1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Çok endişeliyim”
“Çok endişeliyim”

“Çok endişeliyim”

Görev süresinin sonuna gelen BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) Başkanı Colin Stewart YENİDÜZEN’e konuştu, mülkiyet konusunda gerginliğin tırmanıyor olmasından endişe duyduğunu kaydetti.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) Başkanı Colin Stewart, mülkiyet konusunda gerginliğin tırmanıyor olmasından endişe duyduğunu kaydederek, “Mülkiyet meselesinin, önümüzdeki aylarda büyük sorunlara yol açmasından korkuyorum” dedi.  

Göreve geldikten sonra, Kıbrıs Türk gazetelerindeki ilk röportajını YENİDÜZEN’e veren Stewart, görev süresini tamamlarken de Kıbrıs Türk gazeteleri arasından YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı.

Stewart, mülkiyet konusunda gerginliğin tırmanmaya devam etmesinin, Kıbrıs sorununu çözmek için bir motivasyon yaratabileceğini veya Kıbrıs sorununun çözümünü imkânsız hale getirebileceğini söyledi.

Güven eksikliğine dikkat çeken Stewart, Kıbrıs sorununa çözüm bulunamamasının temel nedeninin liderlerin uzlaşmaya yanaşmaması olduğunu belirtti. “Bir anlaşmaya varmak istiyorsanız, her iki tarafın da taviz vermesi gerekir” diyen Stewart, liderlerin küçük bir noktada bile, büyük şeyler kazanacak olsalar dahi, taviz veremediğini kaydetti.

Stewart, şu ifadeleri kullandı:

“Kendime bunun nedenini soruyorum, liderler neden bu kadar katı ve uzlaşmaktan bu kadar uzak? Benim kendi inancım, vardığım sonuç şu ki, her iki tarafta da uzun süredir devam eden, tek taraflı, tarihi söylemler yüzünden, Kıbrıslı Rumlar kendi aralarında, Kıbrıslı Türkler de kendi aralarında konuşuyor ve her iki taraf da kendilerine haksızlık yapıldığını, kendilerinin acı çektiğini, mağdur olduklarını ve diğer tarafın düşman veya yanlış yapan taraf olduğunu söylüyor. Her iki taraf da kendi kendine ‘Mağdur olan biz olduğumuz için, bir şeylerden taviz vermemiz adil olmaz’ diyor. Elbette, burada bir gerçeklik payı var, her iki taraf da acı çekti ama her iki taraf da çekti, sadece bir taraf değil.”

Kıbrıs’taki görev süresince, Kıbrıs için daha iyi bir gelecek isteyen birçok insanla tanışmış olmaktan duyduğu memnuniyeti de anlatan Stewart, o insanları çok özleyeceğini ama kapalı bir dünyada yaşayan ve sadece kendi görüşlerini savunmak isteyen yetkililerle görüşmeyi, kesinlikle özlemeyeceğini ifade etti. Stewart, “Kariyerim boyunca, en kapalı fikirli insanlardan bazılarıyla burada tanıştım. Onlar azınlıkta ve onları özlemeyeceğim, ama çoğunluğu özleyeceğim” dedi.

 

“Tarafların pozisyonları hala çok uzak”

Soru: Crans Montana’dan sonra Kıbrıs konusunda bir tıkanıklık oldu. 2017’den bu yana gelinen durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Stewart: 2021’de, Kıbrıs’a geldiğimde, siyasi süreçte çok az ilerleme olmuştu. Bugün bile taraflar, hala birbirlerinden çok uzak noktadalar… Değişen şey, siyasi konuda geçmişe kıyasla devam eden bir angajman geliştirmiş olmamızdır. Bu süreç, 2024 yılında, kişisel temsilcinin atanmasıyla başladı, ardından Ekim 2024’de Genel Sekreter liderlerle bir araya geldi. Bu yıl, Mart ve Temmuz aylarında, daha geniş formatlı toplantılar yaptık ve ileride başka toplantılar da yapılması planlanıyor. Dolayısıyla, şu anda, son sekiz yılda olduğumuzdan çok farklı bir durumdayız.

