Lefkonuk’ta bir kayıptan geride kalanlara ulaşıldı…
Kayıplar Komitesi’nin geçtiğimiz Çarşamba günü başlattığı Lefkonuk’taki (Geçitkale) kazıda, bir kayıptan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Çınar Karal’dan ve Kazılar Koordinatörü Arkeolog Dr. Erge Yurtdaş’tan alınan bilgilere göre, kazı başlar başlamaz, gösterilmiş olan olası gömü yerinde hemen insan kalıntılarına rastlandı. Kazı kesintisiz biçimde sürdürülecek. Dr. Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, gömü yerinin bulunduğu dere yakınındaki tarlalar içerisinde daha önce de Kayıplar Komitesi bir kuyu kazısı yapmıştı... Kazı ekibinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...

KAZI YERLERİNİ ZİYARETLER SÜRÜYOR...
Öte yandan Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade, ve Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis beraberlerinde Kazı Koordinatörleri Dr. Erge Yurtdaş ve Andreas Hristu ile Kayıplar Komitesi’nin diğer yetkilileri olmak üzere kazı alanlarını ziyaretlerini sürdürüyorlar.
Geçtiğimiz Perşembe günü Müftüzade ve Pandelidis, “kayıp” milletvekili Cengiz Ratip’in oğlu Mustafa Kemal Gökeri ile birlikte Pomo’daki kazı alanını ziyaret ettiler. Edindiğimiz bilgilere göre, bu ziyarette kazı hakkında arkeolog Yusra Eminoğlu ve Ali Çulluoğlu ile kazıda görev yapan diğer arkeologlardan ayrıntılı bilgi aldılar. Pomo’daki kazıda, 14 Şubat 1964’te “kayıp” edilen Kıbrıs Cumhuriyeti milletvekili Cengiz Ratip ile beraberindeki öğretmen Turgut Sıtkı’nın gömü yeri aranıyor.
Dün ise Kayıplar Komitesi üyeleri Hakkı Müftüzade, Leonidas Pandelidis Girne’de “Botanik Bahçesi” diye bilinen alanı ziyaret ederek burada kazı koordinatörleri ve Kayıplar Komitesi’nin diğer yetkilileri ve kazıda çalışan arkeologlardan ve ekip liderlerinden bilgi aldılar.
Girne’de “Botanik Bahçesi” diye bilinen bölgede daha önce yapılan kazılarda 38 Kıbrıslırum “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu ancak bu bölgede daha fazla sayıda “kayıp” şahsın gömülü olduğu tahmin ediliyor ve yıllardır bölge araştırılıyor. Bölgeyle yıllar içerisinde pek çok kez fiziksel olarak oynanmış olduğu, bölgeye kamyonlar dolusu moloz yığıldığı, sonrasında bu molozlar kaldırıldığı ve benzer faaliyetler yapılmış olduğu için, kazı çalışmaları bu nedenle zorluklarla dolu biçimde sürdürülüyor.
Bu bölgeye dair ilk bilgiler, henüz 1980’li yıllarda, YENİDÜZEN’de yayımlanmış ve sonrasında da bir Kıbrıslıtürk okurumuz ve ailesi, bu bölgede yaşadığı için sözkonusu gömü yerleri hakkında çok ayrıntılı bilgiler vermiş ve Kayıplar Komitesi’ne çok yardımcı olmuştu...
Girne’de “Botanik Bahçesi” diye bilinen bölge, 1974’te bir “infaz” alanı idi... Bazı Kıbrıslıtürkler, bölgede yakalayıp esir aldıkları bazı Kıbrıslırumlar’ı bu bölgede infaz etmekteydi... Bu infazlar devam ederken, üç Kıbrıslıtürk, buna itiraz ederek infazların durdurulması için daha üst düzeydeki komutanlara başvurmuşlar ve sözkonusu infazlar böylece durdurulabilmişti...
