
KIRMIZI FİYONK ÇIKMAZI
O anı hiç unutmayacağım. Bir yıl ama iki sınıf birden okuduğum Selimiye Meydanı’ndaki ilkokulun bahçesindeydim. İlkokula başladığımda kendi kendime okuma yazmayı öğrenmiş durumdaydım ve sınıfta canım sıkılıyordu. Şubat tatili sonrasında birden beni
O anı hiç unutmayacağım. Bir yıl ama iki sınıf birden okuduğum Selimiye Meydanı’ndaki ilkokulun bahçesindeydim. İlkokula başladığımda kendi kendime okuma yazmayı öğrenmiş durumdaydım ve sınıfta canım sıkılıyordu. Şubat tatili sonrasında birden beni ikinci sınıfa aldılar. Yani ikinci sınıfın ikinci döneminden başlamış oldum ve acayip zorlandım. Çocuklar “ kalemi bile tutmayı beceremiyor” diye alay ederlerdi. Daha önce birinci sınıfta gördükleri; birden aralarına katılan bu ufaklığı yadırgamışlardı.
O an, okulun bahçesinde gerçekleşti. Hepimiz sıralanmıştık. Başarılı öğrencilerin göğsüne kırmızı fiyonk takma töreni vardı. “En” kelimesinin ne kadar acıtıcı bir kelime olduğunu o gün öğrenmiştim. “En güzel yazı yazan öğrenciye kırmızı fiyonk”, “En güzel okuyan öğrenciye kırmızı fiyonk”, “En temiz öğrenciye kırmızı fiyonk”, “en uslu öğrenciye kırmızı fiyonk”. Belki 30 tane kırmızı fiyonk dağıtılmıştı. Donmuş bekliyordum adım ne zaman çağrılacak diye… Hiç çağrılmamıştı. Kardeşimle eve yürümek üzere dışarıya çıkmıştık. Kardeşimin göğsünde de kırmızı fiyonk vardı ve gözleri gururla ışıldıyor, yüzünde bir gülümseme ile yürüyordu. Gözyaşlarına boğulmuştum. Çok büyük bir adaletsizliğe uğramış gibiydim. Evde hep abartılıyor, çevreye övünülüyordu kız bir senede iki sınıf bitiriyor diye… Ben de kendimi çok özel ve başarılı sanıyordum işte bu yüzden... İçimdeki isyanı, ezilmeyi, kendimi paralayışımı hala hatırlarım. Hayatla ilişkimi farklılaştırmıştı bu...
Sonradan benzer gönül kırıklıkları izledi. Her seferinde paramparça oldu çocuk kalbim. Hem çok görünürlük hem de görünmezliğin bir arada yürüdüğü bir hayat… Bir adaletsizliğe uğramaya hazır sıradışılık hali. Abartılı ve teslim edilmemiş takdirin kol kola yürüyüşü. Buydu benim hikayem.
O günlerde öğrenmeye başlamıştım dünyanın kaç bucak olduğunu. Başkalarıyla yarıştığımız bir hayattı söz konusu olan... Gözünü açık tutmak, geride kalmamak gerekirdi.
Ödüllendirildiğim çok zamanlar oldu kuşkusuz. Böylesi zamanlarda da kırmızı fiyonk alamayan çocukların halini düşündüğüm için yeterince mutlu olamadım. Kırmızı fiyonk dağıtan otoritelerin yerinde olduğumdaysa hep birilerine adaletsizlik yapıyor olabileceğim huzursuzluğunu yaşadım.
Gün geldi, dünyada başka seçenekler de olduğu hayaline kavuştum . İçimdeki ayaklanmanın karşılığının başkalarında da olduğunu keşf edip devrimcilere katıldım. Sisteme karşı isyana kalkışan romantik gençliğime işkenceler, hapishaneler reva görüldü, itirazın karşılığı zulüm oldu sonunda. Sistem galip gelmiş ve eski isyancı çocukların bir bölümünü teslim alıp yarış kulvarının içine atmıştı.
Gizli ve açık yarışlar her yerdeydi. Yarışa dahil olmayanlar, ya da pistin ortasında birden durup “Biz ne yapıyoruz ya ?” diye itiraz edenler yere düşürülüp üstüne basılıp geçilmeye mahkumdu. İşte onlardan biri olmuşumdur ben çoğu durumda...
Göğsünde kırımızı kurdele taşıyan gururlu çocuklar arasında adaletsizliğe uğramışlık duygusuyla yürürken, yalnızca benim ayırdında olduğum gerçeğin bana bahşettiği gizli bir çelenk olurdu bazen başımda... Kimselerin görüp bilmediği bu çelengin avuntusuyla kendi hayali cumhuriyetimin kırmızı fiyonklu, narsist kraliçesi sayılırdım.
Bunca deneyime rağmen adaletsizliğe uğradığıma inandığımda neden hala okul bahçesinde kırmızı fiyonk bekleyen çocuğun duyduğu acıyı duyarım diye içerlerim hep kendime.
Sonuçta aradığımız takdir ve onay bazen geliyor bazen de gelmiyor... Hem sessizlikte kendimize ve sevdiklerimize taktığımız gizli kırmızı fiyonklar daha değerli değil mi?
Belki de insan hayatında özel birini bu yüzden istiyor. Okul bahçesinden gözyaşlarıyla çıkıp kucağına sığınacağı, kendisine en değerli olduğunu söyleyecek bir anneyi önce. Başkalarının görmediği güzellikleri görüp takdir edecek, bizi biricik ve en değerli görecek bir sevgiliyi sonra...
Bunlar da yoksa daha büyük bir cehennemdir bazen dünya.
Aşk arayışı kendi varlığımız için bir onay arayışıdır belki de. Dünyanın kötülüğüne karşı sığınacağımız her zaman açık bir kucak arayışıdır.
En büyük mutluluğu beklediğin bu yerde en derin acıların da seni bekliyor oluşudur hayatın trajedisi. Aslolan sensindir sonuçta. Başkalarıyla paylaştığın bu dünyada yayacağın ışık önemlidir. Aşklar sonlanır, başka aşklar başlar. Sen ağlarken sığınacağın bir kucak olmaz belki bazen... Hayat fena halde örseler, içini acıtır. Yine de bütün insanlık durumlarıyla sevebilirsin yaşamayı. Sana getirebileceği sürprizlere güvenerek.

















