
“Seçimden çıkan mesaj açıktır: Bu tabloyla yönetim sürdürülemez”
Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkan (CTP) Vekili-Genel Sekreter Erkut Şahali, 19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının hükümete açık bir uyarı olduğunu kaydetti.
Ödül AŞIK ÜLKER
Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkan (CTP) Vekili-Genel Sekreter Erkut Şahali, 19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının hükümete açık bir uyarı olduğunu kaydederek, erken seçimin halk emrettiği için ülkenin ihtiyacı olduğunu ve derhal yapılması gerektiğini söyledi.
Yapılacak erken seçimi “çok geç kalınmış seçim” olarak nitelendiren Şahali, ülkenin bütçesiz kalmaması için teknik bir takvimin gözetilmesi gerçeğine de dikkat çekti. Şahali, “Bütçe olmaksızın başlayacak 2026 mali yılı, her birimiz için bir felaket demektir. Biz bir yandan bu felaketi önlemek, ancak öte yandan da bir an önce halk iradesinin meclise yeniden taşınması için sorumlu ama ısrarlı bir tavırla hareket ediyoruz” diye konuştu.
19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanı Erhürman’ın aldığı oyun tepki değil, bir sahiplenme olduğunun altını çizen Şahali, “Kıbrıs Türk Halkı, kurumlarına, siyasete ve en önemlisi de kendine yeniden güven duymak istiyordu. Sayın Erhürman’ın adaylığı, bu güven duygusunun etrafında birleşmeyi mümkün kıldı. Biz halka güvenimizi ifade ettik, halkımız da kendine duyduğu güvenden yola çıkarak Tufan Erhürman’a güvendi” diye konuştu.
Şahali, Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, CTP’nin doğal olarak bir kurultay sürecine girdiğini kaydederek, kurultayın zamanı ve kapsamının CTP Parti Meclis ve ilgili parti organlarının değerlendirmeleri doğrultusunda, tüzüğün öngördüğü takvim çerçevesinde olacağını anlattı.
“Erhürman, tüm toplumla gerçek anlamıyla kucaklaştı”
Soru: CTP Başkanı Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanı seçildi. Nasıl bir seçim süreci oldu? Seçim sürecinde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şahali: Her şeyden önce söylenmesi gereken, bu seçim sürecinin bir çok açıdan son derece öğretici olduğudur diye düşünüyorum. Bizim açımızdan, gerek rakip analizi, gerekse seçmenin içinde bulunduğu durum ve beklentilerinin okunması ve nihayetinde seçmene ulaştırılacak mesajın dilinin ve içeriğinin kurgulanması bakımından, bu seçim adeta bir ders niteliğindeydi. İletişimci bir arkadaşıma, biraz da çıtayı yükselterek, “iletişim fakültelerinde örnek durum olarak öğrencilere okutulsa yeridir” diye bir iddiada bulundum, katıldı doğrusu. Bir kere seçime bizler, mart ayından itibaren hem genel, hem de bölgesel kamuoyu araştırmaları yapmakla start verdik. Her ay, düzenli olarak, yoklamalarımızı gerçekleştirdik ve kampanya içeriğimiz için de, donelerimizi not etmeye başladık.
Mayıs ayındaki yoklamalarımızın ardından, iletişim ekibimizi oluşturarak sahaya yönelik hareketimize de ağırdan başlama kararı verdik. Cüretkar bir tavırla, herhangi bir reklam ajansıyla çalışmak yerine, tamamen gönüllülük esasıyla, iletişimci dostlarımızı yan yana getirerek bir kolektif oluşturduk. Kampanya başladığında, seçimin sonucuna dair çok güçlü hislerimiz vardı ve hep orayı hedefleyerek ilerledik. Sürecin daha en başında, karşı kampanyanın kendine özgü bir dilinin, bütünlüğünün ve dolayısıyla disiplininin olmayacağı kendini belli etmişti. Bu nedenle, en baştan belirlediğimiz stratejiden en küçük bir sapma yapmadan, rakibe değil seçmene konuştuk ve yalnızca yaşadıklarımızdan yola çıkarak belirlediğimiz hedefleri işaret etmekle yetindik.
