GCE School of Careers’de "Kayıplar"ı anlattık
Geçtiğimiz Pazartesi gecesi (8 Aralık 2025) Lefkoşa’nın güneyinde faaliyet gösteren önde gelen özel okullardan GCE School of Careers’de Balekitire katliamında tüm ailesini kaybeden Petros Suppuris’le birlikte “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı aktardık, öğretmenlerin ve öğrencilerin sorularını yanıtladık…
GCE School of Careers’de öğretmenlik yapan, barış aktivisti değerli arkadaşımız Maria Hrisantu’nun organizasyonuyla gerçekleştirilen etkinliğe öğrenciler ve öğretmenler katıldı… Saat 19.00 ile 21.00 arasında gerçekleştirilen etkinlikte öğrencilere gerek 1963, gerekse 1974’te “kayıp” edilmiş olan bazı Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın öykülerini fotoğraflarıyla aktardık, onların gömü yerlerini her iki toplumdan okurlarımızın ve şahitlerimizin yardımlarıyla nasıl bulduğumuzu, Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda onların kalıntılarına nasıl ulaşıldığını aktardık. Fotoğraflarla aktardığımız sunuşumuzda ayrıca Muratağa-Atlılar-Sandallar, Balekitire, Galatya, Dohni, Ayios Yeorgios Alamanos, Maraş’taki Percana’nın Bahçaları, Sinde ve Lisi gibi yerlerde gerek Kıbrıslırum faşistlerin, gerekse Kıbrıslıtürk faşistlerin gerçekleştirmiş olduğu katliamlar hakkında ayrıntılı bilgiler verdik. Petros Suppuris de 1974’te Balekitire katliamı esnasında ve sonrasında yaşamış olduklarını aktararak, etkinlikte hazır bulunan öğretmenlere ve öğrencilere barış mesajı verdi, iki toplumun barış için bir araya gelmesi gerektiğinin altını çizdi…
MARİA HRİSANTU’NUN SÖYLEDİKLERİ…
GCE School of Careers öğretmenlerinden, barış aktivisti değerli arkadaşımız Maria Hrisantu, etkinliğin açılış konuşmasında “kayıplar”la ilgili bu etkinliğin GCE School of Careers’de üçüncü kez yapılmakta olduğuna dikkati çekti ve geçmiş yıllarda da bizlerle birlikte iki etkinlik yaptıklarını hatırlattı.
1974 yılında henüz dokuz yaşında bir çocukken gazetede Balekitire katliamında vurulmuş ancak hayatta kalmış olan Petros Suppuris’in fotoğrafını ve konuyla ilgili haberi görmüş olduğunu anlatan Maria Hrisantu, çok sonraları bizim aracılığımızla Petros Suppuris’le ve başka kayıp yakınlarıyla tanıştığını ve onların öykülerini dinlediğini anlattı. Maria Hrisantu, henüz küçük bir çocukken annesinin kendisini Kıbrıslırum göçmenlerin çadırlarına götürerek, oyuncaklarını göçmen çocuklarla paylaşması gerektiğini anlattığını aktardı. Hrisantu, yetişkin bir insan olduğu zaman Dohni’de EOKA-B’cilerin iki otobüs dolusu Kıbrıslıtürk’ü alıp nasıl katlettiklerine dair bilgileri, rahmetlik barış aktivisti, eğitimci Kostis Ahniodis’ten dinlediğini ve şoke olduğunu anlattı. Kıbrıs’ta yaşananların tümüyle öğrenilip bilinmesi gerektiğine dikkati çeken Maria Hrisantu, yalnızca 1974’te yaşananların değil, 1963-64’te yaşananların da öğrenilmesi, bilinmesi, görülmesi gerektiğini, barış ve karşılıklı anlayış için bunun elzem olduğunu kaydetti.
PETROS SUPPURİS’TEN BARIŞ MESAJI…
1974’te 10 yaşında bir çocukken yaşadıklarını aktaran Petros Suppuris, 15 Temmuz faşist darbesi esnasında babasının tutuklandığını ve hapse atıldığını ve ancak 20 Temmuz 1974’te serbest bırakıldığını belirtti. Dedesinin büyük bir çiftliğe sahip olduğunu, 60-70 tane inekleri olduğunu ve kimseyle bir kavgası dövüşü olmadığından savaş başladığında Balekitire’den (Balıkesir) kaçmadığını, “Ben kalacağım, kimseyle bir husumetim yok” dediğini aktardı. EOKA-B’cilerin 14 Ağustos 1974’te Muratağa-Atlılar-Sandallar’da gerçekleştirmiş olduğu ve 126 Kıbrıslıtürk kadın, çocuk ve yaşlının öldürüldüğü katliamdan üç gün sonra, dedesinin çiftliğine üç Kıbrıslıtürk’ün geldiğini, bunların dedesinin çiftliğinde hırsızlık yaptıklarını, sonrasında da herkesi öldürmeye başladıklarını belirtti. Kendisinin de vurulduğunu ve ölü diye bırakıldığını, 8 yaşındaki kardeşi Kostas’ın kaçıp saklanabildiğini belirten Suppuris, bu katliamdan dört kişinin sağ kurtulduğunu kaydetti. Katliamda vurulduğu halde kendisinin sağ kurtulduğunu, kardeşi Kostas’ın da saklanabildiği için hayatta kaldığını, aynı evde bulunan Liassi ailesinin tüm fertlerinin öldürüldüğünü, sadece Yanulla ve George Liasi’nin yaralı olarak hayatta kalabildiğini anlatan Suppuris, “Yanulla’nın kucağında birbuçuk yaşındaki bebeği vardı, bebeğini öldürdüler, Yanulla’yı da ağır biçimde yaraladılar” diye anlattı.