Bu infazlar esnasında yaralanan ve hayatta kalan bir Kıbrıslırum’la 2000’li yıllarda “Ölümün Kıyısından Dönenler” başlıklı yazı dizimiz çerçevesinde geniş bir röportaj yapmıştık ve sözkonusu Kıbrıslırum, infaz edildikleri bölgeyi Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermişti...
Kazılarda, araştırmalarda, laboravutarda görev yapmakta olan Kayıplar Komitesi’nin tüm çalışanlarına “Çok kolay gelsin” diyoruz...

EK BÜTÇE TALEBİ...
Öte yandan Cyprus Mail gazetesinden Tom Cleaver’in 22 Ekim 2025 tarihinde yayımlanan bir haberine göre, Kayıplar Komitesi’nin çalışmaları ve İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi’nin faaliyetleri için Avrupa Parlamentosu’ndan bir milyon Euro’luk ek bir bütçe talep edildi.
Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin talebi, Avrupa Komisyonu’nun gelecek yılki AB bütçesi tartışmaları esnasında yapıldı.
2025 yılında Avrupa Birliği, Kayıplar Komitesi’ne 2.6 milyon Euro, İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi’ne ise 2.5 milyon Euro bağışta bulunmuştu. Avrupa Birliği, 2006 yılından bu yana Kayıplar Komitesi’ne 43.7 milyon Euroluk bağışta bulundu ve bu rakam, Kayıplar Komitesi’nin faaliyetleri için yapılan masrafların yüzde 80’ini karşıladı. Geriye kalan masraflar için, çeşitli ülkelerden ve kurumlardan Kayıplar Komitesi bağış kabul ediyor...
“Erhürman ve biz: Kıbrıslıtürkler’le birlikte ülke yönetmeye hazır olduğumuzu söylerken gerçekten ciddi miyiz?”
Yorgos KASKANİS/ALPHA NEWS LIVE
“Ve ortaya çıkan can sıkıcı soru şu: Biz, burada, Kıbrıslırumlar olarak, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümü istediğimizi söylerken gerçekten ciddi miyiz? Burada, Kıbrıslıtürkler’le birlikte ülke yönetmeye hazır olduğumuzu söylerken gerçekten ciddi miyiz? Bu ikilemle karşı karşıya kalırsak, hem siyasi hem de toplumsal düzeyde buna yanıt vermeye hazır mıyız?”
İşgal altındaki topraklarda dün yaşanan değişimin özü ve can sıkıcı soru...
Tufan Erhürman’ın zaferiyle birlikte yarın veya ertesi gün anlamlı görüşmelere geri döneceğimizi düşünen varsa, o kişi hayal dünyasında yaşıyor demektir. Tatar’ın yenilgisinin Crans-Montana’ya geri döneceğimiz anlamına geldiğini düşünen varsa, hayal kırıklığına uğrayacaktır. Ve Erhürman ile Türklere ait garanti ve askerlerin sihirli bir şekilde müzakere masasından kaybolacağını düşünenler, açıkçası hayal görüyorlar.
Öyleyse muhalefet liderinin zaferi neden bu kadar coşku yaratıyor? Şimdiye kadar sahip olduğumuz tabloyu değiştiren birkaç unsura bakalım:
*** Erhürman, kutuplaşmış seçim öncesi ortamında dengeli bir tutum sergilemeye çalışsa da, iki devletli çözüme karşı çıktı. Bu nedenle kendisi ve partisi, bu konuyla ilgili bir kararı onaylamak üzere düzenlenen hileli ‘parlamento’ oturumunu terk etti.
*** Erhürman, 2003 Kıbrıs Türk ayaklanması sırasında büyüyen, Annan Planı’na ‘Evet’ oyu veren ve tüm bu yıllar boyunca benzer görüşlere sahip Kıbrıslı Rumlarla güçlü ilişkiler kuran bir nesil tarafından çevrelenmiştir. Erhürman rol yapmaya çalışsa bile, önce kendi ‘yoldaşlarıyla’ karşı karşıya kalacaktır.
