
Ne Olacak Bu Memleketin Hali…
Aylardır maaş almıyorlar, “sanat neyimize, tiyatroları kapatılsın” diyenler de oldu, üstü kapalı sanatçı beslemenin anlamsızlığını da tartıştı kimileri. İşte tüm bu olumsuz şartlar içinde bomba gibi bir oyun koydu sahneye Lefkoşa Belediye Tiya
Aylardır maaş almıyorlar, “sanat neyimize, tiyatroları kapatılsın” diyenler de oldu, üstü kapalı sanatçı beslemenin anlamsızlığını da tartıştı kimileri. İşte tüm bu olumsuz şartlar içinde bomba gibi bir oyun koydu sahneye Lefkoşa Belediye Tiyatrosu emekçileri. Dimdik ayakta, sanatın ve sanatçının ışığıyla çıktılar sahneye. KKTC denilen masalı tüm çıplaklığıyla sererken orta yere; kocaman bir ayna tuttular yüzümüze bedenimize ve beynimize tüm detayları görelim diye… Görelim istediler yok olmasına ramak kalan bir toplumu ve kültürü nasıl hep birlikte dinamitlediğimizi.
Sefa ve eğlence düşkünlüğümüzü,
ganimet kültürümüzü,
“gelen ağamdır, giden paşamdır” deyişimizi,
politikacılarımızın beceriksizliğini, basiretsizliğini ve koltuk düşkünlüğünü,
vatandaşın nasıl tekmelenmeye alıştığını,
iflâsları, intiharları, kanserleri, soygunları, partizanlığı, petrol dolum tesislerini, zehirli yiyecek ve içecekleri, özelleştirmeleri, trafik canavarını, ilahiyat okullarını, külliyeleri, çeteleri, cinayetleri, kumarhaneleri, kerhaneleri, tecavüzleri, hırsızlıkları ve göçleri hep birlikte içimize sindirerek, seyrederek, bekleme hallerimizi anlattılar bize…
Yaşar Ersoy’un kim bilir kaçıncı kez “uyanın artık, bunlar normal değildir” feryadını izliyorum hem sahnede, hem de söylemlerinde. Yaşar Ersoy kâh yüreğinin sesiyle haykırıyor, kâh etkilendiği yazar ve tiyatrocuları sokuyor devreye. Kabare Kıbrıs’ta Aziz Nesin, Haldun Taner ve Çetin Altan gibi Türk yazının ustalarının ağzından da seslendiriyor Lefkoşa Belediye Tiyatrosu düzene itirazlarını ve kimi zaman da Brecht Tiyatrosuna yaslanıyorlar sanatlarını en iyi şekilde uygulamak için. Yaşar Ersoy, kendinden çok daha gençler, ki başkaldırının gençliğin özünde olması gerekir:, düzenin uyum suyuna giderken, o hep çırpınıyor.
“Kabare Kıbrıs”, insanı eğlendiren, eğlendirirken düşündüren, hatta kapkaranlık kuyularda sürükleyen, yine de dirilten, tazeleyen düpedüz tokatlayan muhteşem bir müzikli kabare. Kıbrıslıtürk olma halleri, yok oluşu davul zurnayla göbek atarak karşılama halleri, hep konuşup hiç üretmeme durumu…
Entelinden, danteline “ne olacak bu memleketin hali?” diyen biçare bir toplumun acınası halleri…
“Kabare Kıbrıs” oyununu Yaşar Ersoy uyarlayıp yönetti. Oyunun müziklerini Ersen Sururi, dekor-kostüm tasarımını Özlem Yetkili, koreografisini Osman Ateş, yönetmen yardımcılığını Nehir Demirel, reji asistanlığını Umut Ersoy, ışık tasarımını Fırat Eseri, dramaturgisini Aliye Ummanel, sahne amirliğini ve dekor realizatörlüğünü de Rıza Şen yaptı. Oyunun ışık uygulamasını Salih Kanatlı ve Mehmet Eseri, kostüm uygulamasını Aydın Erbolay ve sahne işciliğini de Mehmet Demir yaptı.
“Kabare Kıbrıs” oyununda Osman Alkaş, Erol Refikoğlu, Özgür Oktay, Hatice Tezcan, Kıymet Karabiber, Zeliş Şenol, Döndü Özata, Barış Refikoğlu, Melek Gözükeleş, Aytunç Şabanlı, Osman Ateş, Cem Aykut, Umut Ersoy, Asu Demircioğlu ve Yaşar Ersoy rol alıyor.
Bugünlerde, yüreğimde hüzünlü bir acı, dilimde kekremsi bir burukluk; nereden geldiyse geldi aklıma Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera’”sından, o dünyanın haline dair sözleri:
“Vatan millet hep palavra/ Savaşlar da bahane/ Bu düzende tek kural var/ Artmalı hep sermaye… Kapıların arkasında/ Bölüşürler pazarı/ Çıkarları çatışınca/ Başlatırlar savaşı… İtişirler didişirler/ Sürdürürler kavgayı/ En sonunda birleşirler/ Yerler yoksulun hakkını…”
Ben ‘KABARE KIBRIS’ı mutlaka izleyin derim. Hani belki ‘Kabare Kıbrıs’ oyun olmanın ötesine geçerek bir uyanış ya da eylem başlatır.

