Kendisinin şansının bir Türk subayının bu katliamdan sağ kurtulanları bulması ve koruması olduğunu belirten Suppuris, “Tek bir şablon yoktur. Balekitire’deki katliamı yapan 3 Kıbrıslıtürk’tü ama sonrasında bizi koruması altına alıp Voni’deki kampa götüren de Türkiyeli bir subaydı. Bazı yerlerde Kıbrıslırumlar katliam yaptı, bazı yerlerde bazı Yunan subaylar Kıbrıslıtürkler’i korudu… Bütün Kıbrıslıtürkler ya da Türkiyeliler veya bütün Kıbrıslırumlar veya Yunanlılar kötüdür, düşmandır diyemeyiz Kıbrıs’ta çünkü birbirini koruyup kurtaranlar da oldu, öldürenler de oldu. Önemli olan bu olayların nasıl ve neden meydana geldiğini öğrenmemiz, bilmemiz, unutmamamız ama affedebilmemizdir. Güney Afrika bunu başardı, biz de bunu yapabiliriz. Ama bunun için de birbirimizle konuşmamız gerekir” dedi.
Gerek Kıbrıs’ta, gerekse dünyanın başka yerlerinde insanların yüzde 5 ile yüzde 7’sinin şovenist olduklarını, başkalarıyla birlikte yaşayamayan türde insanlar olduklarını ya da provoke edilerek bu tür katliamlara giriştiklerini aktaran Petros Suppuris, “Sizler gençler olarak bunun farkında olunuz… Irkçılığın tedavisi yoktur, insanların içinde küçük bir kurt gibi yaşar, aileden ve okuldan öğrenilenlerle beslenebilir… Ancak aşırı görüşlü bu tür insanlar, aşırı şeyler yaparlar… Benim kendi yaşadıklarımın, başka hiç kimse tarafından yaşanmasını istemem. Bunların farkında olunuz… Irkçılıktan, şovenizmden, onların tuzaklarından kaçınınız… Irkçılığı besleyen ve bunu kullananlar, silah üretiminde olanlardır… Bu tür insanlar, ırkçılığı kullanarak savaşlar çıkarırlar. Onlar için 100 bin ya da 200 bin insan ölecekmiş, hiç farketmez, buna aldırmazlar…” diye konuştu.
Petros Suppuris konuşmasında ABD, İngiltere gibi ülkelerin kendi askerlerini başka bir ülkede savaşa gönderdiklerinde altı ay kalmalarına izin verdiklerini, altı ay sonrasında onları geri getirdiklerini, savaşta yaşanan travmaların tedavisi için böyle yaptıklarını hatırlattı ve Ukrayna’daki insanların tam ikibuçuk senedir savaşta olduğunu, savaşın devam ettiğini, bu durumun korkunç olduğunu hatırlattı.
“Öteki taraftan insanlarla konuşmak zorundayız… Barışı sağlayabilmenin tek yolu, iki toplumun konuşması, birbirini anlamasıdır” diyen Petros Suppuris, “Bunun için okullara gidiyoruz. Okullara birlikte gidiyoruz. Ben herhangi bir okula davet aldığımda, yanımda mutlaka bir Kıbrıslıtürk’ün, bir Kıbrıslıtürk kayıp yakınının da olmasını şart koşuyorum. Gençler ve çocuklar kayıplar ve savaşta yaşananları tek taraflı öğrenmemelidir, her iki toplumun yaşadıklarını da öğrenmelidir. Bunun için okullara örneğin Hüseyin Rüstem Akansoy’la birlikte gittik ve yaşadıklarımızı anlattık. O da bir savaş mağdurudur çünkü tüm ailesini Muratağa katliamında kaybetmiş değerli bir arkadaşımızdır” diye konuştu.
Nelson Mandela’nın Güney Afrika’da bir “Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu” kurduğunu, buna tüm tarafların dahil olduğunu kaydeden Petros Suppuris, Kıbrıs’ta da benzer şeylerin yaşanması gerektiğini belirtti ve “Unutmamalıyız ancak affedebilmeliyiz. Her iki toplumun da yaşamış olduklarını öğrenmeliyiz” dedi.
KATLİAMLAR VE BİRBİRİNİ KURTARANLAR…
Biz de kendi hayatımızda yaşadıklarımızdan örneklerle sunuşumuza başladık ve öğrencilerle öğretmenlere gerek 1963-64’te, gerekse 1974’te her iki toplumda yaşanan öldürme olayları, katliamlar ve bu süreçte birbirini kurtaranlar hakkında bilgi verdik.
Dohni, Galatya, Balekitire, Muratağa-Atlılar-Sandallar, Maraş’ta Percana’nın Bahçaları, Yalusa, Lisi ve Sinde gibi yerlerde yaşanmış olan katliamlarda öldürülen insanların öykülerini aktardığımız öğrencilere ve öğretmenlere ayrıca her iki toplumdan okurlarımızın yardımlarıyla gömü yerleri bulunan Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar” hakkında bilgi verdik.
Sunuşumuz ardından öğretmenler ve öğrencilerle sohbet ederek “kayıplar” ve diğer ilgili konularla ilgili sorularını yanıtladık.