İnsanlar, haklı olarak, Kıbrıs meselesini konuşmadığımızı söylüyorlar, bu doğru. Ama koşmadan önce yürümek gerekir. Dediğim gibi, tarafların pozisyonları hala çok uzak, iki tarafın resmi pozisyonları değişmedi. Bizim yapmaya çalıştığımız şey, sadece biraz ivme kazandırmak, biraz iyi niyet oluşturmak, ortaya bir fırsat çıktığında, Kıbrıs meselesinin tamamı hakkında bir diyalog başlatabilmek.

 

“Sabırlı olmalıyız”

“Sabırlı olmalıyız. Mevcut koşullar altında, birdenbire müzakerelere başlayacağımız gerçekçi bir senaryo yok. Önümüzdeki aylarda neler olacağını ve hangi fırsatların ortaya çıkacağını görelim. Bu arada, çeşitli toplantılar, biraz baskı oluşturmak ve ivmeyi korumak için önemlidir.

Güven oluşturma girişimleri var, Gençlik Teknik Komitesi’nin çok etkili olabileceğini düşünüyorum, çünkü ileriye bakan, hevesli, büyük bir grup var. Şahsen, bu komitenin, çok etkili olabileceğine dair oldukça umutluyum. Mezarlıklar ve diğer bazı konular, taraflar arasında köprüler kurmaya yardımcı oluyor. Geçişlerle ilgili, uzun yıllardır, ilk kez bazı ilerlemeler oldu. Geçişlerdeki pozisyonlar yıllardır değişmemişti, bu yüzden şimdi bazı ilerlemeler kaydedilmiş olması, bence gelecek için iyi bir işaret. Güven oluşturma girişimleri tek başına duvarları yıkıp, bizi bir çözüme götürmez, ancak daha olumlu bir ortam yaratmaya yardımcı olur. Ayrıca, tüm taraflar artık bir araya gelmeye, Genel Sekreter ile bu toplantıları yapmaya alıştı ve bu toplantılarda bir şeyler sunmak durumunda oluyorlar. Bence şu anda, 2017’den bu yana olduğumuzdan nispeten daha iyi bir konumdayız.”

 

“Koşmaya başlamadan önce, küçük adımlar atmak gerekir”

Soru: Elbette güven yaratıcı önlemler önemlidir. Ancak 5+1 formatındaki bir toplantı için, bu konuların düşük seviyede olduğunu düşünmüyor musunuz?

Stewart: Dediğim gibi, koşmaya başlamadan önce, küçük adımlar atmak gerekir. Gerçek şu ki, taraflar arasında, Kıbrıs meselesi hakkında bir görüşme yapma konusunda bile bir uzlaşma yok. Bu nedenle, güven artırıcı önlemler hakkında konuşabiliriz. Güven oluşturma girişimleri, küçük adımlarla biraz ivme kazanmanın bir yoludur. Bunun alternatifi, “neden daha büyük adımlar atamıyoruz? Neden Kıbrıs sorununu çözemiyoruz?” değildir. Şu anda bu mümkün değil. Alternatifi, hiçbir şey yapmamaktır. Biz, neredeyse sekiz yıl boyunca hiçbir şey yapılmadığını gördük. Bunlar ilk adımlardır ve umarız bunlar, olası bir sonuca yol açar.

 

Soru: New York’ta geçiş noktaları konusunda ne oldu? Neden yeni kapı açamadık?

Stewart: New York’tan çok kısa bir süre öncesine kadar, tarafların pozisyonları arasında herhangi bir değişiklik olmamıştı. Dolayısıyla, New York’ta gördüğümüz şey, biraz açılımın başlangıcıydı, ancak hala ele alınması gereken bir dizi karmaşık sorun var. Olumlu olan şey, geçiş noktaları konusunda biraz hareketlilik olması ve bunun, bir anlaşmaya varılması için ilerleme yolunu açmasıydı.