Sayın Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, tüm toplumla gerçek anlamıyla kucaklaştı. Sahada ayak basılmadık yer, sarılmadık kimse neredeyse bırakmadan çok çalıştı, çok dinledi, çok anlattı. Tüm toplumsal kesimlere hitap eden bir dil, tam da seçimin bağımsız cumhurbaşkanının seçileceği bir seçim olmasına uygun olarak, ittifaklarımızın da sürece dahil olması sonucunu kendiliğinden ortaya çıkardı.
Toplumcu Demokrasi Partisi ve özellikle Sayın Genel Başkanı Zeki Çeler ile Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı Mehmet Harmancı, bağımsız milletvekili arkadaşlarımız Sayın Ayşegül Baybars ve Sayın Jale Refik Rogers ile sevgili Gülşah Sanver Manavoğlu’yla başlayan ittifak ağımız, Sayın Serdar Denktaş ve çok sayıda bağımsız aydının, eski siyasetçinin, sivil toplum örgütü ve sendika başkan ve yöneticilerinin, kanaat önderlerinin katılımıyla tüm yurdu adeta sarıp sarmaladı.
Cumhuriyetçi Türk Partisi, seçime katılan, kampanya yükünü sırtlayan ve tüm kadrolarıyla sürecin lokomotifi oldu elbette. Tam bir adanmışlıkla, tüm yönetici kadrolarımız, üye ve sempatizanlarımız adım adım tüm memlekete yayılarak çalınmadık kapı, gidilmemiş yer kalmasın diye gecesini gündüzüne kattı. Her düzeyde, tüm yoldaşlarım, müthiş bir disiplin ve uyum içinde kampanya dilini sahiplendi, kendi sözünün yerine Sayın Erhürman’ın sözünü koyarak, kampanya yayılımını güçlendirdi. Ben bu noktada, her bir yoldaşıma, kalbimin en derininden gelen bir teşekkürü ve kutlamayı bir kez daha ifade ederim.
Seçim kampanyamız boyunca koyduğumuz bütün hedeflerimizi aştık. Bu, süreç yönetimi bakımından olduğu kadar, moral açıdan da müthiş bir öz güven sağladı. Gerek büyük organizasyonlarımızda, gerekse dar bölge buluşmaları ya da belirli grup ziyaretlerimizde, katılım ve ilgi hep beklentilerimizin üzerinde gerçekleşti. Seçim sonucu da öyle oldu nitekim. Kamuoyuna ve özellikle destekçilerimize açıkladığımız %60 hedefi son derece gerçekçiydi, rakibi fazlasıyla tedirgin edip hırçınlaştırdı ancak sonuçta o da aşıldı.
Bu seçim süreci, Kıbrıs Türk halkının iradesine, demokratik olgunluğuna ve değişim arzusuna tanıklık ettiğimiz bir dönem oldu. Tüm zorluklara, baskılara, hatta zaman zaman dış müdahale girişimlerine rağmen halkımız, sandıkta kendi iradesini korudu. Sayın Erhürman’ın yürüttüğü kampanya; akla, vicdana ve umuda dayalı bir kampanyaydı. Bu yönüyle hem içerik, hem üslup açısından ülkemizde siyasetin kalitesini yükseltti. Seçim sonuçları, halkın bu dili ve yaklaşımı sahiplendiğini gösterdi.

“60+ tepki değil, sahiplenme”
Soru: 60+ bazıları için sürpriz olsa da, sizin öngördüğünüz bir sonuçtu. Bunlar tepki oyu muydu?
Şahali: Biz bu sonucu bir tepki olarak değil, bir sahiplenme olarak görüyoruz. Ben katıldığım her yayında, verdiğim her röportajda “seçimi kazandığımızı biliyoruz ve o sorumlulukla hareket ediyoruz” dedim. Bırakınız sözcülerimizi, hiçbir üyemiz ya da destekçimiz, çok ağır tahrik unsurları olmasına karşın, soğukkanlılıktan ve kendi dilimizden en küçük bir sapma göstermedi. Biz, halkımızın yıllardır devam eden umutsuzluk ikliminden çıkmaya çok kararlı olduğunu gördük ve ona cesaret veren, kararından dönmesine yol açabilecek bir korkuya kapılmasına da engel olmaya çalışarak konuştuk, elini tuttuk, sarıp sarmaladık. Kıbrıs Türk Halkı, kurumlarına, siyasete ve en önemlisi de kendine yeniden güven duymak istiyordu. Sayın Erhürman’ın adaylığı, bu güven duygusunun etrafında birleşmeyi mümkün kıldı. Biz halka güvenimizi ifade ettik, halkımız da kendine duyduğu güvenden yola çıkarak Tufan Erhürman’a güvendi. Kampanya boyunca, bunu her an bize ve adayımıza içtenlikle hissettirdi. Dolayısıyla bu sonuç, sadece mevcut düzene bir tepki değil; aynı zamanda yeni bir döneme, Kıbrıs Türk Toplumu’nun yeni liderine çok güçlü bir onaydır.
