Sorgulayan nesil veya nesiller istemiyoruz!
Klasikleşmiş, gelenekselleşmiş bir tavır!
Her 21 Aralık’ta “aynı sözler”, “aynı açıklamalar…”
-*-*-
Alın size bir örnek; Başbakan Ünal Üstel, 21–25 Aralık Milli Mücadele ve Şehitler Haftası dolayısıyla yayımladığı mesajda, Kanlı Noel saldırılarıyla Kıbrıs Türk halkının varlığının hedef alındığını vurguladı. Üstel, Anavatan Türkiye’nin desteğiyle verilen mücadelenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin özgür ve egemen yapısının temelini oluşturduğunu belirtti…”
-*-*-
Sorgulama yok!
Ne öğrettilerse, resmi inanış neyse, Ünal abim veya bakanları basıyor açıklamayı!
-*-*-
Rumlar saldırdı!
Biz direndik!
Anavatan destekledi!
Sonunda özgür olduk ve KKTC de Maşallah çok iyi yaşamını sürüyor!
-*-*-
Elbette ki doğru olan yanları vardır!
Ama tek taraflıdır, sorgulanmamıştır, özüne inilmemiştir!
-*-*-
Amerika, İngiltere, Yunanistan ve de tabii ki Ünal abimin eksik bırakmayacağı “Anavatanı Türkiye” nerededir?
-*-*-
Sorgulamak lazım!
-*-*-
Neden böyle olduk?
21 Aralık 1963’ün arkasındaki çıkarlar nelerdi?
Hala devam eden çıkarlar nelerdir?
-*-*-
Sorgulayan insan, otoriteyi doğrudan veya otomatik bir şekilde kabullenen insan değildir!
Bize böyle insanlar lazım değil!
-*-*-
Şu anda KKTC’de istenen ve uygulanan nedir?
“Bize, sorgusuz - sualsiz mutlak itaat ve biat edecek insanlar lazımdır!” uygulaması!
Arada bir yemleriz, sularını eksik etmeyiz tamamdır!
-*-*-
Çünkü!
Evet çünkü sorgularsanız, adaletsizlikleri ya da maskaralıkları görürsünüz!
Sistemin çalışmadığını net bir şekilde anlarsınız ve elbette değişim talep edersiniz!
Bu yüzden sorgulamayacaksınız!
-*-*-
KTÖS ve KTOÖES gibi sendikaları zayıflatacaksınız, hatta kapatacaksınız!
-*-*-
Şeffaflık isteyen, hesap soran ve yanlışlarınızı yüzünüze vuranları da anında “hain” ilan edeceksiniz!
-*-*-
Kesinlikle önce eğitim!
Din derslerine de Kuran kurslarına da karşı değilim!
Dileyenin – hangi dinde olursa olsun dini okullarda eğitim almasına da bir diyeceğim yoktur ammmmaaaaa….
Evet, bu eğitim, “sorgulamayan”, “Arapça ezbercisi”, “bağımsız fikir üretemeyen” bir nesil yetiştirmemeli!
-*-*-
Yönetenler sorgulayan nesli istemez…
Elbette bu saptama, ülke demokrasisi ile alakalıdır…
Demokratik ve sağlıklı yönetimler sorgulayan nesil yetiştirir…
-*-*-
Gücünü ve çıkarını “sorgusuz itaate ve mutlak biate” dayandıranlar için sorgulayan bir nesil en büyük tehdittir!
-*-*-
21 Aralık 1963; sorgulanmalıdır tabii ki!


Eksik olan bir kaçakçılık türünü de tamamlamış olduk!
Her şeyin kaçakçılığını anlayabilirim ama kuyruk yağını vallahi anlamadım!
-*-*-
Orta Doğu’da geleneksel bazı mutfaklarda kuyruk yağı oldukça fazla kullanılabiliyor…
Bizim şiş kebabımızın ayrılmaz parçasıdır!
