu ya; bir kıyamettir(!) koptu…
Elbette, “Kıyamet koptu” derken, herkesin oturduğu yerden (
Aylardır maaşlarını alamayan; sosyal sigorta ücretleri yatmadığı için mağdur olan Lefkoşa Belediyesi işçileri Pazartesi gün çöpleri yollara savurdu ya; bir kıyamettir(!) koptu…
Elbette, “Kıyamet koptu” derken, herkesin oturduğu yerden (ya da sanal ortamda) söylenip durduğunu kastediyorum… Yoksa birilerinin yollara dökülüp isyanları oynadığından değil…
Birkaç gündür gelen maillere bakıyorum; iyi niyetli birkaç dost ömrü çok kısa olan “Lefkoşa’yı Umursayanlar” hareketini yeniden toparlamaya uğraşıyor…
Aralık ayında yayınlanacak olan kitabımın düzeltmelerini yaparken aşağıdaki yazımı okuyordum ki, “bu gün yazsam yine aynı şeyleri yazacaktım” diye düşünmeden edemedim…
Hani “çokbilmiş” birileri çıkar da “Ben söylemiştim…”diye nutuklar sallar ya; ben o havada değilim… Bugünlere geleceğimizi tek gören/söyleyen ben değildim çünkü… Yüzlerce insan farkındaydı bunun… Ama dertlerini kimseye dinletemediler(bugün bağıranların çoğuna da dinletememişlerdi!)…
Üç yıl önceki yazımın başlığı “umursamak yeter mi?” idi… Bugünkü başlık sonucu gösteriyor: UMURSAMAK YETMEDİ!..
UMURSAMAK YETER Mİ?
Salı akşamı, Saçaklı Ev’de Tuncer Bağışkan’ın K.T. Eğitim Vakfı tarafından İngilizce olarak yayımlanan kitabımın tanıtım resepsiyonu var…
Tuncer Bağışkan dostumuz, uzun bir süredir rağbet görmeyen “Lefkoşa’yı Umursayanlar” mail grubunu kullanarak beni de haberdar etti, sağ olsun…
Bu mailin ardından “grupta” “neden toplanamıyoruz?; yoksa artık kimse Lefkoşa’yı umursamıyor mu?; birileri başı çeksin yeniden aktif olalım…” vb. mailler gelmeye başladı…
Yakın zamanda, K.T. Sanatçı Ve Yazarlar Birliği’nin başını çektiği “Sivil Direniş Platforumu”nun başına gelenleri gören biri olarak; oturup aşağıdaki maili attım, “Lefkoşa’yı Umursayanlar”a…
Mesele, Lefkoşa'yı umursamanın çok ötesinde... Memleket elden gidiyor; çıt yok...
Bu "sessizlik" umursamamaktan mı kaynaklanıyor sizce?
Bence değil... Herkes umursuyor!... Ama "umursamak" yeterli değil; belki direnmek için ilk adımdır...
Gündelik; dar grupsal çıkarlar adına yapılanların binde biri, sosyal/çevresel duyarlılık adına yapılsa çok şey değişirdi belki de...
- Karpaz'da "yol genişletmesi" adı altında doğa ve tarih katlediliyor (daha önce de "kuzey sahil yolu"nda oldu aynisi);
- Tankerler denizlerimizi ölüm karasına boyuyor;
- Ülke suç/fuhuş/kumar cennetine dönüyor;
- Kültürel değerler ayaklar altına alınırken, milliyetçilik, şovenizm tırmandırılıyor;
- Birileri dağlarımızın böğrünü delip; denizlerimizi arka bahçesi gibi tellerken; ağaçları kesip plansız beton yığınları yaratıyor;
- Okullarda "kuran kursu" yapanlar; resmi tarih'e geri dönüyor;
- (Örnekleri daha da uzatmaya gerek yok, kısacası "Kıbrıs") Ağzı(mız)na sıçma noktasına geldik...
ÇIT yok mu? var...
Çıt var da; tek tek sönen çıtırtılar sönüp gidiyor...
Rahatsız edici bir gürültüye dönüşemiyoruz...