 

“Sorun, temelde güvensizlik”

“Uzun süredir devam eden sorun, temelde güvensizliktir ve bu, Kıbrıs için gördüğüm en büyük sorundur. Kıbrıs Türk tarafı, uzun süredir Haspolat’tan geçiş yapılmasını önermektedir ve herkes Metehan’daki trafik sıkışıklığı nedeniyle bunun gerekli olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak Kıbrıslı Rumlar, bunun öncelikle Kıbrıslı Türklerin yararına olduğunu düşündüklerini söylüyor, bu onların bakış açısıdır. Rum tarafı geçiş noktası olmayan, kestirme yol istedi. BM, her zaman yaptığı gibi, iki tarafın pozisyonlarını inceledi ve “kazan-kazan durumu mümkün olabilir mi?” diye baktı. Kıbrıslı Rumların, Lefkoşa’ya daha kolay bir yolla ulaşmalarını sağlayacak ve Kıbrıslı Türkler için de fayda sağlayacak bir çözümün olasılığını tartıştık. Her iki taraf da “fayda sağlayacaksa, neden olmasın?” noktasındaydı ancak ciddi bir tartışma olmadı çünkü her iki taraf da konuyu fazla tartışmak istemedi. Kıbrıslı Türkler koridor konusunu kabul etmiyor, askeri itirazlar ve benzeri şeyler var... Bence en büyük açılım, artık Akıncılar bölgesinde, her iki taraf için de fayda sağlayacak bir çözüm olasılığını tartışmaya başlamış olmamızdı. Bu, uzun zamandır savunduğumuz bir şeydi.”

 

“Her iki taraf da acı çekti, sadece bir taraf değil”

Soru: Ara bölgede kurulması planlanan güneş enerji santrali konusunda neden ilerlenemedi? Engel olan ne? Neden başaramadık?

Stewart: Sorunuzu daha genel bir şekilde cevaplayayım. Burada bulunduğum süre boyunca gördüğüm sorunlardan biri, liderlerin uzlaşmaya yanaşmamasıydı ve bence Kıbrıs sorununa şu ana kadar bir çözüm bulamamamızın temel nedeni de budur. Bir anlaşmaya varmak istiyorsanız, her iki tarafın da taviz vermesi gerekir. Hepimizin de bildiği gibi, Kıbrıs’ta taviz vermeye karşı bir alerji var. Liderler küçük bir noktada bile, büyük şeyler kazanacak olsalar dahi, taviz veremiyor. Kendime bunun nedenini soruyorum, liderler neden bu kadar katı ve uzlaşmaktan bu kadar uzak? Benim kendi inancım, vardığım sonuç şu ki, her iki tarafta da uzun süredir devam eden, tek taraflı, tarihi söylemler yüzünden, Kıbrıslı Rumlar kendi aralarında, Kıbrıslı Türkler de kendi aralarında konuşuyor ve her iki taraf da kendilerine haksızlık yapıldığını, kendilerinin acı çektiğini, mağdur olduklarını ve diğer tarafın düşman veya yanlış yapan taraf olduğunu söylüyor. Her iki taraf da kendi kendine “Mağdur olan biz olduğumuz için, bir şeylerden taviz vermemiz adil olmaz” diyor. Elbette, burada bir gerçeklik payı var, her iki taraf da acı çekti ama her iki taraf da çekti, sadece bir taraf değil.

Dünyadaki anlaşmazlıklara baktığımızda, İsrail-Filistin çatışmalarına örneğin, taraflar diğer tarafın acısını kabul edemiyorsa, gidilecek bir yol yok demektir. Karşılıklı saygı çerçevesinde konuşulamazsa, nasıl ilerlenebilir? Bunu İsrail ve Filistin’de görüyoruz, her iki taraf da acı çekiyor. Her iki taraf da diğerinin acısını kabul etmek zorunda. Bunu yapamamak, sorunu yaratan esas faktördür.