*** Dünkü ‘seçimlerle’ Kıbrıslı Türkler, kendi kültürel kimliklerini korumaya ve Erdoğan’ın dini boyun eğme ve başörtüsü dayatmalarına teslim olmama kararlılıklarını bir kez daha teyit ettiler.
DEĞİŞİMİN ÖZÜ...
Ve işte dünkü değişimin özü burada yatıyor. Erhürman, ‘Kıbrıs Türk halkının’ özerkliğini ve Kıbrıslırumlar’la ortak ya da tek başına ilerleme iradesini vurgulayacak. Ve ortaya çıkan can sıkıcı soru şu: Biz, burada, Kıbrıslırumlar olarak, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümü istediğimizi söylerken gerçekten ciddi miyiz? Burada, Kıbrıslıtürkler’le birlikte ülke yönetmeye hazır olduğumuzu söylerken gerçekten ciddi miyiz? Bu ikilemle karşı karşıya kalırsak, hem siyasi hem de toplumsal düzeyde buna yanıt vermeye hazır mıyız?
Tufan Erhürman, Maria Angela Holguin’inkinden çok da uzak olmayan bazı fikirler dile getirdi.
Spesifik olarak, “Bu halk, adadaki eşit iki kurucu ortaktan biri olarak, biri Kıbrıslıtürkler diğeri de Kıbrıslırumlar olmak üzere küresel ölçekte tanınan eşit iki kurucu devletten oluşan bir çözüm istiyor. Bu devletler kendi yetkilerini egemen olarak kullanacak ve iki toplum, enerji, deniz yetki alanı, ticaret yolları ve ada güvenliği gibi konularda siyasi eşitlik temelinde ortak kararlar alacak” dedi.
Küresel ama esas olarak bölgesel yeniden düzenlenmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Akdeniz bölgesi, özellikle Gazze krizinden sonra, öncelikle ekonomik nedenlerle Amerikan politikasının merceği altına giriyor. Mitsotakis’in Doğu Akdeniz konferansı fikri bir tesadüf değil; Trump’ın elçisi Massad Boulos’un Yunanistan, Türkiye, Libya ve Mısır’ı birbirine yakınlaştırmak için diplomatik bir girişimde bulunduğu haberleri de öyle. Ve elbette, bir noktada İsrail de bu denklemin parçası olacak.
BU SEFER BİZİ KURTARACAK BİR TATAR OLMAYACAK...
Kıbrıs sorunu bu kadar büyük ve iddialı entrikaların ortasına düşerse, “biz aslında…” şeklindeki hakim siyasi duruş, hâlâ Kıbrıs olarak adlandırdığımız şeyin sonunu getirecektir. Ve bu sefer, Rauf Denktaş’ın geçmişte defalarca yaptığı gibi bizi kurtaracak bir Tatar olmayacak…
(ALPHA NEWS LIVE’da 20 Ekim 2025’te yayımlanan Yorgos Kaskanis’in yazısı, PENNA tarafından Türkçeleştirildi.)
“Kıbrıslılar dertlenmesin, konu Türkiye...”
Yetvart Danzikyan/AGOS
19 Ekim Pazar günü KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçim öncesinde Türkiye’de AKP’ye yakın ya da yakın olmak zorunda olan medyaya bakılırsa Ersin Tatar seçimi kazanacak gibiydi. Tatar, Denktaş çizgisine yakın bir isim. Vurgulamak gerekir ki yayınlar ve AKP çevreleri seçimi Tatar’ın kazanmasını sadece öngörmüyor, bunu istiyorlardı da. Gerek seçim öncesi Tatar ile “samimi” ilişkiler içinde olunması, gerekse Türkiye’den KKTC’ye yapılan bakan ziyaretleri bunun göstergesiydi. Tabloya baktığımızda Ersin Tatar sanki tek başına seçime giriyordu, rakibinin ismi CTP (Cumhuriyetçi Türk Parti) adayı Tufan Erhürman neredeyse hiç anılmadı.
