1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Sahi, neydi engel?
Sahi, neydi engel?

Sahi, neydi engel?

"Bugün toplum içinde elleri boş dolaşan, bakışları donuk, kendine dahi hayrı olmayan; elindeki nimetlerin kıymetini bilmeyen ne çok insan var…"

A+A-

Tuğba ÖZER

2019’da Engelsiz Kıbrıs Dergisi için kaleme aldığım “Sahi Neydi Engel?” başlıklı yazımı bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün anlamını yeniden hatırlatmak için bir kez daha sizlerle paylaşmak istedim.

Aradan geçen zamanda değişen ne oldu, değişmesi gerekenler gerçekten değişti mi, yoksa biz hâlâ soyut söylemlerin ardına saklanıp somut adımları ertelemeye devam mı ediyoruz?

Bu soru, yıllardır zihnimin bir köşesinde duruyor; bugün de aynı tazeliğiyle karşımda.

Peki hayatta kalmaya çalışırken, yaşamda gerçekten fırsat eşitliği veriyor muyuz?

Yoksa yalnızca özel günlerde kopyala  yapıştır  fotoğraflarla duyarlılık oyunları oynayıp, seçim propagandalarında engellilerimizi vitrine koyarak “duyarlılık” adı altında onları araçsallaştırıyor  muyuz?

Bir  parkta, bir sosyal ortamda yan yana gelmekten kaçınmak… Çocuklarımızı  uzak tutmak…

Rahatsız edercesine bakmak…

Eğer gerçekten engelli ayrımı yapmıyorsak, bu ötekileştirmenin izahı ne?

 

İş imkânı?

Kamuda yıllardır beklenen istihdam konusu…

Alınan sayı son yıllarda yeterli mi? Hayır!

Peki özel sektör?

Sadece devletten mi beklenmeli?

Onlarca haklı sorgu, ama askıda kalan içi boş mesajlar…

365 gün varken, konunun sadece bir güne sıkıştırılması…

Medikal ihtiyaçlar, maaşlar, sosyal destekler…

Ve belki de en acısı:

Bir annenin “Benden sonrasına  Allah evladımı koymasın.” cümlesinin içinde saklı o derin, o ağır gelecek kaygısı.

Kaldırımlara çiçek, ağaç ekmek; masaları taşırıp yolu daraltmak; arabayı rampanın tam üstüne park etmek…

Sarı şeritleri göstermelik döşeyip sonra kuyulara, çıkmazlara, trafiğin ortasına bağlamak…

Denetim yapmamak!

Tüm bunların adı ne?

Hangi vicdan, hangi düzen, hangi akıl bu tabloyu görmezden gelebilir?

Restoranların çoğunun tuvaletlerinin erişilebilir olmaması ya da çoğu otellerin erişim standartlarını karşılamayan yapıları…

Hepsi ve daha fazlası…

Evet, gerçekten duyarlı olanlar, bu yolda savaşanlar var hakkını teslim etmek boynumuzun borcu.

Ama hayatın gerçeği de burada, gözümüzün önünde; görmek istemesek de, kaçsak da, ertelesek de bu!

 

Peki  kendimize dönecek olursak neydi engel?

Ellerin, ayakların, gözlerin…

Söyle, bunlardan hangisi seni hayattan koparmaya yeter?

Yürüyememek mi engeldir, görememek mi, duyamamak mı?

 

Öyleyse nasıl oluyor da atletizm pistlerinde koşan, suda kulaç atan, basketbol sahasında ter döken ya da satranç tahtasında dünya şampiyonluğuna uzanan onca sporcu var?

Ellerinin olmamasına rağmen kalemiyle dünyaları aydınlatan yazarlar?

 

Demek ki engel ne bedendedir, ne düşte, ne de yürekte…

Biliyoruz ki asıl engel; “yapamam” sanrısına teslim olmak, nereye ait olduğunu ve nerede durmak istediğini bilmemektir.

Asıl engel, kendini hayattan soyutlamaktır!

 

Daha sayısız örnek sıralayabilirim… Ama belki de sen, benden çok daha fazlasını biliyor; perde arkasından bu güzellikleri izleyip nedenleri kendi kendine sorguluyorsun.

 

Kendini ortaya koyduğun sürece varsın.

Benliğini topluma kattığın, “biz” olmanın gücünü sahiplendiğin sürece varsın yarınlarda.

 

Bugün toplum içinde elleri boş dolaşan, bakışları donuk, kendine dahi hayrı olmayan; elindeki nimetlerin kıymetini bilmeyen ne çok insan var…

Onlara en güzel cevap sensin:

Azminle örneksin!

Şükrünle örneksin!

Kalbindeki sonsuz sevgin ve yardımseverliğinle örneksin!

 

Çünkü asıl engel bedende değil; yürekte, düşüncede, düşte…

Ve kabul edelim, bunu artık çok daha iyi biliyorsun.

 

Sağlıklı bir bedenin olup da farkında olmayan, şikâyeti hayat tarzı haline getiren kaç kişi var etrafında…

Anne babası yanında olduğu halde onların sıcaklığını, güvenini fark etmeyen kaç kişi…

Paran, malın, mülkün olsa ne yazar?

Toplumda bir tebessümün, bir saygın yoksa; adına minnetle anılacak bir iyilik bırakmadıysan…

Bir hiçsin!

 

Demem o ki:

Her şey yürekte, her şey düşüncede.

Aksi halde bu saydıklarım yalnızca sana değil, hepimize engel!

 

Aş kendini.

Aş zincirlerini.

O zaman göreceksin ki engel dediğin yalnızca zihninde bir gölgeymiş.

 

Kendine gülümse.

Kendinle dalga geç, kahkaha at, sevmekten çekinme kendini.

Ve bil ki başarı da başarısızlık da beden sağlığıyla sınırlı değildir; insan olmanın doğal hâlidir.

 

Her düşüş tecrübedir.

Her gözyaşı güçtür.

Her adım, hayatın içinde bir ileri hamledir.

 

Unutma:

Engel, bunların farkına varamamaktır.

Engelli olmak, kendini engellemekten ibarettir çoğu zaman.

 

Hayat herkese adil değil diye sızlanmak bize yakışmaz.

Birinin yürümesine, birinin görmesine, birinin imkânlarına özenmek…

Bunlar sadece içimizi daraltır.

Bil ki; herkesin artısını görüp, dört duvar arasında hangi sınavlardan geçtiğini bilememektir asıl engel.

Dışarıda herkesin güllük gülistanlık yaşadığını sanmak engeldir.

Oysa her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her insanın da görünmeyen bir karanlığı vardır; kimi gösterir, kimi saklar.

Kimse yara almadan, emek vermeden, engelleri aşmadan bir yerlere gelmiyor.

Herkesin bir hikâyesi, herkesin yüreğinde bir iz var.

Öyleyse selam olsun…

Yüreğinde engel taşımayan, engel yaratmayan tüm dostlara.

Satırların yarenliğinde yeniden görüşmek dileğimle, sağlıkla ve hoşça kalın…

Bu haber toplam 5138 defa okunmuştur