 

“Mevcut zihniyet devam ederse, anlaşmaya varamayacaklar”

“Neyse ki, Kıbrıs’ta insanlar ölmüyor, fakat aynı sorun var. “Biz acı çektik, diğer taraf acı çekmedi” veya “bizim kadar acı çekmedi” zihniyeti... Bunun yanlış olduğunu biliyoruz. Bunu değiştirmek kolay değil, fakat bunun için bazı fikirlerim var. Bu söylemleri kırmak gerekir, bu yapılana kadar da liderlerin uzlaşma sağlayamayacaklarını düşünüyorum. Önümüzdeki birkaç ay içinde onları bir şekilde masaya oturtmayı başarsak bile, ki bu mümkün, Kuzey’de yeni fırsatlar yaratacak bazı değişiklikler olabilir, mevcut zihniyet devam ederse, anlaşmaya varamayacaklar.” 

 

“Esas konu, güven eksikliği”

“Peki, ne yapılabilir? Birçok alanda sorun var, eğitim sistemlerinde örneğin. BM Güvenlik Konseyi, Eğitim Teknik Komitesi’ni, ders kitaplarını gözden geçirmeye ve gereksiz yere düşmanlık ve mağduriyet duygusu yaratan ifadeleri çıkarmaya çağırdı. Kuzey’de Imagine programının askıya alınması, bence kendi ayağına kurşun sıkmanın mükemmel bir örneği, “Çocuklarımıza açık fikirliliği öğretmeyeceğiz çünkü diğer taraf öğretmiyor” denildi.

İnsanlar arasında bir sorun yok. İnsanlar temas ediyor, hiçbir zaman bir olay yaşanmıyor. Sorun, insanlar arasında değil, kurumlar arasında... “Biz haklıyız, onlar haksız” gibi katı bir tutum var. İnsanların hikayelerini anlattıkları bir uzlaşma etkinliği düzenlenebilir. BM’deki deneyimlerimizden biliyoruz ki, insanları bir araya getirip, birbirlerine hikayelerini anlattırdığınızda, anında bir empati oluşuyor. Herkes kendi acısını biliyor ve diğer tarafın acısını duyduğunda da bunu anlıyor. Kıbrıslılar arasında doğal bir bağ var. Dolayısıyla, böyle bir konuşma, kamusal bir şekilde, insanların dinleyip, anlayabileceği şekilde gerçekleştirilebilirse, tıpkı hakikat süreçlerinin yaşandığı diğer ülkelerde olduğu gibi, herkes diğerinin acısını dinler ve anlar. Acılar birbirine benziyor. Bunları geride bırakıp, ilerlememiz gerekiyor. Bu yüzden, şahsen ben, her iki taraftan ailelerin yer aldığı bir program izlemeyi çok isterim. Bu tür şeylerin, kendi seslerinin yankılandığı odaları yıkmak ve liderlere, uzlaşma sağlamak için daha fazla alan yaratmak adına büyük bir adım olabileceğini düşünüyorum. Bırakın liderler, vermeleri gereken tavizleri versinler. Liderler, tekrarlanan, tek taraflı söylemlerin baskısı altında oldukları için, bunu yapamayacaklarını düşünürlerse, anlaşmaya varmakta zorluk çekeriz. Şans eseri bir anlaşmaya varsak bile, bu uzlaşma sürecini henüz tamamlamamışsak, anlaşma nasıl uygulanacak, nasıl sürdürülebilir olacak? Bunun, her halükârda yapılması gerekiyor ve bunu ne kadar erken yaparsak, bir çözüm için o kadar daha fazla alan yaratmış oluruz. Esas konu, güven eksikliği ve uzlaşmaya yanaşmamadır, eğer bir çözüm bulacaksak bunun değişmesi gerekiyor.”