“Sonuç, hükümete halkımızın açık bir uyarısıdır”
Soru: Hükümet partilerinin hepsinin desteklediği Ersin Tatar, seçimi %27 farkla kaybetti. Bu ne anlama geliyor? Seçim sonuçlarının hükümete verdiği mesaj nedir?
Şahali: Bu sonuç, hükümete halkımızın açık bir uyarısıdır. Bu uyarı “yeter” diyor, “olmuyor ve olacağı da yok” diyor. Halkımız, kendini ve iradesini yok sayan yönetim anlayışından, kurumların yıpratılmasından ve liyakatsiz kadrolaşmadan yorulduğunu, buna tahammül göstermeyeceğini, bunu unutmayacağını ve cezasız bırakmayacağını açık biçimde ortaya koydu. Hükümet partilerinin tamamı sahadaydı, devletin tüm olanaklarını kullandılar. Göz göre göre devleti yurttaşına yalan söylettiler. Seçmenin iradesini, seçimlik icraatlar ve hatta rüşvetle değiştirebileceğini sanan bir yabancılaşmayla kendilerinden geçtiler. Çok bayat ve çok eskide kalan söylemlerle halkı bölmeye, hem de çok farklı katmanlar yaratarak bunu yapmayı denediler ama başaramadılar. Nihayetinde, bize çok yabancı bir kampanya ekibiyle, hiçbirimize hitap etmesi mümkün olmayan bir dil ve kampanya içeriğiyle kendilerini ifade ettiler. Kampanyalarına güç versin diye, milyonlarca lira para harcayarak popüler sanatçılarla, hormonlu kalabalıklar yaratmaya çalıştılar. Türkiye’den her düzeyde siyasetçinin, bizim işimize burnunu sokmasından medet umarak aslında seçmenimizin aşağılanmasına aldırış etmediler. İşi bir ölüm kalım meselesine dönüştürüp, neredeyse kaybederlerse memlekette savaş çıkacakmış gibi bir hava yaratmaya çalıştılar, ancak halk gerçeğin çok farkında olarak, tüm bunlara karşın “artık yeter” dedi. Bu sadece bir adayın kaybı değil, aynı zamanda halkın kötü yönetim anlayışını reddetmesidir. Umarım, bu seçimin kendilerine verdiği mesajı doğru algılayacak bir dinginliğe erişmiş olsunlar. Çünkü bu sonuç, aslında bir başlangıçtır ve devamı mutlaka gelecektir.
“Erken seçim halkımız emrettiği için ülkenin ihtiyacıdır ve derhal yapılmalıdır”
Soru: CTP olarak, çok uzun zamandır, erken seçimden bahsediyorsunuz. Seçim sonrasında hükümetteki partilerin içinde ve hükümetteki partiler arasında yaşananlara bakınca, bütçe görüşmelerinin de yapılması gerektiğini dikkate alarak, erken seçimin ne zaman olmasını öngörüyorsunuz?
Şahali: Erken seçim artık sadece CTP istediği için değil, halkımız emrettiği için ülkenin ihtiyacıdır ve derhal yapılmalıdır. Mevcut hükümetin halk nezdinde meşruiyeti, kurulduğundan beri hiç olmadı zaten. Bu hükümetin kurucusu olan UBP’nin üyelerinin de, 23 Ocak 2022 seçiminde iradesini meclise yansıtan Kıbrıs Türk Halkının isteği de böylesi bir yapı değildi. Ancak kendilerini makamlarda tutma hırsıyla hareket eden hükümet üyeleri, hem parti tabanlarına hitap kabiliyetlerini kaybettiler, hem de hükümet dışı güç odaklarının devletin içine giriş yapmasının önünü açtılar. Bu nedenle yapılacak seçimin adı erken seçim değil, çok geç kalınmış seçim olur ancak.