En önemlisi de eylem aşamasında tırsıp kalıyoruz...
Neden mi? Örgütlerimiz yeterince SİVİL değil; ve çoğumuzun küçük hesapları var!..
Nereden mi biliyorum? Bu hareketin seçim arifesinde kurulup; seçim sonrasında dağılması en büyük örnek:..
Şimdi bu mail dolaşımını fırsat bulup; yine seçim öncesi birileri "hadi toparlanalım" derse hiç şaşırmayacağım; tıpkı seçimden sonra yine dağılacağına şaşırmayacağım gibi!!!
***
Bu olumsuz satırları yazmamın belki de en büyük etkeni, aylardan sonra geçen hafta gittiğim Karpazın, toz toprak içindeki halini görmem oldu…
İki yıl önce (16-08-2007) yazdığım bir yazıda Karpaz’a elektirik götürmedeki ısrarı şu satırlarla eleştirmiştim:
“Hükümet ne Kaymakam dinliyor, ne imar planı, ne de ilgili kurumlarını…
Şehircilik Daire Müdür Muavini’ninin “Birçok daire, sivil toplum örgütü ve uluslar arası uzmanlarla işbirliği içerisinde hazırlanacak çevre planı bir yıl içerisinde hazırlanıp yürürlüğe konacak… Bu sürede bölgedeki her tür imar çalışması(elektirik altyapısı dahil) dondurulacak.”sözlerinin mürekkebi (ve direklere sürülen solingo) kurumadan Karpaz’a direkler dikilidi…
Yok “düşük voltaj”mış, yok KALKINMA için miş… mış mış da mış mış…
Kimse, elektirik götürülecek binaların kaçak olduğunu söylemiyor…
Kimse “Milli Parklar”a, SİT alanlarına tesis yapılamasının SUÇ olduğunu söylemiyor…
Şimdi akla gelen soru şu… Fazladan birkaç priz, lamba için ek proje isteyip; konutlara elektirik bağlamak istemeyen Elektirik kurumu, tamamen kaçak olan bu tesislere elektirik verecek mi?..
Hükümet yasa tanımıyor, Kıb Tek de bu yasa dışılığa boyun eğerse artık bu ülkede hiç kimseyi suçlamak mümkün olmayacak… “
Şimdi de Yenierenköy’den Dipkarpaz’a yeni bir yol inşaatı başlatıldı... Ortalık toz duman içinde… Hafta başından itibaren bu yolun trafiğe kapatılıp; Güney sahilindeki yolun kullanılacağını söylüyor köylüler… İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: “Dipkarpaz’a ulaşmak isteyenlerin yolunu kilometrelerce uzatacak bu seçeneğin nedeni; yol boyu yapılacak olan doğa ve tarih katliamını gözlerden uzak tutmak mı?
Meyhane/gazete köşelerinde “memleket elden gidiyor” diye feryat figan etmenin bir anlamı kalmadı… Hayıflanarak açığa vurduğumuz “umursamanın” yeterli olmadığı ortada…
UBP Hükümeti sessiz sedasız memleketin içine etmeye devam ediyor…
Derneklerin, Sivil Toplum Örgütleri’nin yabancı fonlardan yararlanmasını yasakladığı yetmiyormuş gibi; şimdi de yabancı örgütlenmelerle ilişkileri yasaklayacak/engelleyecek yasa taslakları hazırlıyorlar…
Kültür sanat adına parmağını bile oynatmayan hükümet,
Geçen yıl büyük tartışmalara neden olan Frankfurt Kitap Fuarı’na (ve önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’na) katılımı tam bir gizlilik içinde ve kendi yandaşlarıyla gerçekleştiriyor…
Listeyi daha da uzatmak mümkün…
Tüm bu faşizan uygulamalar karşısında biz ne yapıyoruz?
UMURSUYOR muşuz!...
Bizim bu utangaç/pasif umursamamız, UBP’nin çok da UMURUNDAYDI sanki!...
(24-10-2009 Yenidüzen)

