 

“Çok endişeliyim”

Soru: Mülkiyet konusuyla ilgili iki tarafta da tutuklamalar, mahkeme süreçleri var. Tansiyon yükseliyor. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Stewart: Mülkiyet, elbette tüm Kıbrıs’ın en hassas ve temel meselelerinden biridir. Bu yüzden mülkiyeti, sadece çözülmesi gereken bir sorunmuş gibi ele alamazsınız. Kıbrıs sorunu çözülmeden, mülkiyet sorununa bir çözüm bulunabileceğinden emin değilim. Çok hassas ve siyasi bir konu. Her iki tarafta da güçlü duygular var, kimin haklı, kimin haksız olduğuna dair bir fikrim yok. Her iki tarafın da iyi argümanları var. Beni endişelendiren şey, gerginliğin tırmanıyor olması. Belki de gerginlik tırmanmaya devam ederse, Kıbrıs sorununu çözmek için bir motivasyon yaratacak veya belki de Kıbrıs sorununun çözümünü imkânsız hale getirecek. Bilmiyorum, ama konu gene güvensizliğe geliyor. Her iki tarafta da diğer tarafın görüşünün dikkate alınmadığı, tek taraflı söylemler ortaya çıkıyor. Hukuki meseleler, suçlamalar veya kimin haklı, kimin haksız olduğu konusunda bir görüşüm yok, ancak tek taraflı düşünce şekli bizi ilerlemekten alıkoyuyor; “Onlar korkunç şeyler yapıyorlar, o yüzden biz de bu korkunç şeyleri yapacağız” gibi. Çok endişeliyim. Mülkiyet meselesinin, önümüzdeki aylarda büyük sorunlara yol açmasından korkuyorum.

 

Soru: Müzakerelerin yeniden başlaması için ne gerekiyor? Liderlerin çözüme daha fazla motive olması nasıl sağlanabilir?

Stewart: Benim önerim, liderlerin ihtiyaç duydukları uzlaşmaları yapmalarına, taviz vermelerine olanak sağlayacak, açık bir tür uzlaşma süreci. Bunun dışında, yıllardır liderlere, liderlik göstermeleri, zor kararlar almaları, esneklik göstermeleri, uzlaşmaları, taviz vermeleri gerektiğini söylüyoruz. Kulak arkası ediyorlar ve “Sakın taviz vermeye kalkışma, çünkü yanlış olan onlardır. Onların taviz vermesi gerekiyor, biz acılar çektik” söylemlerini dinliyorlar.

 

Soru: Ara bölgede, belki Lefkoşa Havaalanı’nda, örneğin çevre konularında ortak çalışılabilecek, iş birliği yapılabilecek bir merkez kurmak mümkün mü? BM, bu konuda ne düşünür?

Stewart: BM, iki topluma fayda sağlayacak, her türlü iyi fikri destekleyecektir ve ara bölge, prensipte, toplumsal etkinlikler, iyi amaçlar için kullanılabilir ve kullanılmaktadır da. Ara bölgede birçok iki toplumlu etkinlik düzenliyoruz ve iyi fikirlere açığız. Burada bulunma amacımız, sadece ara bölgeyi korumak değil. Burada olmamızın nedeni, Kıbrıs sorununu çözmek için koşullar yaratmak, ara bölge de buna katkıda bulunabilir. BM, iyi fikirlerin destekleyicisi olacaktır. Elbette görev çerçevemizi, ara bölgenin bütünlüğünü korumamız gerekiyor, ancak ara bölge, kesinlikle, iyi fikirler için kullanılabilir.

 

“Çözüm için elverişli koşullar yaratmak için yaptığımız her şey, kesinti olursa bir miktar azalacak”

Soru: BM Barış Gücü ve İyi Niyet Misyonu’nun bütçelerinden %20-25 kesinti olması gündemde. Bu durum Kıbrıs’taki operasyonlarınızı nasıl etkiler?

Stewart: Öncelikle, gerçekleşirse diyeceğim, çünkü henüz kesinleşmiş değil. İki farklı şey var. İyi Niyet Misyonu, BM’nin normal bütçesindedir. Genel Sekreter, genel olarak %20 kesinti talep etti ve biz de bazı planlar hazırladık. Bu, İyi Niyet Misyonu’nun yaptığı şeyleri yapmak için daha az kaynağımız olacağı anlamına geliyor, teknik komiteleri desteklemek, tarafları siyasi süreçte ilerlemeye teşvik etmek, güven yaratıcı önlemler ve iki toplumlu faaliyetler için fikirler üretmek gibi... Çözüm için elverişli koşullar yaratmak için yaptığımız her şey, kesinti olursa bir miktar azalacak. Eğer olursa diyorum, çünkü bu, Genel Sekreter tarafından ortaya kondu, sonbaharda üye devletlerin onaylaması gerekecek.

