1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. UBP’YE DEĞİL, REJİME MUHALİF OLMAK…
UBP’YE DEĞİL, REJİME MUHALİF OLMAK…

UBP’YE DEĞİL, REJİME MUHALİF OLMAK…

1950’li yılların ikinci yarısından itibaren Kıbrıslı Türklerin paramiliter örgütlenmeleri ve siyasal yönetim yapılanması, Türkiye derin devleti ile birlikte kurgulandı ve uygulandı. Bu süreç içinde, siyasal yönetim yapılanması değişik evrelerden geç

A+A-

 

 

1950’li yılların ikinci yarısından itibaren Kıbrıslı Türklerin paramiliter örgütlenmeleri ve siyasal yönetim yapılanması, Türkiye derin devleti ile birlikte kurgulandı ve uygulandı. Bu süreç içinde, siyasal yönetim yapılanması değişik evrelerden geçti, evrimleşerek de bugünün KKTC yapılanmana ulaşıldı.

Tüm evrelerin ortak özelliği, yönetim erkinde Kıbrıslı Türklerin göründüğü, ancak gerçek yönetimin Türkiye derin güçlerinin elinde olduğudur. Onlar da Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’nin maddi ve güvenlik desteğine bağımlı kalacağı bir sosyal, ekonomik ve politik düzen ve ‘rejim’ geliştirdi…

Kıbrıs Türk ilerici hareketi ise sadece politik misyon ödevi ile, Kıbrıslı Türklerin demokratik haklarının ilerlemesi, Kıbrıs adasının da federal yapıda birleşmesi mücadelesine odaklandı; onların ekonomi ve sosyal projeleri olmadı.   

Aslında Türk derin devletinin atadığı ve Kuzey Kıbrıs seçmenine de seçtirdiği işbirlikçi liderlik ve siyasal yönetim ekibi, kurgulanan ve kurumlaştırılan rejimi sürdürmeyi başardı. İlerici hareketin siyasi unsur ve kurumlarının kendi aralarında kıyasıya rekabete tutuşması da Türkiye derin devleti ile Kıbrıslı Türk işbirlikçilerinin işini kolaylaştırdı. Bugünlere, yani Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı, UBP’nin mecliste çoğunluğa sahip hükümet partisi olduğu ama Kuzey Kıbrıs’ta mutlu ve huzurlu bir yaşamdan söz edilemeyeceği, geleceğin okunamayacağı, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün sürdürüldüğü bugünlere gelindi. Rejim kale gibi yerinde duruyor ama aslında kağıttan kale…

Rejimin kağıttan kale olduğu halde ayakta durmasının nedeni de, ilerici siyasi hareket unsurlarının birbirleriyle didişmesinin ve birbirlerine güvenmemesinin devamı ve muhalefetin de rejime değil, hükümet partisi UBP’ye muhalefete odaklanmasıdır. UBP, Kuzey Kıbrıs’taki rejimin siyasi kurumudur, rejimin bekçisidir ancak rejimin kendisi değildir. Rejim UBP’ye militarizmi de, İslamcılığı da, Kıbrıslı Türklerin kimlik ve kültürünün değişimini de, nüfuz demografisinin değişimini de ve Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye daha bağımlı kalabilmesi için tüm ekonomik değerlerinden yoksun bırakılarak fakirleştirilmesini de yaptırıyor. Kıbrıs sorunu görüşme süreci, ‘havanda su dövme’ sürecine döndürüldü…

Kıbrıslı Türklerin geleceğini kendi ideoloji ve politikaları doğrultusunda kurmak isteyen ilerici siyaset, muhalefetini rejime odaklamalı, Kıbrıslı Türkler için vizyonunu “federal yapıda bileşmiş adada, barış içinde, sürdürülebilir mutlu ve huzurlu yaşam” olarak belirleyip, misyonunu da “Kuzey Kıbrıs’taki rejimin UBP dahil tüm unsurları ile demokratik yollar ve yöntemlerle çökertilmesi ve Kıbrıs sorununun çözüm sürecini yeniden ve sonuç getirici olarak başlatılması” olarak tanımlamalıdır. Startejik eylem planı da bunların temelinde yapılmalıdır. Yani semeri dövmeyi bırakıp, eşekle uğraşmak gerekiyor.

Dolayısıyla, UBP hükümetine siyasi muhalefet yapılsın ama onu ayakta tutan rejimin kurumlarına da yöneltilsin oklar… Bu bağlamda, Türkiye ile ilişkiler, Türk derin devleti ve İslamcılık hareketi unsurları üzerinden ve onların kendi çıkar startejilerini tatmini odağında değil, Kıbrıslı Türklerin kendi hak ve çıkarlarının öncelikli olduğu stratejiler odağında yapılmalıdır. Evet, Türkiye tarafı büyük ve güçlü, Kıbrıs Türk tarafı da ona bağımlı görünmektedir ama Kıbrıslı Türkler de zavallı değildir. Türkiye’nin kendi çıkar stratejilerinde başarılı olması, Kıbrıslı Türklerin sayesinde olasıdır. Kaleyi ‘kağıttan kale’ yapan da budur. Kıbrıslı Türk ilerici siyaseti şantaj politikaları değil ama reel-politik uygulamalı ve Türkiye’nin bu yumuşak karnını Kıbrıslı Türklerin vizyonuna ulaşması, siyasi eşit tarafların karşılıklı yarar ve saygı ilişkisini kurumlaştırmak için kullanmalıdır.

Kıbrıs Türk ilerici siyaset hareketinin toplamı, kendi içindeki didişmeyi bırakıp, rejime muhalefet için sinerji yaratmasına ihtiyaç vardır. Siyasi yönetime aday ilerici partilerin, hükümette UBP’nin yerine geçmeyi değil, rejimi değiştirmek için ‘iktidar’ olmayı hedeflediğini ve bunu gerçekleştirecek programlarını Kıbrıs Türk halkına anlatması ve buna destek istemesi gerekiyor. Şimdiki rejimin Kıbrıslı Türkleri sadece Türk sermayesinin ürettiğini tüketen bir topluma dönüştürtmek için yaptıklarının tamamının iptal edileceği, ekonomide ve Kıbrıs Türk kültür ve kimliğini değiştirmek için yapmak istediklerine de izin verilmeyeceği halka anlatılmalı ve buna sahip çıkılması istenmelidir.

Yani ilerici siyasi hareket piyonu yerken, şahı mat etmeye de odaklanmalıdır, eğer piyon olmak istemiyorsa… 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1081 defa okunmuştur