Sonuçta AKP ve medyasının tüm gayretlerine rağmen Erhürman oyların yüzde 62,76'sını alarak rakibi Ersin Tatar'a karşı ezici bir galibiyet kazandı.
İktidar çevreleri şaşkındı diyeceğiz ama öyle görünüyor ki en azından AKP, o kadar da şaşkın değil. Öte yandan seçim sonuçları belli olur olmaz MHP'nin resmi sosyal medya hesaplarında paylaşılan açıklamaya göre MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kuzey Kıbrıs'taki seçimlerin "çok az bir katılımla gerçekleştiğini" savunarak, "Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almalıdır" ifadelerini kullandı.
Bahçeli sonrasında daha da ileri giderek "81 Düzce'den sonra 82'nin KKTC olması hayat memat konusu haline gelmiştir. Biz Kıbrıs'a bakınca vatan görüyoruz," ifadeleriyle cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası ülkenin "Türkiye'ye katılma kararı alması gerektiğini" yineledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise seçim sonrası kısa bir açıklama yaptı ve "Resmi olmayan sonuçlara göre Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Tufan Erhürman'ı tebrik ediyorum. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin iradesini sandığa yansıttığı bu seçimin ülkelerimiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diliyorum" dedi.
Türkiye’nin sürekli Kıbrıs’a müdahale etmesinden zaten rahatsız olan Kıbrıslı Türkler Bahçeli’nin sözlerini şaşkınlıkla ve biraz da doğal olarak tepkiyle karşıladılar. CHP Genel Başkanı Özel de, “Siz KKTC’yi tanımazsanız dünyanın tanımasını nasıl beklersiniz?” dedi.
Evet Bahçeli’nin önerisi uygulanabilir değil ancak kanımca konu da Kıbrıs’la hem ilgili, hem değil. Kıbrıs ile ilgili çünkü MHP’nin ve MHP’ye yakın isimlerin KKTC’de güçlü ilişkileri var ve belli ki Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı makamında olmaması Bahçeli’yi rahatsız edecek. (Bu konuda araştırmacı Mete Hatay'ın bu hafta Agos'ta Nazan Özcan'a verdiği röportaj önemli tespitler içeriyor)
Öte yandan pek de ilgili değil çünkü MHP, “İmralı Süreci” ile ilgili olarak İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin yanısıra ulusalcı diyebileceğimiz çevreler ve bu çevrelere yakın medya tarafından da sıkıştırılıyor. İşin ilginç tarafı bu atmosferden Öcalan da rahatsız olduğunu belli etti hatta hükümetin yayınlar konusunda adım atmasını istedi.
Ve aslına bakılırsa “Süreç” de pek kolay ilerlemiyor, Suriye’deki işler hükümetin istediği (SDG’nin kendini feshetmesi) çerçeveye oturmuş değil.
Öyle görünüyor ki zaten varolan bu soru işaretleri arasında MHP, DEM Parti’ye yönelik eleştiri dozunu son günlerde yükseltirken bir yandan da “KKTC Türkiye’ye bağlansın” gibi olmayacak çıkışlarla milliyetçi tabanını kendine yakın tutmaya çalışıyor.
Son bir not: Bahçeli’nin ilk çıkışındaki gerekçe KKTC’deki seçimde katılım oranının düşük olması idi. Oran aslında pek de düşük değil: %64,87. Ancak bu mantık geçerli olacaksa Türkiye’de 2007’deki “Cumhurbaşkanı’nı halk seçsin mi?” sorulu referanduma da bakmak gerekmez mi? O vakit katılım oranı % 67,5'te kalmıştı ve son yılların en düşük katılım oranı olarak tarihe geçti. Ne yapacağız şimdi, o referandumu da mı iptal edeceğiz?
Yazının tümü için link:
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/36084/kibrislilar-dertlenmesin-konu-turkiye
(AGOS – Yertvart DANZİGYAN – 22.10.2025)