-*-*-
Akdeniz diyeti uygulayan bazı kişilerin, kuyruk yağı ve domuz yağı kullanmakta sorun yaşamadığı da iddia ediliyor…
-*-*-
Çünkü her iki yağ cinsinin çok yüksek olmayan sıcaklıklarda bile vücuttan kolayca atılabildiği ama soğuk ülkelerde bunun böyle gelişmediği falan aktarılıyor…
-*-*-
Bir kişi KKTC’ye neden kuyruk yağı getirmiş olabilir ki?
-*-*-
Araştırdım, soruşturdum, evet doğrudur, eskiden kasaplar kuyruk yağını şişlik etin yanında bedava verirdi ama artık para istiyorlar…
-*-*-
Yine de kuyruk yağı öyle para eden bir şey de değil!
-*-*-
Üstelik kuyruk yağı, bulunmayan – bulunamayan bir ürün de olamaz!
-*-*-
Ayrıca, yapay zeka motorları veya Google, şimdiye kadar Dünya’da kuyruk yağı kaçakçılığı ile ilgili herhangi bir haber de bulamadı!
-*-*-
Aklıma ne geldi biliyor musunuz?
KKTC’de kaçakçılığı yapılmayan bir kuyruk yağı kalmıştı; bu göz altına alınan 35 yaşındaki erkek şahıs da demek ki bir ilk olmak istemiştir!
-*-*-
Çözemedim bu meseleyi vallahi!
Uykularım kaçtı!
-*-*-
Yıllar önce KKTC’den İngiltere’ye gidiyordum ve yanımda annemin kurutup, bir yastık başlığı içine koyduğu molehiya vardı! Molehiya mı molohiya mı?
-*-*-
Neyse!
İngiliz gümrükçüler, bir saatten fazla beni beklettiler; insanlara bunun bizim ünlü bir yemeğimiz olduğunu anlatamadım, koklandılar, bir tutam alıp içeri gittiler, geri geldiler ve sonuçta uyuşturucu olmadığına hükmettiler!
-*-*-
Ve aynı yolculukta, bavulun içinde, ayrıca, çok iyi ambalajlanmış küçük de olsa bir parça samarella vardı!
“Et ürünü kesinlikle yasak” deyip, el koydular!
-*-*-
“Evet yasak, evet biliyorum da bir parça kesip burada beklerken yesem olmaz mı?” demiştim, “hayır” demişti bir kadın!
-*-*-
Molohiya, samarella, hellim, helik anlarım da kuyruk yağı kafamı yiyecek!
-*-*-
Bu konuda bir anım daha var…
Kıbrıslı karı – koca, anavatanlarına tatile gelmişti…
Geri Avustralya’ya dönmüşler ve Sky Tv’de Avustralya’nın çok sıkı denetimli gümrük sınırları ile ilgili belgesele konu olmuşlardı!
-*-*-
Yaşları 65’in üzerindeydi…
Ve bavullarında, samarella, molohiya gibi ürünler falan bulunmuştu!
Gümrükçü soruyor, adam karısına tipik Kıbrıslı tavrı veya tarzı ile sessizce ve Türkçe kızıyordu, “… Allah belanı versin be ben sana demedim almayalım bunları…” diye!
Kadın da “hıııh!” diye saçnı da azacık savurup sallamıyordu kocasının söylediğini!
Tabii ki gümrük stop, anında imha!
-*-*-
Farklı kültürlerin, farklı yeme alışkanlıkları kesinlikle vardır ve saygı duyarım hatta midemin ya da beynimin kaldırabileceği bir şeyse denemek de isterim; bizim yeme alışkanlıklarımıza “absürt” olan üç beş taneyi denedim de…
-*-*-
Ama kuyruk yağını hala çözemedim!
Kafaya da taktım!
Umarım mahkeme falan olacaksa, ilgili kardeş neden getirdiğini anlatır da öğreniriz!
Rahatlarım!
Memleket de dertsiz ya; tek derdimiz bu! (Olsaydı keşke!)