BM Barış Gücü tarafında ise durum farklı. Bu, BM’nin bütçesini karşılayacak kaynaklara ulaşmasıyla ilgili. Birçok üye devletin aidatlarını zamanında ödememesi veya bazen hiç ödememesi gibi, uzun süredir devam eden bir sorunumuz var. Bu yüzden, harcamalarımızın bir kısmını azalttık ve durum kötüleşirse daha da azaltma planlarımız var.

Her iki durumda da ne olacağını görmemiz gerekiyor, yani nihai bir karar alınmadı. İleride olası bir açığı öngörerek, BM Barış Gücü misyonuna yönelik harcamalarımızı azaltmaya başladık, ancak sonuç iki yönde de olabilir. Kesinti olması durumunda, çok büyük bir etkisi olmasa da yine de bir etkisi olacak.

 

“Ara bölgede çok yoğun çalışıyoruz”

“Ara bölgede çok yoğun çalışıyoruz. Her gün onlarca olay yaşanıyor. Varlığımız bir nebze azalabilir. Bu nedenle, kesintinin etkisini en aza indirmek için, her türlü çözümü değerlendiriyoruz, teknoloji kullanımını inceliyoruz, fikirler öneriyoruz. Ancak bu kesintilerin hiçbiri henüz kesin değil.”

 

“Küçük sorunlarla ilgilenerek, çatışmayı önlüyoruz”

Soru: Zaman zaman, BM’nin adadaki varlığı da sorgulanıyor...

Stewart: 61 yıl sonra ve 51 yıl taraflar arasında hiçbir çatışma yaşanmadığını düşündüğümüzde, BM’ye ihtiyaç olup olmadığının sorgulanmasının doğal olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık dört yıldır burada olan ve ara bölgede olup bitenleri her gün gören biri olarak, bence, 51 yıldır barış içinde olmamızın sebebi, BM’nin burada olmasıdır. Ara bölgede çok meşgul olduğumuzu kendi gözlerimle görüyorum. Biliyorsunuz, olayları yatıştırmak ve önlemek, aslında çatışmayı önlemek anlamına geliyor. Kuru otların üzerinde dururken, bir makineden atılan kıvılcımların üzerine, yangına neden olmasınlar diye basmak gibi. Her gün yaptığımız şey bu. Küçük sorunlarla ilgilenerek, çatışmayı önlüyoruz.

 

“BM çekilirse, anında çatışma çıkar”

“51 yıldır çatışma yok. BM giderse, güvensizlik yüzünden çatışma olur. BM olmazsa, güvensizlik yüzünden, her iki taraf da diğer tarafın bundan faydalanmaya çalışacağından korkuyor ve biz, her gün, iki tarafın da avantaj sağlamak için küçük şeyler yaptığını görüyoruz. Yani, bu mantıksız bir korku değil, diğer tarafın bir şeyler yapmak isteyeceğinden ve bu nedenle “tek seçeneğimiz, önce gitmek” diyeceğinden korkuyorlar. İki tarafın da çatışmak istemediğine kesinlikle inanıyorum, burada bulunduğum süre boyunca, herhangi bir ordunun çatışmak istediğine veya diğer tarafı ele geçirmeye çalıştığına dair hiçbir işaret görmedim. Ancak, güvensizlik ve ateşkesin mantığı yüzünden, BM çekilirse, anında çatışma çıkar. Bu çok büyük bir bedel...”