“Hükümet partilerini yöneten kadrolar, kendi üyelerinden kırmızı kart görmüştür”
Seçimden çıkan mesaj açıktır: bu tabloyla yönetim sürdürülemez. Hükümet partilerini yöneten kadrolar kendi üyelerinden kırmızı kart görmüştür. O nedenle, makamda kalma hırsı hepimizin kayıplarını daha da artıracak ve içine düşülen batağı daha da derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacak.
Bu koşullarda “parlamento seçimlerinin gecikmeden yapılması gerekir” diyoruz ancak elbette ülkenin bütçesiz kalmaması ve kurumsal işleyişin çok daha büyük bir zarar görmemesi için teknik bir takvimin gözetilmesi gerçeğinden de uzaklaşmıyoruz. Bütçe olmaksızın başlayacak 2026 mali yılı, her birimiz için bir felaket demektir. Biz bir yandan bu felaketi önlemek, ancak öte yandan da bir an önce halk iradesinin meclise yeniden taşınması için sorumlu ama ısrarlı bir tavırla hareket ediyoruz.
“Türkiye ile ilişkiler kardeşlik, eşitlik, karşılıklı saygı ve yarar temelinde olmalı”
Soru: Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir dönem olacak?
Şahali: CTP’nin ve Sayın Erhürman’ın yaklaşımı çok nettir; Türkiye ile ilişkiler kardeşlik, eşitlik, karşılıklı saygı ve yarar temelinde olmalıdır. Kıbrıs Türk halkının iradesi, Ankara’daki siyasi iktidarların değil, kendi deneyim ve ihtiyaçlarının eseridir. Türkiye bizim en önemli tarihsel, kültürel ve ekonomik bağa sahip olduğumuz kardeş ülkemizdir. Bu bağ, karşılıklı bağımlılıklar da yaratmaktadır elbette, ama Türkiye ile olan ilişkilerimiz hiçbir zaman hiyerarşik bir durum olarak görülmemeli ve bu doğrultuda bir beklentiye yer bırakılmamalıdır. Geçmişten bugüne deneyimlediğimiz üzere, şimdi olduğu gibi, asimetrik karaktere bürünen ilişkiler, hep zarar verici olmuş ve subjektif kanaatlere zemin yaratmıştır. Karşılıklı olarak bundan kaçınmak şarttır. Bizim Türkiye ile olan ilişkilerimiz, karşılıklı yararı ve kurumsal varlığı gözeten dayanışmacı bir zeminde yürümelidir ve ben yeni dönemde bu anlayışın güçleneceğine inanıyorum.
“Kuzey Kıbrıs bir vilayet olmadığı gibi, Kıbrıs Türk Halkı da bir azınlık topluluğu değildir”
Soru: Devlet Bahçeli’nin “ilhak” açıklamasına, hemen her kesimden, tepkiler geldi. Bu arada Erdoğan’ın Başdanışmanı Oktay Saral, “Türkiye’nin devlet aklı gerekli neşteri vurur, gerekeni yapar” dedi. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şahali: Kıbrıs Türk halkı, kendi kimliği, iradesi ve kurumlarıyla var olan bir halktır. “İlhak” gibi söylemler, halkımızın varlığını ve iradesini yok sayar. Bu tür açıklamaların, ne Türkiye’nin devlet politikasıyla, ne de iki halk arasındaki tarihi kardeşlikle bağdaşır yanı vardır. Türkiye’de en tepeden başlayarak, bizimle ilgili dünyaya söylenenler içselleştirilmeli ve pratikte aynen yansıtılmalıdır. Bu böyle olmadığı sürece, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayanların Kıbrıs Sorunu’nu, Kıbrıs Türk Halkı’nı ve Kıbrıs’ı çevreleyen coğrafyayı olduğu gibi ve gerçekler temelinde anlaması asla mümkün olmayacak. Kuzey Kıbrıs bir vilayet olmadığı gibi, Kıbrıs Türk Halkı da bir azınlık topluluğu değildir. Dolayısıyla, dost ve kardeş ülke dahi olsa, Türkiye Cumhuriyeti’nde parlamentoda yer alan, yürütmeye katılım sağlayan bir partinin başkanının ilhaktan söz edebiliyor oluşu, hem çok tehlikeli, hem de çok saldırgan bir tutumdur.
