1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. HAZAN KOKUSU…
HAZAN  KOKUSU…

HAZAN KOKUSU…

HAZAN KOKUSU… İçime hüzün bulutlarını toplasa da ben bir başka seviyorum bu adada hazan mevsimini… Kavurucu sıcaklardan, tatilcilerden ve yazın ter kokulu onca telaşından sonra benim öz be öz Kıbrıs’ım başlar sonbaharda… Yağmurl

A+A-

HAZAN  KOKUSU…

İçime hüzün bulutlarını toplasa da ben bir başka seviyorum bu adada hazan mevsimini… Kavurucu sıcaklardan, tatilcilerden ve yazın ter kokulu onca telaşından sonra benim öz be öz Kıbrıs’ım başlar sonbaharda… Yağmurla ıslanan toprağın, çayır-çimenin taze kokusu sarar buram buram her yanımızı. Deniz bir başka kokar, doğa huzur bulur sanki…

Ve ben sonbaharda kapıların arkasında, ekrandaki dizilerin karşısında oturamıyorum efendim. İnternette bilgisayar ekranına ‘www’ diye yazıp sörf yaparken aramaktansa zeytinin bereket çağrısını, ya da USB çıkışlarında beklemektense denizin kokusunu; hazan mevsiminin dayanılmaz kokusuna koşmayı yeğliyorum.

İşte öyle bir hazan mevsimi kokusunun sıcacık davetiyle savruldum ben o gün tutkuya doğru… İş güç bekler mi demeden, ya da bir Yüz Kitabı grubunda hayatı sadece ekrandan izleyerek; bir sağ, bir de sol tıkla sonra da yolla yapmadan sürdüm arabamı yemyeşil bir rüyaya doğru…

“Belki” değil “kesin” çok keyif alacağımı bildiğim o tutkunun peşinden sürüklendim.

Nicedir unutmuş gibiydim yolunu, tadını ve keyfini… Nasıl da dalmışım başka başka onca işe ve güce…

Ama bir süredir yüreğim çağırıyordu işte;
hem ne diyecektim yüreğime?
gidemem işim gücüm mü var,
yoksa yazmam gereken yazılar mı var,
 “ben yüreğimin sesini dinlemem” mi? diyecektim.

Demedim…
Gökyüzü karardığında, kara bulutlarla dolduğunda,
şimşekler çakmaya başladığında,  
sığınacak limanlardan eski bir dostla buluştuk Kasım güneşinin cazibesinde,
tutkunun peşinde…

Saatlerce savrulduk, on sekiz çukurluk o yemyeşil sahada sadece beyaz bir topun peşinden… Kasım güneşinin altında sonsuzdan gelip, sonsuza giden yüreğimizle kucaklaştık muhteşem Akdeniz manzarasıyla… Sopa, topla her buluştuğunda bir başka gülümsedi Beşparmaklar “işte budur” diye…

Avcılardan kaçan can derdinde tavşanlar vardı sahada ve yüreklerinin sesinde sürüklenen birkaç golfa sevdalı…

Şarjım bitse, internet gitse, ya da Lefkoşa çöplerden koksa ne yazardı o yemyeşil büyünün içinde…

Henüz kışın başında, yaşam durmaz akarken,

Kasım güneşi yeşille cilveleşmeye doyamazken,

Evden kaçan küçük bir kızın coşkusuyla

Uğurladım o gün güneşi Akdeniz’e  doğru…

O gece gökyüzünü boyama işini bana vermişlerdi. Önce kızıla boyadım ufuk çizgisini, sonra da geceyi siyaha. Umutla parlayan yıldızlar çizdim gönül kalemimle simsiyaha…

 

 

Bu haber toplam 2005 defa okunmuştur