 

“Hepimizin istediği şey, Kıbrıs için bir çözüm”

Soru: 4 yılda karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

Stewart: Bahsettiğim genel sorun, uzlaşma isteksizliği. Biz, pratik çözümler düşünmeye çalışıyoruz. Örneğin Pile, Türk tarafı orada yolu kesinlikle istediğini söyledi ve biz onlarca yıldır “Hayır, çok hassas bir alan” dedik, ama onlar “yine de yapacağız” dediler. Sonunda ne yapabiliriz diye düşündük, “Engelleyeceğiz” demek, bizim için uzun vadeli ve sürdürülebilir bir strateji değildi. “Kazan-kazan olabilir mi?” dedik ve iki tarafla konuşmaya başladık. “Hayır, kazan-kazan istemiyoruz. Sadece istediğimizi istiyoruz” dediler, ancak sonunda biraz kriz ve bir fırsat ortaya çıktı. Ne yazık ki gerginlik de yaşandı, fakat sonrasında çok nadir görülen bir görüşme fırsatı ortaya çıktı. O anda, her iki taraf da bir çözüm istiyordu, biz bir çözüm bulduk. Sonra güvensizlik geri geldi ve konu çöktü. Şu anda, yakın zamanda bir çözüm göremiyorum. Bence, en büyük zorluk bu konuydu.

Bazı talihsiz eleştiriler de oldu ama bence bu, işin bir parçasıdır. Ben bunları pek dikkate almadım. Temelde, hepimizin istediği şey, Kıbrıs için bir çözüm. 61 yıldır burada olmamız boşuna değil. Düşündüğümde, hayal kırıklığından ziyade üzüntü duyuyorum. Şahsen buradaki mücadeleden ve burada geçirdiğim zamandan çok keyif aldım. Herhangi bir hayal kırıklığı veya kötü duyguyla ayrılmıyorum.

 

“Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan birçok harika insan”

Soru: En çok neyi özleyeceksiniz?

Stewart: Yeme ve içmenin yanı sıra, elbette insanları. Burada geçirdiğim zamanın en ilham verici ve ödüllendirici yanlarından biri, Kıbrıs için, gerçekten daha iyi bir gelecek isteyen birçok insanla tanışmış olmaktı. Karşılık beklemeden, kendi zamanlarını harcayan insanlar var. Büyük Han’daki kulüp çok ilham verici ve Süleyman’ı (Ergüçlü) çok özleyeceğiz. Bana ilham veren biriydi ve onu tanımaktan onur duydum. Birçok kişi var, iki toplumlu örgütler, gençlik örgütü, kadın örgütü, iki toplumlu kadın koalisyonu… Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya ve seslerini duyurmaya çalışan birçok harika insan… Benim için, bu işin en tatmin edici kısmı, sivil toplumda, çözüm isteyen, sıradan insanlarla çalışmak oldu. İşimin en faydasız kısmı ise, tek istedikleri, ne pahasına olursa olsun kendi görüşlerini savunmak olan yetkililerle uğraşmak oldu. Bu kurumsal katılık ve azınlık, çoğunluğun istediğini elde etmesini engelliyor.

 

“Azınlıkta olanları özlemeyeceğim, ama çoğunluğu özleyeceğim”

Soru: Kesinlikle özlemeyeceğiniz?

Stewart: Kapalı bir dünyada yaşayan ve sadece kendi görüşlerini savunmak isteyen yetkililerle görüşmeyi, kesinlikle özlemeyeceğim. Kariyerim boyunca, en kapalı fikirli insanlardan bazılarıyla burada tanıştım. Onlar azınlıkta ve onları özlemeyeceğim, ama çoğunluğu özleyeceğim.

 

“Her zaman umut vardır”

Soru: Sizce çözüm için hala umut var mı?

Stewart: Her zaman umut vardır. Umutlu olmak için birçok neden var. En önemlisi, kamuoyu yoklamaları, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun, ülkenin yeniden birleşmesini sağlayacak bir anlaşmayı, bir tür iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu kabul edeceğini gösteriyor. Bu belki ilk tercihleri olmayabilir, ancak kabul edilebilir bir şey ve her iki tarafta da çoğunluk bunu istiyor. Bu sorunun, gerçekten çözülmesini isteyen birçok Kıbrıslı var. Engellerden bahsetmem umut olmadığı anlamına gelmiyor, çabalarımıza odaklanmamız gerektiğini söylüyorum.

(Fotoğraflar: Burçin AYBARS)

Bu haber toplam 3971 defa okunmuştur