Kıbrıs bir adadır ancak ikiye bölünmüştür. Bir yanında Kıbrıslı Türkler, diğer yanında da Kıbrıslı Rumlar yaşar. Her iki halkın da kendi kendini yönetmek için oluşturdukları yasamasıyla, yürütmesi ve yargısıyla birlikte hareket eden kurumları bünyesinde barındıran birer devleti bulunmaktadır. Kıbrıslı Rumlar’ın “benim” dediği devlet, aslında bizimdir de. “Bizimdir” dediğimiz toprak, aynı zamanda Kıbrıslı Rumlar’ındır da. Bunun sebebi, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu üniter bir ortaklık devleti olmasıdır. Bu yapı, 1963’te yıkıldığı ve Kıbrıs Türk Toplumu’nu dışına bıraktığı için Kıbrıs Sorunu vardır ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme ulaşıncaya kadar da varlığını maalesef sürdürecektir.
“Kıbrıs gerçeğini bilmeyenler sussun, hiç konuşmasın!”
Türkiye’nın Kıbrıs’a dair sorumlulukları, yetkileri ve ayrıcalıkları, bizim bu ada üzerindeki varlığımızdan ve tümüne dair haklarımızdan kaynaklanmaktadır. Hem Sayın Bahçeli’nin, hem de danışmanın yaklaşımı bizi, statümüzü, haklarımızı ve irademizi göz ardı ettiği gibi, Türkiye için de son derece büyük tehlike içermektedir. Ben, bu tür beyanların halkımız nezdinde hiçbir karşılığı olmadığını görebildiğim ve bundan da emin olduğum için uyarmak istiyorum; Kıbrıs gerçeğini bilmeyenler sussun, hiç konuşmasın!
Soru: Seçim sonrasında ülkedeki değişim yanında, parti başkanının Cumhurbaşkanı seçilmesiyle CTP içinde de bazı değişimler olacak. Kurultay ne zaman olur?
Şahali: CTP şimdi, her zamankinden çok daha gururlu ve mutludur. 10 yıllık genel başkanı, tüm toplum tarafından sözüyle, duruşuyla ve elbette siyasi geçmişiyle birlikte benimsenmiş ve çok güçlü bir destekle cumhurbaşkanlığı görevine getirilmiştir. Bu sonuç, partimiz için sadece bir gururu değil aynı zamanda bir görevi ve çok daha büyük bir sorumluluğu bünyesinde barındırmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı bağlamında son 5 yıldır ortaya koyduğumuz görüşler, günün sonunda Genel Başkanımızı göreve taşımıştır. Fakat aynı zamanda, bu son 5 yıllık dönemde, cumhurbaşkanlığı ile hükümeti birbirinden ayırmadan değerlendirdiğimiz de bilinmektedir. Zaten biz, niyet etmiş olsaydık bile, onlar hem geride kalan dönemde, hem de seçim sürecinde, bir bütün olduklarını hep söylediler. Dolayısıyla halkımız bizden, hükümetin yol açtığı kurumsal hasarın ve siyasi yozlaşmanın önlenmesini ve telafisini beklemektedir.
İşte Cumhuriyetçi Türk Partisi, bu bilinçle ve topluma dair sorumluluğundan hiç uzaklaşmadan, prosedürel gereklilikleri hızla yerine getirecek. Ben bundan son derece eminim. Biz kurumsal bir parti olarak, kişilere değil, değerlerimize göre hareket ederiz. Kişiler, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin değerlerine sözcülük eder ve görevler yetkili kurullarımızda belirlenerek yerine getirilir.
Sayın Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, partimizde doğal olarak bir kurultay sürecine girilmiştir. Ancak bu kurultayın zamanı ve kapsamı Parti Meclisimiz ve ilgili organlarımızın değerlendirmeleri doğrultusunda, tüzüğümüzün öngördüğü takvim çerçevesinde olacak. Bunu yaparken iki şey aklımızdan hiç çıkmayacak; birincisi, yurdumuza ve halkımıza dair sorumluluğumuz ve bu sorumluluktan kaynaklanan görevlerimizdir. Diğeri de, kurultay sürecinin her bir üyemiz için olgunluk içinde geçirilmesi, partimizin bütünlüğünü, kurumsal yapısını ve örgütlülüğünü güçlendirecek bir sonuca ulaşılması gerektiğidir.


















