1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Güz dalgınlıkları
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Güz dalgınlıkları

A+A-

Size de olur mu bilmiyorum, sanırım hafıza ile ilgili bu; bazı tarihler beni geriyor. 5 Ekim diyelim, ajandama bakıyorum bir şey görünmüyor, belli ki eskilerde bu tarih bir nedenle önemliymiş benim için, belki bir seyahat başlangıcı, bir dergiye iletilecek yazı için son tarih ya da benzeri bir durum. Ne yazık ki böyle gerginliklerle dolu hayat. Kitaplarla, yazılarla baş başa, uzak bir ülkede dinginliği özlüyorum bu yüzden.  Bunu yapma imkânım var ama büyük bir suçluluk duygusu eşlik edebilir bana. Dünya yangın yeri. Aklım en çok da Filistin’de.

Filistin konusunda dünyanın bu denli ayağa kalkmış olması iyi geliyor. Bir yandan da bunca çırpınış iyi bir dönüşüm, bir fayda getirebilecek mi, kötülüğün dur durağı yok diye kaygılanıyorum. Aktivistlerin azmini görünce hem heyecanlanıyorum hem de derin bir boşluk açılıyor içimde. Her an her şey mümkün artık dünyada.

Sürekli haber, yorum izlemek beni yıprattı sanırım son sıralar. Her habere, her yoruma bir duygu eşlik ediyor çünkü… İç sesim haykırıp duruyor sürekli: “Hiç de öyle değil, yalan bu, evet ama…, gizli niyetinin farkındayım senin filan.”  Tanık olduğum suçlamalar, linçler, boşluklar doldurularak kurulan anlatılar, niyet okumalar, takdir ve taltifler uğulduyor zihnimde. Bir kitaba dalıyorum bir süre, sonra yine kumandaya uzanıyor elim, ekran başındayım yeniden. Her an yepyeni bir haber, sürekli değişen gündemler…

Sadece sanat iyi geliyor bana dünyayı anlamak ya da anlamsızlığın ayırdına varmak için, estetik bir büyü kadar çarpıcı bir grotesklik bile etkili oluyor kimi zaman. Bir de doğa tabii ki, tehdit altındaki, can çekişen, kendini yenileyip kurtarmaya çalışan doğa… Bir çiçek bile yetiyor moralimiz düzeltmeye.

Müzik bütün sırlarımızı biliyor bizim. Seni tanıyorum işte bu içinin melodisi diyor. Bir şiir birden çarpıyor, bir fotoğrafın karşısında çakılıp kalıyorum. Her güzellik tanıklığına bir hüzün de eşlik ediyor ama. Acıların da haysiyetli bir müziği var diye düşünüyorum sonra. Zalimler, yıkanlar, yok edenler dünyaya zehri saçan. Farkına varmıyoruz ama bizi de zehirliyorlar. Ruhumuza ve bedenimize sızıyorlar, en derinimize sirayet ediyorlar.

Yaş aldıkça farklı yaş dilimlerinin ruh hallerine dair dağarcığın genişliyor. Gerçi dünya senin o yaşları deneyimlediğin dünya değil ama beden ve ruhun her dilimde bazı dayatmaları olduğu kesin. Ruh halim bu dilimler arasında dolanıyor gerçi benim; bazen çocuğum, bazen genç, bazen yüz yaşında… Yaş biraz da bir aldatmaca sanki. Ruh hali yüzergezer olanlar için böyle en azından. Her yaşta özgürlük olmuş derdim; saptadım bunu.

Her şeye rağmen gülümseyebilir insan diye avutuyorum kendimi. Sumud Flotilla’daki aktivistlerin neşesi düşündürdü beni. Eylem içinde olmak, iyi bir misyona dahil olmak iyimser yapıyor insanı. Yalnızlığa da iyi gelen bir şey bu. Sana benzeyenler, senin gibi düşünenlerle aynı gemide olduğunu hissetmek iyidir. En önemlisi onurlu ve güzel bir yolda olduğunu bilmek belki. Acıyan vicdanın hafifleme halini hissetmek de önemli.

Neşeli olmak, hayata sımsıkı tutunmak gerek biliyorum bunu ama nedenini bilmediğim bir sızı başlıyor zaman zaman içimde. Bir varoluşsal kriz sanki. Belki de bir zaman ağrısı bu; yaşanan anın kişisel ve kamusal sıkıntısını yüklenme hali. Bu izahsız zamanlarda mizaha mı sarılmalı yoksa. Bunu başarabilenlere hayranım doğrusu. Küçük trajedilere gülmek de mümkün çünkü…

Kalbim gövdeme sığmıyormuş gibi geliyor bazen. Akıp uzaklara gitmek istiyormuş ama kafesine sıkışıp kalmış sanki. Yapmam gereken çok şey varmış ve geç kalmışım, bir yerlerde gözler beni arıyormuş ama ben içimin karanlığına gömülmüşüm.

Bu ortaya karışık ruh hallerim sizi ne kadar ilgilendiriyor bilmiyorum. Bazen bir okur aynı beni anlatmışsın dediğinde seviniyorum.

Sonbahara dair bir ruh hali olabilir bu. Sonbaharın renklerini severim. Hareketliliğini bir de. Başta sözünü ettiğim tarihlere ilişkin tedirginlik sonbaharla ilgili biraz da. Kültürel etkinliklerin en yoğun olduğu mevsim olduğu için belki de.

Bir şeyleri kaçırmışım, geç kalmışım duygusu tedirgin edici elbette. Oleilu diye Fince bir kelimeye rastladım geçen gün. Huzurlu, yalın, bir şey yapıp planlamayan sadece sessiz bir varoluş anını anlatan bir kelimeymiş. İhtiyacımız olan bu galiba.

Bu yazı toplam 2720 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar